[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Rus emperyalizmi amaca ulaşana kadar Ukrayna işgalini sürdüreceğini, Harkov’un birkaç kasabasından çekilirken yeniden beyan etti. Rusya’ya karşı ABD, İngiltere, Almanya, Fransa emperyalizminin NATO aracılığıyla sağladığı güçlü askeri lojistik destek Ukrayna güçlerinin direncini korumaktadır. Rusya Ukrayna’nın Harkov ve Donetsk’e yönelik yeni askeri operasyonuna, siyasi statüyü resmi olarak değiştirecek ve askeri hamlelerine daha güçlü politik zemin hazırlayacak bir karşılık verdi: Donetsk, Lugansk, Herson ve Zaporijya bölgelerinin Rusya’ya katılmasını içeren referandum kararları alındı. Bu bölgelerin Rusya’ya katılım talebinin gerçekleşmesi ve Rusya’nın bu talebi kabul etmesi durumunda Kremlin sözcüsü Peskov’un ifadeleriyle “Bu bölgelere yönelik saldırı Rusya Federasyonu’na saldırı olarak kabul edilecek.” Bu hamle yeni bir durumun oluşması anlamına gelmektedir. Referandum kararlarına paralel olarak Rusya “kısmi seferberlik” ilan ederek, topraklarına yönelik askeri saldırganlık tanımına uygun konumlanışı da ilan etmiş oldu. Bu durum hiç kuşkusuz Ukrayna üzerinden şekillenen saldırganlığın tırmandırılacağı ve mücadelenin keskinleşeceğine işaret etmektedir.
Bunun yanında Putin, Medvedev, Peskov, Lavrov gibi en üst düzey yetkililerin çok sık şekilde dile getirdikleri kendilerine yönelik saldırı karşısında “nükleer silah kullanımının da” seçenekler arasında olduğu vurgusu daha güçlü şekilde resmi ya da gayri resmi Rus yetkilileri tarafından dillendirildi. AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Rusya’dan gelen bu tehditlerin “blöf olmadığını” ve savaşın çok tehlikeli bir noktaya geldiğini belirtti.
Rus emperyalizminin Ukrayna işgali ve devamındaki gelişmelerden sonra özellikle Ukrayna topraklarının bir kısmının Rusya’ya katılmasıyla oluşacak yeni durum emperyalistler arası mücadeleyi daha da keskinleştirecektir. Sınırlarının genişlemesiyle sonuçlanan bu hamlesiyle Rusya Ukrayna işgalini “özel operasyon” olarak tanımlamak yerine “savaş durumu” olarak tanımlayacağının ve buna göre de askeri sertliğini artıracağının işaretlerini vermektedir. Özellikle ABD ve İngiliz emperyalizminin de pervasızca savaş kışkırtıcılığını tırmandırmasına, Ukrayna’yı daha güçlü şekilde destekleme hamlelerine devam edeceği görülmektedir. Bu durum aynı zamanda ekonomik ve siyasi yaptırımların daha disiplinli şekilde hayata geçirilerek Rusya’nın daha fazla kuşatılmasına neden olacaktır. Bu durumda Doğu Avrupa sınırlarında savaş durumuna uygun konumlanışların güçleneceği öngörülmektedir. Nihayetinde Rusya’nın sınırları aynı zamanda Avrupa sınırları anlamına da gelmektedir. Bunun yaratacağı siyasi sonuçlar ise Rusya ve AB’li emperyalistler arasındaki ilişkiler kadar Batı Emperyalist blokundaki ilişkileri de etkileyecektir. Almanya ve Fransa ile ABD ve İngiliz emperyalizmi arasında, bu soruna yaklaşımda ciddi çatlaklar olduğu, resmi bir savaş ilanının bu çelişkileri daha fazla derinleştireceği açıktır. Rusya’nın hamlesinin örtük içeriğinde elinde tuttuğu enerji silahını da etkili şekilde kullanarak Avrupa Birliği ile ABD-İngiliz emperyalizmi arasındaki çatlakları büyütmek amacı da olduğu açıktır. Çok yönlü, saçaklı ilişkilerin ve çelişkilerin büyüyerek gelişeceği görülmektedir. Emperyalistlerin bu hamleleri aralarındaki çatışma ve gerginlikleri alevlendiren benzin işlevi görmektedir.
