Partizan tarafından 3 gündür devam eden halk eylemlerine ilişkin açıklama yapıldı. Açıklamada alanlara çıkma çağrısı yapıldı.
Partizan’ın internet sitesi partizanmlm32.net adresinden yapılan “Tutuşan Bozkırın Yangınını Harlayalım, Anti Faşist Mücadeleyi Güçlendirip Geliştirelim!” başlıklı açıklamanın tamamı şu şekilde:
“AKP-MHP faşist kliği bir elini Kürtlerle barışa uzatırken, diğer elinde bulunan sopayı Kürtler ve tüm diğer toplumsal kesimlere sallamaktadır. Bir yandan ‘demokratikleşme ninnileri’ söylenirken, sistem içi güçler ilişkisinde dahi bir denge kurulamamaktadır. Faşizmin 100 yıllık tarihinde halka, ezilen ulus ve milliyetlere, ezilen inançlara acımasız, kanlı bir zulüm uygularken faşist klikler arasında mücadele de bitmek bilmeyen sert, acımasız ve yıkıcı biçimlere bürünmüştür. Bu durum süreklidir, istikrarlıdır. Tüm egemen kliklerin faşist karakteriyle de uyumludur. Faşist kliklerden birisi devletin direksiyonuna geçtiğinde zorbalık, bildiği tek yol olurken direksiyondan indiğinde ise ‘demokrasinin, halkın çıkarlarının’ en amansız savunucusu olmuştur. Bu onların belirlenmiş bir yasası olarak uygulanmıştır. TC tarihi bunun şahididir.
“TC, ikinci yüzyılına AKP-MHP ittifakının liderliğinde girerken iki temel özelliğini güçlendirme yolundadır. Birincisi, faşist niteliğini, ikinci ise emperyalizme ekonomik-siyasi bağımlılığını. Bu bir tercih değil onların sosyal-ekonomik sisteminin zorunluluğudur. Bölgede etki alanını genişletmeyi emperyalist savaş kışkırtıcılığının güçlü bir parçası olmakta görmektedir. Aksi durum zorbalıkla, şiddetle, hile ve katliamlarla oluşturduğu sınırlarını koruyamama gibi varoluşsal gelişmelere yol açacaktır. Bu yüzden Kürtlerle barış adımı atmaktadır. Yine bu yüzden içerde olabildiğince faşist rejimi güçlendirme peşindedir. Bu durum bize net olarak Devlet Bahçeli’nin başlattığı sürecin devleti ‘demokratikleştirmeyi’ içermeyeceğini, içermesinin imkânsız bir hayal olduğunu söyletmektedir.
“AKP-MHP ittifakı bir yandan halka, Kürt ulusuna ve tüm toplum kesimlerine durmaksızın baskı, şiddet uygulayıp temel siyasi-ekonomik-sosyal haklardan yoksun bırakırken diğer yandan rakip klikleri parçalama, baskı altına alma ve dağıtma yoluna gitmektedir. Bunu yaparken de bağlı olduğu anayasa, yasa ve yönetmelikleri bir paçavraya çevirmektedir. Artık saldırı planlamasında kural yoktur. Tutarlılık yoktur. Önünde engel olan her şey hedef durumundadır. ‘Sandıkla gelen sandıkla gider’ kuralı sadece kendileri için haktır. ‘Millet iradesi’ sadece kendi lehlerine sonuçlar çıktığında geçerlidir. Anayasa ve yasalar kendilerini koruduğu ölçüde kutsaldır. Söz-eylem ve ifade özgürlüğü kendilerine övgü, destek olduğu sürece geçerlidir. Çalma, iltisak, nepotizm ve hatta sömürü kendilerinin tekelinde olmalıdır. Silah bulundurma tekeli tartışılmayacağı gibi artık örgütlü olmak da sadece onlar için haktır. Tüm bunlar başkaları için yasaktır, terörizmdir, devlete düşmanlıktır. İkinci yüzyıla girerken yaratılmaya çalışılan büyük Türkiye’nin sabote edilmesidir.
