“Ey yürüyenler geçici sözcükler arasında!
Sizden kılıç, bizden kan
Sizden çelik ve ateş, bizden et ve can
Sizden yeni bir tank, bizden taş”
İsrail Orta Doğu halklarının cellatlığını emperyalizm adına üstlenmiş olarak saldırmaya, işgal etmeye, zorbalık zaferi pozları sunmaya devam ederken direnmenin en şanlı biçimleriyle umut vermeyi sürdüren cephenin bayrağı dalgalanmakta!
Uluslararası mekanizmaların işlemediği, ateşkes antlaşmalarının gerçekleştirilemediği ya da gerçekleştirilse dahi fiili olarak sürekli ihlal edildiği koşullar altında, herkes direnişin bir parçası. Dr. Hüsam Ebu Safiyye’nin cephe gerisinde sürdürdüğü mücadelesi tüm hastaları tutuklandıktan, katledildikten sonra hastane kapılarına dayanan tankların üzerine başı dik biçimde yürüyerek devam etti. Celladın üstüne üstüne yürüyen Safiyye’nin bu cüreti ve kurtuluşta ısrarı, yılmak bilmeyen tüm Filistinlilerin mücadelesi gibi tüm dünya halklarına ilham olmaya devam ediyor.
Acı çeken bir çocuğun görüntüsü herkesin yüreğini üzüntüyle doldurur ancak acı çeken milyonlarca çocuğun görüntüsüne kayıtsız kalabiliriz. Esasında on yıllardır süren, ancak 15 ayı aşkın süredir tek bir gün durmadan devam eden Siyonist saldırganlık Filistin halkını ve bölge halklarını katletmeye devam ediyor. 7 Ekim’in yaklaşık 1 ay sonrasında işgal devletinin Şifa Hastanesine yönelik düzenlediği saldırılarla hastaneyi yerle bir ederek yüzlerce hasta, hasta yakını, sığınmacı ve sağlık personelini katletmesinin ardından kitleleri sokakları doldurmaya iten öfkeyi hatırlayalım ve bugün kendimize şu soruyu soralım: Filistinlilerin, Gazzelilerin katledilmesine alıştık mı? İlk dönemdeki kitlesel öfkenin görünürde gerilemiş olması “evet alışıldı” demeyi getiriyor beraberinde! Oysa hayır, bunu kabul edemeyiz ve etmiyoruz. Şu bizim için açıktır ki Filistin kurtuluş mücadelesi bir vicdan meselesi değildir, sınıf mücadelesinin omuzlarımıza yüklediği tarihsel bir sorumluluktur. Bu sorumluluk ile buna alışılmasına karşı, anti emperyalist anti Siyonist mücadeleyi büyütmenin bilinci ile tüm emperyalistlerin ve iş birlikçilerinin suçlarını teşhir etmeye devam ediyoruz.
Filistin halkı ağır bir abluka ve kuşatma altında varlık mücadelesini, direniş bayrağına sarılarak sürdürmeye devam ediyor. Bölgedeki tüm gelişmeler de direnişi büyütmekten başka bir yol olmadığını gözler önüne seriyor. İsrail, 27 Kasım’da Lübnan ile gerçekleştirdiği 60 gün sürecek olan ateşkes antlaşmasını 40. günde, paylaşılan verilere göre 392 kez ihlal etti ve ihlal etmeye devam ediyor. Antlaşma Litani Nehri’nin güneyinden çekilmesi koşullarını içerse de geri çekilme hâlâ tamamlanmadı. Evleri buldozerlerle yıkarak, ateşe vererek, ağır kalibreli silahlarla ateş açarak, araçlara bombalı saldırılar düzenleyerek ihlallerini sürdürüyor. Ateşkes boyunca 33 kişi işgal devletinin saldırılarında yaşamını yitirdi. Ateşkes antlaşmasının taraflarından olan UNIFIL, Lübnan’a yönelik saldırıların sürdüğünü ifade ederek işgal devletine geri çekilme çağrısında bulundu.
Bununla birlikte, Hamas ve işgal devleti arasında, Katar ve Mısır arabuluculuğunda Doha’da devam eden ateşkes müzakereleri bir süredir devam ediyordu. İçeriğe dair net bilgiler paylaşılmasa da ateşkesin askerî değil insanî olduğu ve esir takasının gündemde olduğu sıklıkla ifade edilmişti. Peki, tüm bu müzakereler hangi koşullar altında gerçekleştirildi?
