Kimlik, insan varlığının indirgenemez özelliğidir. Bir kimsenin belli bir insan/kişi olarak tanımlayıcı karakteristiğidir, kişinin insanlığına özel içeriğini verir, onu herhangi bir insan değil, belli bir kişi yapar. Kendi yapısına ve işleyişine uygun kişilik örgütlenmesine ihtiyaç duyan her toplumsal sistem, kendi kültürünü yani normlarını, temel kabullerini kurumları aracılığıyla bireyde kişilik biçiminde yeniden üretir. Kısacası sistem bireyi kendi gereksinimleri doğrultusunda şekillendirir. Dolayısıyla, her toplumsal sistem ile hâkim kişilik yapısı ve psikopatoloji arasında her zaman yakın bir ilişki vardır; her toplum kendi özgün kişilik biçimini ve patolojisini üretmektedir.
Günümüzdeki sosyoekonomik yapıların ve değişimlerin toplumsal yaşamda, bireylerin psikolojik dünyasında yarattığı etkiyi incelemek açısından ‘’Narsisizm’’ kavramı önemli bir nitelik taşımaktadır. Narsisizm kendini büyük görme, özsaygı ile ilgili konularla aşırı ilgilenme, beğenilme gereksinimi ve empati yoksunluğu şeklinde tanımlanmaktadır. Patolojik narsisistik kişilik özelliklerine sahip bireyler özel olduklarına, diğer insanlardan üstün, ayrıcalıklı ve farklı kimseler olduklarına inanmaktadırlar. Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da kusursuz sevgi fantezileri üzerine kafa yormaktadırlar. Özel ya da toplumsal durumu üstün kişilerin kendilerini anlayabileceğine ya da onlarla arkadaşlık edilmesi gerektiğine inanmaktadırlar.
Günümüzde “narsisizm’’ kavramı sadece patolojik kişilik bozuklukları için değil, aile içi eğitim, insanların medya tarafından yönlendirilmesi, bürokratik ve örgütsel yapılanmalar, teknoloji ve internet gibi faktörlerin karşısında insanın yalnızlaşması ve güçsüzleşmesi sonucu oluşan kişilik yapısı ve var olan kültürün belli başlı özellikleri ile toplumsal hale gelen davranış kalıplarının açıklanması için kullanılmaktadır. Narsisistik davranışların nedeni en temelde, emperyalist sistemin yarattığı kültürde görülen “bireyleşme” ve “rekabet ortamının” ortaya çıkarmış olduğu “narsisizm kültürünün” olmasıdır. Tüketici yönelimli ve medyanın insanlar üzerindeki etkisi sonucu kültürler, bireycilikten yana olan “yeni bir narsisizm” içermektedir. Kültürel alanda yapılan bilimsel çalışmalar, narsisizmin bu yükselişini tüketici toplum, yeni medya ve şöhret toplumu bağlamında açıklayabilmektedirler. Kendine abartılı hayranlık, sürekli beğenilme, pohpohlanma, başkalarını dinlememe (her şeyi bilen), eleştiriye aşırı tahammülsüzlük, orantısız öfke, insanları ötekileştirmek ve değersizleştirmek, insanları kaliteli-kalitesiz olarak sınıflandırmak, empatiden yoksunluk gibi narsisistik belirtiler günlük ilişkilerde yansımasını bulmaktadır. Klinik belirtileri bakımından “gerçeği” görmeyi engelleyen narsisizm, kitleleri sefalete ve sömürü lehine katlanır kılarken; buna karşın birbirini dinlemeyi, anlamayı engelleyen, ilişkileri ve dayanışmayı bozan, bir arada olmayı ve mücadele etmeyi olanaksız kılan narsisizm, emekçiler aleyhinde bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Narsisizmi sosyalizm açısından bir problem olarak gören ve bu konuda araştırma yapan Paker “narsisizm sosyalizme karşı” başlıklı yazısında sosyalist iktidarın temel özellikleriyle narsisistik kişilik bozukluğunun belirtilerini karşılaştırmış ve narsisizmin kapitalizm ile ilişkisine ve ortak yanlarına vurgu yapmıştır. Narsisizm, postmodern ben-odaklı kişilikle kastedilen; emperyalist kapitalist yaşam koşulları etkisi altındaki insanların düşünme, hissetme ve hareket biçimlerini gittikçe daha çok belirleyen bir karakter yönelimidir. Hiçbir kişilik tipi çağa uygun bir yaşam modeli olarak şimdiye kadar bu denli yaygınlaşmamış ve kamusal kabul görmemiştir. Bu “kişilik”in temel inancı, güçlü bir “ben” üzerine kurulu olup, “kim olduğunu sana başkalarının söylemesine izin verme. Seni sen yapan sen olacaksın” ifadesinde cisimleşmektedir. “Özgür” bir ben vurgusu ve kurgusunun radikal ben-odaklılığı, gerçek ve kendine özgü olanın sistemle uyumlu biçimde yaşanmasını sağlamaktadır. Her şey isteklere bağlıdır. Herkesle ve her şeyle adeta oyun oynar gibi ilişki kurulabilir. Hiç kimsenin, neyin iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış, sağlıklı ya da hasta, hakiki ya da yapay, gerçek ya da yanılsama olduğunu söyleme hakkı yoktur. Önemli olan tek şey, benim ben olduğum gerçeğini ben-odaklı biçimde üretmesidir. “Ben Nesli” olarak tanımlanan bu dönemin insanlığına ve bu anlayış; “kendinizi iyi hissetmek için ne gerekiyorsa yapın, çünkü dünyadaki en önemli şey sizsiniz!” sloganıyla empoze edilmektedir.