16 Eylül’de Özbekistan’ın Semerkant şehrinde üç yıl aradan sonra Şangay İş birliği Örgütü fiziki olarak bir araya geldi. Belarus, Moğolistan ve İran gibi gözlemci ülkeler yanında Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan gibi davetli ülkelerin yer aldığı geniş katılımlı bir toplantı gerçekleştirildi. Çin ve Rusya’nın şekillendirdiği ve yön verdiği toplantıda ticarette rezerv para olan dolar ve avronun sınırlanması ve yerel para ile ticaret, Çin’in Bir Kuşak, Bir Yol projesinin (OBOR) geleceği ve Rusya’nın ekonomik kuşatmayı yaracak hamleleri esaslı gündemler olarak öne çıktı. Her ne kadar bu örgütlenme henüz güçlü ve sağlam bir politik-ekonomik ittifak olmasa da emperyalistler arası tırmanan çelişkilerin ortasında Rusya açısından önemli yerde durmaktadır. Çin’in yönelimi açısından da aynı önem söz konusu. Özellikle ticari ilişkilerde kısmen de olsa yerel para kullanımına geçilmesi kararı, Bir Kuşak, Bir Yol projesine dair yapılan yeni anlaşmalar, enerji ve ulaşım güvenliğinin bu eksende daha güçlü tesis edilmesi gibi meseleler emperyalistler arası rekabette hamle arayışının hızlandığını göstermektedir. ABD merkezli emperyalist sistemin yarı sömürge halkaları olan Hindistan, Pakistan, Türkiye gibi ülkelerin çelişkilerden faydalanarak Rus-Çin ekseninde ekonomik çıkar elde etme hevesleri ise yarı-sömürge zincirinin daha fazla kenetlenmesinden öte bir niteliğe sahip değildir. Siyasi-ekonomik bağımlılığı perçinleyen, bu bağlılığı güçlendirecek konumlanış söz konusudur.
Emperyalist-kapitalist sistem ve onun tüm güçlerinin derin bir ekonomik kriz yanında siyasi kriz içinde olması, aralarındaki çelişkinin tırmanarak boyutlanması hiç kuşkusuz ezilen halklar için daha fazla açlık, daha fazla kan, daha fazla gözyaşı ve zulüm demek. Ekonomik kriz ve pazar mücadeleleri savaş tamtamlarının sesini güçlendirirken, tüm dünyada sömürü çarkları daha acımasız çalışmakta, şovenizm ve gericilik daha güçlü bir etkinlik kazanmakta, baskı ve zulüm daha pervasız olmaktadır. Ukrayna Dışişleri Avrupa Birliği ülkelerine Rusya’nın hamleleriyle oluşan enerji ve ekonomik krizinin sonuçlarıyla oluşacak toplumsal protestoların yasaklanması çağrısı yaparken, gerici-faşist rejimler halka yönelik saldırılarını verili kriz ve politik iklimde daha fazla tırmandıran tutum içindedir.
Dünyanın her yerinde ekonomik ve politik sebeplerle halklar sokaklara dökülmekte, kendiliğinden hareketler hızla kitleselleşerek sistemlere olan tepkileri açığa çıkarmaktadır. Son olarak İran’da “ahlak polisinin” saçını kurallara göre örtmediği için katlettiği Mahsa Amini için gerçekleşen protestolar tüm İran’ı kuşatmış durumdadır. İran Kürdistanı’ndan başlayan protestolar gerici faşist İran devletine yönelen ve tüm İran’a yayılan bir seviyeye ulaşmıştır. Günlerdir kitleler İran rejimine yönelen eylemler içindedir. Devletin yoğun şiddetine ve katliamcı tutumuna rağmen kitle hareketi devam etmektedir. Kuşkusuz hareketin örgütsüz ve dağınık oluşu devletin yıkılmasını sağlayacak bir niteliğe işaret etmemektedir. Ancak yoğunlaşan çelişkiler, kullanılan din ve şovenizm argümanı ve dış tehdit manipülasyonuna rağmen mücadele etme ve harekete geçme eğiliminin ne düzeyde olgunlaştığına işaret etmektedir. Bu genel bir eğilimdir.
Ülkede de yaşanan ekonomik kriz ve yoğunlaşan politik baskılar kitlelerin çelişkisini gün gün olgunlaştırmaktadır. Bu yoğunlaşan çelişkiler egemen sınıfların temsilcileri tarafından seçim iklimine kitleler sokularak aralarındaki mücadelenin dolgu malzemesine çevrilmektedir. Kitlelerin yaşadığı yoğun çelişkiler, tükenmiş gelecek beklentisi “sandık sonrasına” ve “belirsiz gelecek güzel günlerle” maniple edilerek seçim kampanyasına dönüştürülmüştür. Hem Cumhur İttifakı hem de Millet İttifakı bu eksende kitleleri kuşatmaktadır. Halkı hareketsiz kılacak şekilde devletin kolluk güçleri baskı mekanizmasını yoğunlaştırırken, diğer taraftan seçimlerle değişimin gerçekleşebileceği, bu yolun açılabileceğine dair ideolojik bir saldırı söz konusudur.
Seçimlere ve sonuçlarına dair yaratılan sahte beklentiler ve umutlar, faşist sistemin aynı zamanda daha güçlü soluklanmasını ve “meşruiyet” kazanmasını içermektedir. Emperyalist kapitalist sistem ve onun bir bütün halkaları halk kitlelerine çürüme, yozlaşma ve yıkımdan başka bir gelecek getirmeyecektir. Hiçbir seçim ya da iyileştirme ya da sistem içi düzenleme bu gerçeği değiştiremeyecektir. Halkın ihtiyacı olan bu sisteme karşı örgütlenmesi, mücadele vermesi ve devrimle geleceğini kurmasıdır. Onun dışında halka vaat edilecek her umut sahtekârlıktır, yalandır ve onun geleceğinin daha fazla karanlığa gömülmesidir. Halkların tecrübesi bu yozlaşmış beklentileri alt etmemizde bize güç vermektedir. Tecrübeyi MLM’nin güçlü komünizm umuduyla harmanlayalım…