24 Nisan 1972 tarihinde Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya önderliğinde kurulan Proletarya Partisi bu yıl 53. kavga yılını kutluyor.
Proletarya Partisinin internet sitesi tkpml6.net üzerinden yaptığı açıklamada 53 yılı şu sözlerle anlatıldı: “53 yıl boyunca partimiz sayısız fırtınadan geçti. Dört Genel Sekreterimiz, Merkez Komitesi üyelerimiz, yüzlerce savaşçımız ve yoldaşımız ölümsüzleşti. Baskılar, operasyonlar, iç kuşatmalar, örgütsel sarsıntılar yaşadık. Fakat her yıkımın ardından yeniden doğrulduk, her kaybın ardından kızıl bayrağı daha da sıkı tuttuk.”
Bugün bu büyük yürüyüşün hâlâ sürdüğüne dikkat çekilen açıklamada “Görevimiz kitleleri örgütlemek, partimizi kitleler içinde büyütmek, Halk Savaşını geliştirip güçlendirmek ve Demokratik Halk Devrimi mücadelesini zafere taşımaktır. Görevimizin bilincindeyiz ve bunu başaracağız!” denildi.
Elimize e-posta yoluyla ulaşan TKP/ML MK-SB (Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist Merkez Komite-Siyasî Büro) imzalı “24 Nisan 1972 İbrahim Kaypakkaya Önderliğinde Umudun Tohumlarının Atıldığı Bir Gündü! Umudu Devrimle Taçlandıracağız!” başlıklı açıklamanın tamamını haber değeri taşıdığı için yayımlıyoruz.
Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Türk, Kürt ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımız,
“Tarih, yalnızca geçmişin yankısı değildir, aynı zamanda geleceğe uzanan bir çağrıdır. Bu çağrı, Türkiye’de ikinci kez 24 Nisan 1972’de karşılık buldu, İbrahim Kaypakkaya önderliğinde bir grup komünist şanlı bayrağı bir kez daha yükseklere çekti. TKP/ML, sınıf mücadelesinin kızgın ateşi içerisinde eşitlik ve özgürlüğün, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın özlemiyle doğdu. TKP/ML, Türkiye Komünist Hareketinin, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinin ardından süren 50 yıllık suskunluğu bozarak, köklerine sıkı sıkıya sarılmış güçlü bir çıkışın adı oldu.
“24 Nisan bir halkın kaderini değiştirme iddiasının miladıydı. Ve o gün, başladığı gibi bitmedi. Çünkü kuruluş bir gündü, mücadele zafere kadar…
“Bu direnişin ilk adımları, karanlığın koyulaştığı bir dönemde atıldı. Faşist baskının, işkencenin, inkârın en sert yüzüyle şekillendiği Türkiye’de devrim iddiasıyla, inançla, bedelle, bilinçle ve pratikle yükseltildi. İbrahim Kaypakkaya’nın fikirlerinin her satırı, pratiğinin her anı faşizme karşı bir isyanın, işçi sınıfı önderliğinde halkın kurtuluş özleminin bilimsel ve devrimci çığlığıydı. O çığlık, 1972’de yükseldi ve adım adım tüm ülkede yankılandı. Bugün dağlarda, zindanlarda, sokaklarda devam eden yankı uyanmakta olan milyonların yıkıcı gücü ile birleşmek üzere yayılmaktadır.
“İşte o gün bir kopuş gerçekleşti; Reformizmle, teslimiyetle, halktan kopuk küçük burjuva hayalcilikle hesaplaşan, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in kızıl bayrağını Türkiye topraklarında dalgalandıran bir çizgi doğdu. TKP/ML’nin kuruluşu, yalnızca bir örgütlenme değil, devrimci ideolojik kopuşun, stratejik yönelimin, Halk Savaşı çizgisinin kurtuluşun yolu olduğunun ilanıydı.
“İbrahim Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde gerçekleştirilen bu kopuş, Türkiye Devrimci Hareketinde ideolojik, teorik, pratik ve politik bir sıçramadır. Kemalizm’le uzlaşmayan, sınıf mücadelesini soyut romantizm değil somut devrimcilik zeminine oturtan, proletaryanın ideolojik öncülüğünü savunan ve işçi-köylü ittifakına dayanan kırlardan şehirlere uzanacak Uzun Süreli Savaş stratejisine oturan bir çizgidir bu.
“Kaypakkaya, teorik netlikle birlikte şekillenen devrimci pratik kopuşu yüksek bir cüretle inşa etmekte benzersizdir. O, Halk Savaşının Türkiye topraklarındaki gerekliliğini, yalnızca bir strateji olarak değil, yaşamın diyalektiği olarak kavradı. Türkiye’nin yarı sömürge, yarı feodal karakteri, emperyalizmin tahakkümünde ezilen sınıf ve ulusların acı gerçeğini ve onun devrimci çözümünü ortaya koydu: Demokratik Halk Devrimi.
