Faşist devletin halka yönelen baskı ve sindirme politikaları boyutlanarak devam ederken devrimci, yurtsever, ilerici sanatçılar da sansür ve engelleme girişimleriyle halktan yalıtılmaya çalışılmaktadır. Bununla kalmayıp muhalif kesimler de bu saldırı cenderesinin altına alınmaktadır. Bu bağlamda birkaç hafta içinde Aynur Doğan’dan Melek Mosso’ya kadar birçok sanatçı ve müzisyenin katılacağı etkinlik ve konser yasaklanarak iptal edildi.
Biz de bu saldırılara yıllardır maruz kalan Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) ile röportaj yaparak devam eden saldırıları konuştuk.
Yeni Demokrasi: Kürt sanatçılara dönük başlayan konser ve etkinlik yasakları artık iktidar yanlısı olmayanlara da yöneldi. Bu saldırı ve baskıların bu denli büyümesini ve yayılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mezopotamya Kültür Merkezi: Öncelikle sanatı yasaklayan zihniyeti reddediyor, şiddetle kınıyoruz… Bu temelde yasakçı, inkârcı politikalar üzerinden toplumu yönetmeye çalışan iktidarlar yıkılmaya mahkûmdurlar ve nitekim Türkiye’de de iktidar bu politikalara sığınarak ayakta kalmaya çalışıyor. Her türlü demokratik etkinlik çok basit hatta gülünç bir şekilde iptal veya yasaklanarak yaptırılmıyor. Bu yasaklamaları her anlamda yaşayan Kürt sanatı ve sanatçısı oluyor. Özellikle son dönemlerde neredeyse Türkiye’nin her yerinde Kürt sanatçılarının yaptığı programlar iptal edildi.
Bu yasaklamaların temelinde yatan nedeni iyi görmek gerekiyor. Aslında iktidar Kürtlerin siyasi ve politik tercihlerinin sonucunda açığa çıkan sinerjiden ve Türkiye’de bir şeylerin değişebileceğini somut bir şekilde göstererek demokrasiyi, özgürlüğü, adaleti ve barışı tesis etme çabasına, isteğine ve talebine karşı açığa çıkan yaklaşım yasaklama ve iptal oluyor.
Her Kürt sanatçısı bu zihniyeti çok iyi tanıyor ve bu zihniyete karşı ciddi mücadeleler veriyoruz. Kürtçe şarkı söyledi diye yıllarca ceza evlerinde tutulan sanatçılar var bu ülkede…
İktidar “kendi sanatçısı” olanla “karşısında” veya bir şekilde “politikalarına alet olmamaya çalışan” sanatçıyı ayırt ederek toplumda yarattığı kutuplaştırmayı, gerginliği sanat ve sanatçı içinde de yapmaya çalışıyor. Yani bir şekilde benim sanatçım ve karşımdaki sanatçı olarak net bir ayrıma gidiyor.
Kendisi ile yola devam edene her türlü imkân olanak sağlanıyor fakat karşında olana bırakın imkân olanak sağlamayı yasaklama, sindirme, korkutma ile sanat yapmasına izin verilmiyor.
YD: İktidarın uzun bir süredir ele geçiremediğini söylediği iki alandan biri olarak sanatın mevcut siyasal atmosferde oynadığı role ilişkin ne söylemek istersiniz?
MKM: Tabii ki sanatın şöyle bir boyutu var: Toplumların yarattığı öz değerlerdir. Tabii ki öz değerleriyle olmakla beraber bir de verilen mücadelenin yarattığı sanatsal değerler var. Evet, iktidar bu alanı ele geçirememiştir. Çünkü iktidar bir değer üretmiyor. Aslında bunun farkındadır. Değer üretmediği için de sanatını üretemiyor, sanatını inşa edemiyor ve üretemedikçe, yaratamadıkça da muhalif kesimlere, sanatçılara karşı daha bir hırçınlaşıyor, daha bir faşizan hale geliyor. Soruna böyle yaklaşıyoruz.
YD: Tüm bu saldırılar karşısında nasıl bir örgütlülük bu ablukayı dağıtabilir? Karşı koyuş nasıl örgütlenmelidir?
MKM: Elbette buna örgütlü bir tarz ile karşı koyulabilir. Biz zaten örgütlü bir topluma inanan, kendi hakkını savunabilen bir topluma olan inancımızla mücadele ediyoruz. Ama tabii ki burada şöyle bir ayrım da var. Özellikle Kürt müzisyenlere, muhalif müzisyenlere yapılanı hani diyorlar ya ‘mahallenin diğer tarafı çok görmezden geliyor.’ İşte örnek veriyorum, bugün bir müzik yasağı meselesi tartışılıyor. İstediğiniz her saatte müzik yaptığınız zaman müzik yasağı yokmuş gibi algı oluşturuluyor. Bu çok yanlış. Bugün Kürt müzisyenlere, muhalif müzisyenlere, devrimcilerin yaptığı müziklere yasak sabah 8’den başlıyor. Bunun zaman kısıtlaması yok. Yılın 365 günü, günün her saati bu yasaklarla karşı karşıyayız. Yani örgütlenmeyi bu çerçeveden ele almamız gerekiyor. Eğer bir örgütlülük olacaksa bütün toplumu, bütün bu işleri kapsayacak şekilde olmalı. Yoksa bir kesimin kısmi yasaklarına karşı mücadele verilirse bundan bir sonuç çıkmaz. Çok samimi olduğunu göremeyiz. Ama bütün bunlara rağmen bizim amacımız bu gerçeği, var olan durumu anlatarak en azından müzisyenleri ve toplumu örgütleyerek bu sürecin üstesinden gelinmelidir. Tabii ki örgütlü bir yaklaşım bu ablukayı dağıtacaktır.
YD: Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
MKM: İktidarın sanat alanına bu kadar yönelmesinin sebebi başta da belirttiğimiz gibi sanat bir değerler silsilesidir, bir estetiktir, bir etik yaklaşımdır. Bu etik, estetik, değerler üretimi iktidarda olmadığı için doğal olarak ele geçiremiyor. Ele geçiremediği için de ele geçiremediğinizi de saldırıyla karşılık veriyorsunuz, gücünün yettiği kadar. Toplumun her alanına yansımış durumda. Artık pop müzik yapan, liberal, yüzer gezer veya örgütlü kurumların dışında kalan insanlara da yönelmiş durumda. Aslında buralara yönelince ses yükselmeye başladı. Ama tabii dediğimiz gibi bizim üzerimizde önce deneyler yapılır. Bu deneyler ne kadar başarıya ulaşırsa ondan sonra da toplumun başka alanlarına da yansır. Bu süreç de böyle devam eder.