Tüm bu “insanî” ateşkes müzakereleri Filistin halkı açlık ve susuzluk içindeyken, hastaneleri yok edilirken, mülteci kamplarına dönük yoğun kara saldırıları gerçekleştirilirken, soğuk havadan her gün çocuklar hayatını kaybederken, Filistinli tutsaklar şüpheli biçimde yaşamını yitirirken, tecrit koşulları her geçen gün ağırlaşırken, basın emekçileri suikastla katledilirken mülteci kamplarında geniş çaplı tutuklama operasyonları gerçekleştirilirken yaşandı.
Bu müzakereler, Gazze halkının yüzde 90’ının gıdaya erişimi aralık ayı içerisinde, bir önceki aya kıyasla yüzde 90 azalmış durumdayken gerçekleşti. Gazze’nin güneyine gıda ulaştırmak üzere geçiş izni tanınan kamyonların sayısı her geçen gün düşüyor. Haftalık en fazla 20-40 kamyon girişine izin verilirken ve bu yardım zaten Gazze halkının insanî yardım ihtiyacının yüzde 5’inden daha azını karşılarken işgal devleti insanî yardım güvenlik personellerini hedef alarak katlediyor, hırsızlık çetelerinin konuşlandığı güvensiz güzergâhları dayatarak kamyonların çalınmasını kolaylaştırıyor. Han Yunus’ta bugün çalışan tek bir fırın var. Bu fırın 25 kg’lik bir un çuvalını 1000 şekel yani 280 dolar yani neredeyse 10 bin liradan satın alabiliyor. Gazzeli Mustafa Al Akkad Han Yunus’taki durumu şöyle ifade ediyor: “Bir somun ekmeğin Gazze’deki nişanlı çiftler için bir hediye haline geldiğini düşünün!”
Bu müzakereler, soykırımcı işgal devleti Gazze’nin kuzeyinde bulunan ve son aktif hastane olan Kemal Advan Hastanesini günlerce kuşattıktan sonra ateşe vererek yok ederken gerçekleşti. Al-Vefa hastanesine yönelik hava saldırıları devam ederken, Al-Avda Hastanesi kuşatma altındayken ve hakkında tahliye emri verilirken, Endonezya Hastanesinde hastalar ve sağlık personelleri tahliyeye zorlanırken gerçekleşti. Daha önce Şifa Hastanesinde izlediği yolu izleyen düşman hastaları, refakatçileri, sağlık personelini ve gazetecileri dış avluya çıkararak aramalara başladı, ardından hastanenin tüm bölümlerini ateşe vererek yoğun bakım ünitesinde bulunan hastaların oksijenini kesti. Avluda bulunanlar silah zoru ile soyunmaya zorlanırken kadınlar cinsel saldırı ve tacize maruz kaldı. Hastane çevresindeki evler bubi tuzaklı robotlar ile patlatılarak yıkılırken çok sayıda Filistinli yaşamını yitirdi. Hastane çevresine yönelik saldırılardan sağ kurtulanlar ifadelerinde beyaz bayrak taşıyan sivillerin sahada doğrudan infaz edildiğini, onlarca çocuğun gözaltına alındığını, korkuyla koşan çocukların keskin nişancılar tarafından katledildiğini vurguladı.
Dr. Hüsam Ebu Safiyye 23 Kasım’da işgal devletinin Kemal Advan Hastanesini hedef alan saldırısında şarapnelle yaralandıktan sonra “Saldırılar bizi durdurmayacak. Bu hizmeti bedeli ne olursa olsun vermeye devam edeceğiz. Çalıştığım yerde yaralandım ve bu bir onurdur. Kanım meslektaşlarımın ve hastalarımın kanından daha değerli değil. İyileştiğimde göreve geri döneceğim.” demişti. Görevine dönmüş, son ana dek kısıtlı imkânlarla tedavi hizmeti sunmak için çalışmaya devam etmişti. Dünya onu işgalcinin tankı üzerine yürüdüğü fotoğraf ile tanıdı. Esir alındığı iddia edilen Dr. Safiyye de dahil olmak üzere yüzlerce Filistinlinin akıbetine ilişkin henüz bir bilgi yok. Tüm yasa ve normları alenen çiğneyen, insanlık onurunu ayaklar altına alan, tüm sağlık sistemini ve alt yapısını açık biçimde hedef alarak ortadan kaldırma güdüsü ile hareket eden işgal devleti, Al-Avda Hastanesi dışında park halinde olan ve üzerinde “PRESS” yazan Al-Quds Today kanalına ait canlı yayın aracını vurdu. Aracın içinde uyuyan beş gazeteci katledildi. İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik soykırım savaşının başlamasından bu yana katledilen gazeteci sayısı 201’e yükseldi. Gazze’deki Sağlık Bakanlığı 5 Ocak’ta gerçekleştirdiği açıklamada işgal devletinin saldırganlığı sonucu 7 Ekim 2023’ten bu yana 45 bin 805 Filistinlinin yaşamını yitirdiğini, 109 bin 64 Filistinlinin yaralandığını bildirdi.