“İbrahim Kaypakkaya’nın düşünce mirasıyla yoğrulmuş TKP/ML bir direniş kültürüdür. Baskı, işkence ve teslim alma politikalarına karşı dimdik duran bir ideolojik duruştur. “Kaypakkaya’nın devrimci teorisi, sadece düzenin çelişkilerini analiz etmekle kalmamış, aynı zamanda bu çelişkileri devrimci bir kopuşla aşmanın yolunu göstermiştir. Bugün dahi, onun ‘Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkı’, ‘Kemalizm’in Sınıfsal Karakteri’ gibi meselelerdeki berrak tutumu, tüm güncelliğiyle geleceğe yanıt vermektedir.
“Bu irade, yalnızca Türkiye’nin bağrında yeşermedi, aynı zamanda dünya halklarının özgürlük mücadelesinin bir parçası olarak filizlendi. TKP/ML, kurulduğu andan itibaren yalnızca yerel değil, enternasyonal bir misyon taşıdı. Kaypakkaya’nın çizgisi yalnızca Türkiye’deki sınıfsal ve ulusal çelişkilere karşı değil, emperyalist sistemin çürümüş düzenine karşı da duruş sergiledi. 24 Nisan, aynı zamanda enternasyonal proletaryanın coğrafyamızdaki sesinin doğuşudur. Bugün dünya daha da karmaşık, daha da tehlikeli bir eşikte bulunmaktadır. Emperyalist güçler kendi ekonomik ve stratejik çıkarları uğruna yeni pazarlar, enerji hatları ve hegemonya alanları için dalaşıyor. Bu dalaş doğrudan askerî saldırılarla olduğu kadar vekalet savaşları, bölgesel çatışmalar, darbeler ve ticaret savaşlarıyla sürdürülüyor.
“Emperyalistlerin her hamlesi, ezilen halkların yaşamını daha da ağırlaştırıyor. Açlık, yoksulluk, göç, işgal ve yıkım dünya işçi sınıfının ve emekçi halkların ortak gerçeği haline geliyor. Emperyalist-kapitalist sistemin krizi derinleştikçe baskı daha örgütlü, yalan daha açık ve savaş daha yıkıcı oluyor. Bu saldırganlık emperyalizmle dünya proletaryası ve ezilen halklar arasındaki çelişkileri de keskinleştiriyor. Orta Doğu’dan Afrika’ya, Latin Amerika’dan Asya’ya kadar ezilen halklar bu savaşların sadece kurbanı değil aynı zamanda emperyalizme karşı direnişin taşıyıcısı haline geliyor.
“Mücadelemiz yalnızca Türkiye halkı için değil, enternasyonal proletaryanın zincirlerinden kurtuluşu için de verilen bir mücadeledir. TKP/ML aynı zamanda dünya devriminin bir cephesidir.
“İçinde olduğumuz bu dönemde Kaypakkaya yoldaşın bilimsel çizgisi ve yön verdiği devrimci komünist pratiğine ihtiyaç daha da derinleşmiştir. Egemenlerin azgın sömürüsü, işçi sınıfının güvencelerini çalan taşeron düzeni, tarımın çökertilmesi, işsizliğin kalıcılaşması, kadınların katline çanak tutan gerici, ataerkil rejim, Kürt ulusuna ve ezilen diğer milliyetlere yönelmiş imha ve inkâr siyaseti; tüm bunlar sistemin çürümüşlüğünü gözler önüne sermektedir. Gençlik geleceksizlikle, halk yoksullukla, doğa sermayenin talanıyla boğulmaktadır. Tüm bu çelişkiler halkın öfkesini bir yanardağda biriken magma gibi yükseltmektedir.
“Ancak tarih, bu birikmiş öfkenin kendiliğinden patlamalarının kalıcı devrimci sonuçlar üretmediğini defalarca göstermiştir. Gezi direnişinden halihazırda devam eden başkaldırı dalgasına, kadın hareketinden öğrenci boykotlarına kadar uzanan irili ufaklı tüm halk hareketleri, öncüsüzlüğün eksikliği nedeniyle sönümlenmiş ya da düzen içi mecralara çekilmiştir. Tam da bu noktada ısrarla vurguluyoruz: komünist öncünün tarihsel rolü belirleyicidir. TKP/ML’nin kuruluşuyla ilan edilen ihtilalci görevleri, bugün tüm yakıcılığıyla, acil ve somut ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.
“Emperyalist kapitalist sistemden kaynaklanan krizlerin dönem aralığı daha da sıklaşmıştır. Halkın yoksullaşması sonu gelmeyen bir düşme gibi devam etmektedir. Krizlerin yol açtığı öfkeyi devrim lehine örgütleyecek olan ne kendiliğinden isyanlar ne de reform hareketleridir.
“Bugün faşist diktatörlüğe, ekonomik krize, anti demokratik saldırılara, baskı ve tutuklamalara karşı yayılan anti faşist eylemler, barikat direnişleri, boykotlar gün geçtikçe büyümeye devam ediyor. Tüm bu gelişmeler, halkın artık eskisi gibi yönetilmeye karşı tahammülünün kalmadığını göstermektedir.