İnsanlar olmayan yeteneklerini, olmayan bilgilerini veya olmayan maddi gelirlerini (kredilerle) varmış gibi algılayıp şişirilmiş benliklerini bu “yok”lar üzerine inşa etmeye; ilişkilerini de olmayan bu nitelikler üzerinden yürütmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle narsisizm salgını bireyleri katıldıkları toplantılarda en doğruyu bilen, en iyi soruyu soran, en iyi konuşmayı yapan, en iyi yazıyı yazan, en yeniyi tüketen bir kişi olarak kendilerini diğerlerine gösterme, öne çıkma çabası içine girmeye zorlamaktadır. İnsanların aslında olduklarından daha varlıklıymış gibi yaşamalarına, “hazlarına” ulaşmalarına imkân veren kolay kredi sistemi narsisizm epidemisinin daha geniş alanlara yayılmasına yardım ederek benlik algısında da enflasyona neden olmaktadır. Kendine hayranlığı ve maddi gücünün yetmediği şeyleri satın alma yoluyla pekiştirmeye çalışan yani birçok kişi, zengin, başarılı ve özel olduklarını düşündürten narsisistik bir yanılsama yaşamaktadır.
Narsistik değerler pop müzikle, televizyonla, sinemayla ve giderek artan biçimde internetle dünyanın her yerine rahatça taşınabilmektedir. Kişinin ilgiyi üzerine çekmesini sağlayan narsistik davranışlar, internet sihriyle, bir anda dünyanın her yerine yayılabilmektedir. Toplumsal narsisizm ile bağlantısı kurulabilecek selfie “özçekim” salgını, güncelliğiyle narsisizmi somutlamaktadır. Facebook’ta, Instagram’da paylaşılan fotoğraflara bakıldığında, paylaşılanların çoğunlukla insanların kendi fotoğrafları oluğu gözlenmektedir. İnsanlar bulundukları yerlerde ve özellikle de ekonomik gelirin göstergesi olana tatillerde kendi çektikleri kendi fotoğraflarını paylaşmaktadırlar. Örneğin Fransa’da yapılan tatillerde Louvre Müzesinde Mona Lisa tablosunun önünde gizlice çekilen selfielerde Mona Lisa arkada kalmaktadır; hatta tam olarak gözükmemektedir. Paylaşılan bu fotoğraflara kaç tane “beğeni” tıklaması yapıldığı ise şimdilerde merak edilen konuların başında gelmekte, ayrıca kaygı nedeni olmaktadır.
Günümüze bakıldığında narsisist bir toplumsal yapı olduğu açıktır. Narsisizm, bireyin kişiliğine işlemiş kapitalizmdir, dayanışmacı kültürün oluşmasını, sömürü sistemine karşı bir arada olmayı ve ortak mücadele etmeyi olanaksız kılarken, kapitalist çarkın dönmesine de diğer etmenlerin yanında katkı sağlamaktadır. Marks, demagojik inandırma, algı mühendisliği gibi geniş kitlelerin, yarı uyutum (narkoz) durumlarından, yabancılaşmadan ancak gerçeğe başvurarak kurtarılabileceğini söylemiştir. İnsanlık için en büyük gerçek, toplumsal ve ekonomik eşitsizliklerin, tüm sömürü biçimlerinin adım adım yok edileceği bir toplumsal sistem daha doğrusu bu sistemin yaratılması mücadelesidir.
“Ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az görkemli kurmuşsan o kadar çoksun demektir ve görkemli yaşamın da o denli büyüktür.” Marks