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) hastanelere yönelik saldırılar üzerine gerçekleştirdiği açıklamada dünyanın tüm özgür insanlarını, işgal devletinin işlediği suçları, hastaneleri ve sağlık altyapısını sistematik olarak hedef almasını kınamak üzere küresel bir ayaklanmayı başlatmaya çağırdı.
SILAHLARI DÜŞMANA YÖNELTIN
Geçtiğimiz haftalar boyunca işgal altındaki Batı Şeria’da da çatışmalar sürdü. Filistinlileri öldüren kurşunların bir kısmı işgal ordusu değil Filistin Yönetimi Güvenlik Güçleri (FYGG) tarafından ateşlendi. Filistinlileri koruması gereken FYGG son bir aydır işgal devleti ile koordineli bir şekilde, AB ve ABD fonları ile Cenin mülteci kampını kuşatma altında tutuyor. Filistin Yönetimi, İsrail işgaline karşı direnişi birçok kent merkezinde tehditler, baskılar ve tutuklamalar yoluyla bastırmış olsa da kuzeyde hâlâ silahlı direniş grupları mücadeleyi sürdürüyor. Suyun, elektriğin kesildiği, temel ihtiyaç malzemelerinin girişinin yasaklandığı Cenin kampında 15 binden fazla Filistinli yaşıyor. Çatılara keskin nişancılar yerleştiren, sokaklara kontrol noktaları kurarak direniş savaşçılarını hedef alan Filistin Yönetimi Güvenlik Güçlerini işgal ordusundan ayırmanın tek yolu ise üniformaları! Direniş olanağını ortadan kaldırmakta, direnişi olanaksızlaştırmakta işgal ordusu kadar o da saldırgan…
Filistinli kanı dökülmemesi talebi ile protestolar düzenleyen kamp sakinleri, FYGG’den gelen “direniş savaşçılarının silahlarını bırakmalarını ya da kampı terk etmeleri” taleplerini kesin bir şekilde reddediyor. Filistin Yönetimi için ise Cenin’deki operasyon daha büyük bir planın parçası olarak önümüzde duruyor. Olası ateşkes sonrasında kendini otorite olarak konumlandırmak çabası ile, diz kırıp kenarına iliştiği “efendinin sofrasından” daha fazla kırıntı alabilme umudu ile “şebbiha” tarzı işkence yöntemlerini kullanarak yerel kolluk rolünü oynamaya devam ediyor.
Bununla birlikte, 1987 yılında ilk Filistin İntifadasının beşiği olan Cebaliye kampında 7 Ekim’den bu yana üçüncü geniş çaplı operasyon gerçekleştirildi. Kampta yaşayan 96 bin sivil Cebaliye kampından zorla tahliye edildi. Düşman medyasının ifadesi ile: “Cebaliye hayalet bir kasabaya dönüştü. Etrafta yiyecek kırıntıları arayan sokak köpekleri görüyorsunuz.”
Yönetimin ihanetleri ve tüm kırmızı çizgileri tek tek aşması üzerine FHKC, Hamas ve İslami Cihad bir açıklama gerçekleştirerek Filistinlilerin kanının korunmasının en önemli öncelik olduğu vurgusu yaparak Filistin Yönetim liderliğini Siyonist düşmana hizmet eden bu güvenlik kampanyasını durdurarak silahlarını düşmana yöneltmesi çağrısında bulundu.
“DÜŞMAN HUZUR BULMAYACAK”
Al Kassam Tugayları gerçekleştirdiği açıklamada düşmanın imajını korumak için gerçek kayıplarını ve Gazze Şeridi’ndeki askerlerinin perişan durumunu gizlediğini ifade etti. Yemen tarafından 1 hafta boyunca aralıksız süren saldırıların ardından çok sayıda yerleşimci sığınaklara kaçmak durumunda kalırken birçoğu tahliye ve sığınaklara yerleşme sürecinde yaralandı. Ben Gurion Havalimanı hava sahası hava trafiğine kapatılırken kuzeyi terk eden yerleşimciler hâlâ kolonilere geri dönmedi. Bunun Netanyahu için içe dönük politikada büyük bir başarısızlık olduğunu söylemek mümkün.