“Bu eylemlerin yarattığı politik atmosferi partimiz bu haklı öfkeyi devrimci iradeye dönüştürmenin gerçek zemini olarak görmektedir. Çünkü hiçbir halk hareketi, onu yönlendirecek ideolojik, politik ve stratejik bir çizgi olmadan kendi sınırlarını aşamaz.
“Öfkeyi devrimci örgütlülüğe, başkaldırıyı devrimci savaşa, isyanı iktidar perspektifine dönüştürmeden gerçek kurtuluş mümkün değildir. Buna öncülük etme görevini üstlenen tek güç ideolojik, politik ve örgütsel bakımdan donanmış bir komünist parti, ama gerçek bir komünist partisidir.
“Bugün sistem içi muhalefet demokrasi ve özgürlük için mücadeleyi sandığa, burjuva-feodal parlamenter düzene dönüşe yönlendirmek çabasındadır. Oysa farklı türden hükümet seçenekleri sunulsa da bu sistemin demokrasiyle bir ilgisi yoktur. Faşizm, bu devletin var oluş biçimidir. Ezilenler açısından bu devletin demokrasisi mezarlıklarla ve hapishanelerle çevrilidir.
“Partimiz TKP/ML, demokrasi mücadelesini yalnızca bir biçim olarak değil, halkın iktidar mücadelesinde devrimci bir dönüşüm olarak ele almaktadır. Bu anlamda, halkın bugün yükselttiği demokrasi talebi, devrimci mücadelenin kanallarına yönlendirildiğinde anlam kazanabilir. Reformist ve sistem içi çözüm arayışlarının halkın özlemlerine cevap olmayacağı dün olduğu gibi bugün de açıkça ortadadır.
“Öğrenci eylemleri, işçi direnişleri, kadınların sokaktaki öfkesi, Kürt ulusunun ‘iradesinin tanınması’ talebi… Bunların tümü doğru önderlikle birleştiğinde, Halk Savaşı çizgisine kanalize edildiğinde gerçek anlamda bir kurtuluşa yol açabilir.
“Demokratik Halk Devrimimizin temel stratejisi olan Halk Savaşı, yalnızca bir silahlı mücadele biçimi değildir. Bu strateji, işçilerin, yoksul köylülerin ve tüm emekçilerin hayatını örgütlemek, kitlelerin yaratıcı enerjisini devrim için seferber etmek, şehir ve kır arasında stratejik ilişkiyi kurmak demektir.
“Bu uzun erimli, sabırlı ama inançlı bir yürüyüştür. Ve bugün, Türkiye’nin dört bir yanında kabaran halk hareketleri, işçi grevleri, Kürt ulusunun haklı-meşru talepleri, öğrenci eylemleri ve kadın isyanları bize şu çağrıyı tekrar ediyor: Halk Savaşı çizgisini örgütlü bir atılıma dönüştür! İşte tam bu noktada TKP/ML’nin tarihsel rolü belirginleşiyor.
“Gerçekliğimizin ve yetmezliklerimizin farkındayız. 53 yıllık tarihimizle, yenilgi ve yengilerle komünist hareket bugüne taşındı. Aradan geçen 53 yıl boyunca TKP/ML, faşizmin sayısız saldırısına, ideolojik tahrifata, kuşatmaya ve tasfiye girişimine rağmen çizgisinden sapmadan, Halk Savaşı stratejisini kararlılıkla savunarak yoluna devam etti. 53 yıllık bu mücadele tarihinin içinde yalnızca başarılar yoktur. Partimiz, birçok dönemde örgütsel dağınıklık, pratikte tıkanmalar yaşamış, ancak bu yetmezliklerle yüzleşip çıkardığı deneyim ve dersleri kalıcı mevzilere dönüştürme iradesine sahip olmuştur.
“53 yıl boyunca partimiz sayısız fırtınadan geçti. Dört Genel Sekreterimiz, Merkez Komitesi üyelerimiz, yüzlerce savaşçımız ve yoldaşımız ölümsüzleşti. Baskılar, operasyonlar, iç kuşatmalar, örgütsel sarsıntılar yaşadık. Fakat her yıkımın ardından yeniden doğrulduk, her kaybın ardından kızıl bayrağı daha da sıkı tuttuk. Çünkü biz halkın bağrında yeşeren devrimci bir iradeyiz. Bugün görevimiz, kırlardan şehirlere bozkırın en kuru yerinde yanan ateşi büyük bir yangına çevirmek, ölümsüz yoldaşlarımızın kanıyla sulanan topraklarda Halk Savaşını büyütmektir.
“Partimizin kuruluşunun 53. yıl dönümünde o büyük yürüyüş sürüyor. Sırtında mazlumların yüküyle, ellerinde kızıl bayraklarla yürüyenler buradalar. Çünkü kurtuluş, proletarya önderliğinde örgütlü bir halkla gelecek. Çünkü devrim, bu toprakların en yakıcı ihtiyacıdır. Görevimiz kitleleri örgütlemek, partimizi kitleler içinde büyütmek, Halk Savaşını geliştirip güçlendirmek ve Demokratik Halk Devrimi mücadelesini zafere taşımaktır. Görevimizin bilincindeyiz ve bunu başaracağız!”
(HABER MERKEZİ)