“Bu yaklaşım, halk kitlelerini kasıp kavurucu bir siyasî-sosyal-ekonomik yokluk içinde tutmayı getiriyor. Bunun yanında halkın tüm örgütlü güçlerinin tasfiye edilmesi, sindirilmesi yolunu zorunlu kılıyor. Sadece bu değil aynı zamanda diğer tüm gerici kliklerin de polis-yargı cenderesinde öğütülmesi, zayıflatılması ve tehdit altına alınmasına yol açıyor.
“Ekrem İmamoğlu’na yönelik bir süredir devam eden polis-yargı baskısının amacı budur. Geniş kitlelerin AKP-MHP’ye yönelen memnuniyetsizliği, öfke ve tepkisini politik gücünü artırmak için dolgu haline getiren Ekrem İmamoğlu saldırının odağındadır. AKP-MHP kendi gücünü tahkim etme ve rakiplerini tüm faşist biçimleri kullanarak yok etmede olabildiğince pervasızdır. Ekrem İmamoğlu’nun 35 yıl önce aldığı üniversite diplomasını bir yargılama konusu yapacak kadar pervasızdır. Klikler arası mücadeleyi kuralsız, yasasız ve anayasasız şekilde sürdürme iradesi tecelli etmiş, önce 35 yıllık diploma iptal edilmiş ve daha sonra da ‘yolsuzluk ve Kürtlerle seçim ittifakı’ gerekçesiyle geniş çaplı bir gözaltı operasyonu başlatılmıştır.
“‘Sandık’, ‘seçim’, ‘sözün gücü’, ‘siyasetin demokratik alanının genişlemesi’, ‘millet iradesi’ gibi riyakâr söylemlerin tersi bir saldırı yaşanmaktadır. Gelen saldırılar karşısında kitlelerin öfkesi, CHP tarafından ‘devletin bekası için tehdit olma’ potansiyeli olarak görülmektedir. Bu kaygıyla yanıp tutuştuğu için kitlelere sadece ‘sokağa çıkmayın biz direniyoruz’ öğüdü verirken Cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu 18 ve 19 Mart’ta açık şekilde adaylık şartları ortadan kaldırılarak derdest edilmiştir.
“CHP’nin genel başkanı ve yetkilileri bu pervasız saldırıya karşı 23 Mart’ta gerçekleşecek ön seçimde herkesi sandığa güçlü katılma çağrısıyla saray palyaçoluğunu tercih etmiştir. Sarayın palyaçoluğuna AKP-MHP’ye öfkeyle dolu kitleler gülmemiştir. Son 10 yıldır ne kadar saldırırsa ne kadar pervasızlaşırsa ne kadar acı çektirirse, yoksullaştırırsa ve sefalete sürüklerse kitlelerin tepki verememesine, CHP gibi devletin bekasının jandarması olan bir yapının varlığına AKP-MHP kliğinin fazlasıyla güvendiği görülmüştür.
“Ancak durum beklendiği gibi olmamıştır. Bir kıvılcımın kemiğe dayanan bıçağa karşı öfke ve tepkiyle harekete döneceği kuralı işlemiştir. Kıvılcım egemen klikler arası mücadelenin en sert, pervasız biçime bürünmesiyle çakılmıştır.