Bununla birlikte, İsrail tüm dünyada meşruiyetini o denli kaybetmiş durumda ki ordudan izin alarak tatile çıkan İsrail Ordusunun yedek subayları tatil için bulundukları ülkelerde yargılanmaya başladılar. İsrail ordusunun yedek askerleri hakkında 10 ülkede yaklaşık 50 şikâyette bulunuldu. Güney Afrika, Sri Lanka, Brezilya ve Fransa’da savaş suçu işledikleri gerekçesiyle soruşturma altına alındılar. Brezilya’daki bir tutuklama kararının ardından İsrail muhalefeti lideri Yair Lapid gerçekleştirdiği açıklamada İsrail askerinin tutuklanmamak için Brezilya’dan kaçmak zorunda kalmasının hükümetin büyük siyasî başarısızlığı olduğunu ve bu durumun utanç verici olduğunu ifade etti. Lapid Filistinlilerin uluslararası alanda daha iyi bir konumda olduğunu, ordudaki askerlerin tutuklanma korkusuyla seyahat edemediğini ifade ederken işgal ordusu yurt dışındaki yedek askerleri Gazze savaşına katıldıkları için tutuklanabilecekleri konusunda uyardı.
İşte tüm bu koşullar altında gerçekleşen insanî ateşkes görüşmeleri de olumlu biçimde sonuçlanmadı. Hamas, açıklamasında müzakerelerde ateşkese varılması için büyük bir sorumluluk ve esneklik gösterdiğini ancak işgal güçlerinin geri çekilme, ateşkes, esirler ve yerinden edilenlerin dönüşüne dair yeni mesele ve şartlar ortaya koyarak antlaşmaya varılmasını imkânsız hale getirildiğini ifade etti. Netanyahu’nun ofisi ise bu açıklamayı reddederek Hamas’ı antlaşmanın önüne engeller koymakla suçladı. Açıklamaların ardından Tel Aviv’de, esirlerin takası talebi ile protestolar düzenlendi.
İŞGAL GENIŞLIYOR
İşgal devleti, Filistin topraklarının ardından Suriye topraklarındaki işgali de genişletiyor. Genişlerken gerçekleştirdiği pratiklerinden ise geri çekilme gibi bir niyetleri olmadığını, işgal edilen topraklarda kalıcı olmak istediklerini görmek mümkün. Al Ahbar gazetesine göre İsrail, işgal ettiği topraklarda yerelden önde gelen kişilerle ilişkiler kuruyor, bu ilişkiler ile birlikler kurarak merkezler oluşturuyor. Kuneytra bölgesinde bulunan Baas kentinde belediye binasını işgal ederek bu işlev ile kullanmaya başlamış, burada kendini “fiili otorite” olarak dayatmaya başlamış durumda. İşgalinin fizikî altyapısı için çalışmalarını sürdüren işgal devleti küçük çiftlikleri tahrip ediyor, binaları yıkıyor, toprak setler kuruyor, gözetleme kameraları ve iletişim cihazlarını bölgeye yerleştiriyor. 1967’de bir yanı işgal edilmiş olan Hermon dağının Suriye tarafını da işgal etmesinin ardından zirvede bir askerî karakol kurmak üzere çalışmalarına başlamış durumda. Henüz sürecin nasıl ilerleyeceğine dair net ifadeler kurmanın mümkün olmadığı Suriye’de, direniş için bir irade oluşmadığı gibi İsrail’in 500’den fazla hedefe saldırması sonucu Suriye’nin tüm askerî alt yapısı yok edilmiş durumda. Ne donanma ne helikopter ne de uçak filosu, cephanelik kaldı. Bununla birlikte, işgal devleti Yarmuk Havzası da dahil olmak üzere verimli topraklar ve tatlı su kaynaklarına erişmiş durumda.
İsrail’in bu genişleyen işgali karşısında direnişi örgütleyebilecek ve yürütecek herhangi bir siyasî irade ise henüz yok. Bu durumda, geçmişte İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilme koşullarını hatırladığımızda: bu ya Mısır’da olduğu gibi bir barış antlaşması satın alması yoluyla ya da Lübnan’da olduğu gibi direniş yoluyla mümkün olmuştu.
Tüm bu süreç ortaya seriyor ki bölge halkları için işgale karşı direnmekten başka bir yol yok.
Görüyoruz ki bugün Filistin bayrağı, tüm ezilenlerin mücadelesinin bayrağı olmuştur. Bugün Filistin direnişinin sesi, tüm dünya halklarının ortak sesi olmuştur:
Şehitlere şan, yaralılara şifa, esirlere özgürlük, halka zafer!
Bugün işgalci, dünyanın dört bir yanında meşruiyetini kaybetmiş durumda. Dünyanın dört bir yanında attıkları her adımda yargılanma korkusu ile sarsılmaya devam ediyorlar. Zafer zafer büyüyen bir kurtuluş için biz de üzerimize düşen görevi tarif ediyor ve sorumluluğumuzu üstleniyoruz. Siyonizm’i ve emperyalizmi bu topraklardan sürecek, eylemli dayanışmayı büyütmek için mücadele edeceğiz.