“Sarayın palyaçosu gibi davranan CHP’ye gülmeyen kitleler inisiyatifi almıştır. Birikmiş öfkesiyle harekete geçmiştir. Onlarca üniversite başta olmak üzere, onlarca ilde, ilçede sokaklar-meydanlar AKP-MHP faşist kliğine öfkeyle dolmuştur. Eylemleri engellemeye çalışan polis barikatları Saraçhane’de, üniversite kampüslerinde yıkılmıştır. Siyasi baskı ve zorbalığa, hak ve özgürlüklerin gasp edilmesine, artık kazanılmış olanın da istenildiği zamanda ve anda yağmalanacağına, yaşamsal sorunlarla boğuşurken lüks ve şatafatın gözlerinin içine sokulmasına karşı kitleler öfkeyle birleşmiştir. CHP, gelişen hareketi kontrol altına alma kaygısı, korkusu ve arzusuyla ikinci gün ‘sokak, eylem’ gibi ifadelere mahkûm kalmıştır. Kitleler sistemin belirlediği kurallar ve işleyiş çerçevesinde güç sahibi olanların en pervasız şekilde devre dışı bıraktırıldığı şartlarda önüne konulan kurallar barikatını yıkmanın zorunluluğu ile hareket etmiştir. CHP bir yandan sokağa, eyleme derken diğer yandan kurallar, devletin bekası barikatını inşa etme çabasındadır. Sistemin dışına çıkarak parlamento ve onlar adına buralarda direnme yaklaşımını elinin tersiyle iten bir hareket onları titretmekte, ürkütmektedir.
“Ekrem İmamoğlu’na yönelen saldırıyla halkın birikmiş öfkesi ve tepkisi kıvılcım almıştır. Hareketin kendisi bağımsız karakter kazanma, ayaklarına vurulacak prangaya eylemsel tutum alırken direnme eğilimindedir. Eylemler 19 ve 20 Mart tarihlerinde yaygınlaşmış, genişlemiş ve öfkeli ruh hali pratiğe dönüşmüştür. Ekrem İmamoğlu örtüsünü kaldırdığımızda bu hareketin niteliğinde sisteme duyulan nefret, onun halka sadece köleleşme özgürlüğü bahşetmesine bir kin olduğunu görebiliriz.
“Daha da önemlisi yaşanan saldırının mağduru olan CHP’ye rağmen aradığı bağımsız eylem çizgisidir. Zira üniversitelerde ve Saraçhane’de bir araya gelen kitle iradesi sloganlarıyla eskisi gibi yönetilmeye itiraz niteliğindedir. İstek ve azmi polis barikatlarının kapattığı mücadeleyle sembolleşmiş alanlara çıkma yönündedir. 4 gün eylem yapma yasağı kitle tarafından aynı saatlerde sokaklar, meydanlar doldurularak boşa çıkarılmıştır. Daha da önemlisi siyasal hak ve özgürlüklerin, demokratik kazanımların meclis, seçim yoluyla geleceğine dair dikte eden egemen siyaset tarzına meydan okunmuştur, bu ret edilmiştir. Şimdi kitlelerin bağımsız politik ve mücadele arayan bu çıkışı, tutumu harekete yol açan, kıvılcımın çakılmasına vesile olan ‘mağdur’ CHP iradesi tarafından gasp edilmeye çalışılacaktır.
“Bu hareketin içine girmek, onun bağımsız yapısına güç vermek, aradığı hedeflere yöneltmek, onunla ilişkilenmek oldukça önemlidir. Kitleler demokrasi arıyor, özgürlük istiyor. Aynı amaçların gerçekleşmesinin uzlaşma ve barışla olacağına inanan Kürtler de Newroz’da alanlara akıyor, akacaktır. Devletin uzlaşma, diyalog, barışla demokratikleşmeyeceği, böyle bir derdi ve buradan bir çıkarı olmadığı net olarak görülmelidir. Türk devleti tüm gücüyle bölgede emperyalizmin bir savaş gücü olarak konumlanma peşindedir. Savaş için hazırlanan egemen sınıflar içerde daha baskıcı, daha şovenist, daha saldırgan bir yapıya ihtiyaç duyar. AKP-MHP faşist kliği de buna ihtiyaç duymaktadır. Kürt barışı bölgede daha iyi savaşmak için ihtiyaçtır, tüm halkın özgürlüklerinin-haklarının gasp edilmesi ve yok edilmesi de tahkim edilmek istenen ‘iç cephe’ ihtiyacındadır. Halkın örgütsüzlüğü, dağınıklığı ve bağımsız eylem oluşturamaması tüm egemenlerin en çok istediği durumdur. Halkın uyuyan enerjisinin harekete geçtiğinde, örgütlendiğinde ne kadar büyük ve ihtişamlı olacağını en iyi onlar biliyor.
“Şimdi halk yığınları gasp edilmiş demokratik kazanımları için hareket halindedir. Hareketin niteliği anti-faşisttir. Bu niteliğe sadece AKP-MHP kliği düşman değildir CHP de bu niteliğe düşmandır. Devrimci güçler aktif şekilde sürecin içine girmeli ve anti-faşist niteliği güçlendirmelidir.
“Üniversiteler artık akademik özgürlük kırıntılarının dahi olmadığı alanlar haline getirilmiştir. Demokratik, bilimsel ve akademik eğitim kayyumlarla ve devletin ihtiyacı olan gericilikle yok edilmiştir. Uyuyan enerji, üniversitelerde harekete geçmiştir. Akademik, demokratik, bilimsel eğitimin karşısına kurulan barikatları yıkmak için seferber olunmalı, oluşan mücadele istek ve azmini geliştiren, gürbüzleştiren çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.
“İşçi sınıfı ve emekçiler yokluk, yoksulluk ve sefalet koşulları içindedir. İşçi sınıfının talepleri, direnişleri polis ve yargı sopasıyla baskılanmaktadır. Bu hareket işçi sınıfına daha fazla cesaret verecektir. İşçi ve emekçilerin hak talepleri için daha güçlü politik çalışma, sendikal çalışma ve onları harekete geçirmeye yönelen bir tutum oluşturmalıyız. Hak arayışı talebi yaygınlaştırılmalıdır.
“Faşist kliklerin demokrasi ve özgürlük söylemlerine kanmayalım. Halk demokrasisi için kendi örgütlü gücümüzü oluşturalım, mücadeleyi yükseltelim. Demokrasi seçimle, sandıkla değil halkın örgütlü mücadelesiyle elde edilecektir.
“Newroz’da ve 19 Mart kıvılcımında talep edilenler demokratik taleplerdir. İstenilen özgürlüktür. Kürt ulusunun tam hak eşitliği ile en temel demokratik kazanımların gasp edilmesine karşı hak arayışı aynı paydadadır. Daha büyük kazanımlar için daha güçlü birliğe, daha fazla ortak hareket etmeye ihtiyaç vardır. Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden emekçi yığınlar 10 yıllık karabasandan uyanıyor artık. Bağımsız politik devrimci mücadele için zemin güçleniyor, koşullar olgunlaşıyor. Sömürülen sınıflar, tam hak eşitliğinden mahrum bırakılan Kürtler, Suriye’de kıyımdan geçirilenlerle gelecekte başına ne geleceği mesajı verilen Aleviler ve özgürlük isteyen tüm sınıf ve katmanlar 2025 yılında mücadelesiyle faşist Türkiye’nin mezarını kazmalı, halk demokrasisi için birleşmeli, egemenlerin şovenizm umacasına meydan okumalıdır. Geniş kitleler sokakları bağımsız eylemlerinin alanına çevirirken hiç kuşku yok ki ufkunu genişletecek, yeteneklerini geliştirecek, gücünü test edecek, bilincini donatacak ve iradesini devrimcileştirme arayışına yönelecektir. Devrimci iradenin yaslanması gereken ise bu eğilimi politik güce çevirmek, daha fazla militanlaştırmak ve politik iktidar hedefine yöneltmek olmalıdır.
“Demokratik kazanımlar için daha güçlü örgütlenmeler yaratalım. Faşizmin siyasî cambazlıklarına aldanmayalım. Kıvılcımı ateşleyene değil kıvılcımın tutuşturduğu kuru bozkıra yoğunlaşalım, anlayalım, kavrayalım ve birleşelim.
“Kuru bozkırı tutuşturma iradesiyle sokaklara, alanlara!”
(HABER MERKEZİ)