Dünyaya yayılan isyan dalgaları halklara umut verirken, bu dalganın en büyük mihenk taşlarından biri olan Sarı Yelekliler hareketi başlayalı bir yılı aşkın bir süre geçti. Bu noktada, Fransa gibi emperyalist bir ülkede, Sarı Yelekliler ve ardından gelen genel grev süreci kuşkusuz ki okurlarımızın da dikkatini çekmekte. Bu merakı gidermek için, Fransa’daki kitle hareketleri, Fransız emperyalizminin durumu ve Maoist hareketle ilgili, Maoist Komünist Parti (Fransa) ile bir röportaj gerçekleştirdik.
- Bizlere örgütünüzden bahseder misiniz? Halk içerisinde nasıl örgütleniyorsunuz? Stratejik ve taktik esas yönelimleriniz neler?
Maoist Komünist Parti (Fransa) ilk kongresini 2015 Kasım’da gerçekleştirdi ve 2016 Ocak’ta kuruldu. Partinin kuruluşu “Kızıl Blok” (bir Maoist birlik) içerisindeki bir birlik sürecinin meyvesi olarak ortaya çıktı. Bu birlik sürecinden itibaren militanlarımız kitleleri spesifik konular üzerinden örgütledi. Militanlar yaptıkları araştırmalar sonrasında halk düşmanlarına karşı şiddet eylemleri örgütlediler. Çalışma tarzı olarak belirlenen bir bölgede, belirli bir yerelde cephenin diğer militanları ile birlikte mücadele veriyoruz.
Ayrıca partimiz kitle eylemlerinde, esas olarak ajitasyon/propaganda için ve çatışmaların en ön saflarında yer almak için de boy gösteriyor.
Partimiz 2018’den itibaren bir birleşik cephenin inisiyatifinde, öncelikli olarak proleter gençlerin, kadınların ve proletaryanın, özelde de işçi sınıfının içinde örgütleniyor. Örneğin LGBTİ mücadelesinin içinde de örgütlenmelerimiz var. Bu birleşik cephe içerisindeki parti militanları belli bir yerde bir kitle çizgisi ortaya koyuyor, orada propaganda çalışmalarını sürdürüyor, kitleleri belirli konular etrafında örgütlüyor, gazete dağıtımları yapıyor ve halk hareketlerine dahil oluyor.
Partimiz ayrıca, militanlarımıza karşı yürütülen baskılara karşı da bir mücadele hattı belirlemiş durumda. Bütün “devrimci” anarşist, Troçkist ya da revizyonist sol, baskı karşıtı politikayı teknik boyutta, yasaların bilinmesi ve paylaşılması gibi, ya da bağış toplanması gibi pratiklerle ele alırken, partimiz, devlet baskısı karşıtı mücadeleyi, bir kitle çalışması şeklinde ele alıyor. Birleşik Cephe içerisindeki partimiz, kitle çalışmasına ve baskıya karşı partizanlaşan eylem anlayışına adanmış bir kızıl dayanışma ağı ortaya çıkarmaya çalışıyor.
- Bir seneden fazla bir süredir Fransa’da, Sarı Yelekliler ya da kısa bir süre önce gündemde olan grevler gibi düzenli eylemler yapılıyor. Fransa’da şu an yaşanmakta olan sürecin istisnai bir özelliğinin olduğunu düşünüyor musunuz? Sarı Yelekliler’den itibaren ele aldığımızda, Fransa’daki politik konjonktürü nasıl analiz ediyorsunuz?
20 seneden fazla bir süredir, birbiri ardına iktidara gelen hükümetler azgınca kitlelere saldırıyor ve üretim mekanizmasını yeniden kurmaya çalışıyorlardı fakat her defasında revizyonist sendikal yapılarla çatışıyorlardı. Fakat bu sendikaların savunmacı tutumu, ardın sıra yenilgileri getirdi.
Bu durumu hesaba kattığımızda, Hollande ve Macron hükümetlerinin kitlelere daha sert bir şekilde saldırma kararı aldığını ve sendikaların direnişini kırdığını söyleyebiliriz. Sendikal zayıflama proletaryanın örgütlülüğünü yıktı, fakat Sarı Yelekliler gibi, örgütsüz ve dağınık proleter fraksiyonların doğuşuna olanak sağladı. Büyüyen yabancılaşmaya, yaşam standartlarındaki zayıflamaya ve sosyal yaşamdaki kapitalist parçalanmaya karşı halk kitleleri, şiddetli bir karşı koyuşla pazarı bloke etmeye ve düşmana karşı koymaya başladı.
2018 Kasım ayında, proleterler, özellikle de kır proletaryası, grev yolunu seçmeden ülkeyi felce uğratmaya karar verdi. Bütün politik eylem biçimlerine uzak bu insanlar, kendilerine uygulanacak baskının şiddetini öngöremediler. Dolayısıyla kendi bölgelerindeki blokaj eylem noktalarını terk edip, büyük şehirlere, “düşmanı kendi evinden almak için”, “burjuvaların mekanlarını yıkmak için” akın ettiler. Bu durum ülkenin 2018 Aralık’ında isyanlara sahne olmasına sebep oldu. 2019’un başlangıcından itibaren, ırkçı ve sınıf düşmanı hareketleri mücadeleden çıkartılıp göçmen proletaryanın bir bölümünü Sarı Yelekliler mücadelesine katılmasıyla hareketin bilinç düzeyi niteliksel olarak yükselmiş oldu. Mart ayına kadar durum çok şiddetliydi fakat, burjuva politikacıların devrimci şiddete karşı oluşturduğu nefret ortamı, devlet baskısının kitlelerde oluşturduğu korku ve kitlelerdeki yorgunluk nedeniyle devlet, kontrolü ufak ufak almaya başlıyordu.
Biriken öfke, 5 Aralık 2019 büyük grevine rağmen patlama yaratamadı. RATP ve SNCF demiryolu işçileri, liman ve elektrik santrali işçileri gibi proletaryanın belli fraksiyonları çok güçlü grevler örgütlediler. Bu işçiler CGT ve diğer sendikalar içerisinde, proletaryanın kadrolaşan kesimleriydi.
Fakat proletaryanın birçok başka kesimi hareketin içine dahil oluyor ve daha doğrudan bir şekilde, şirketlerde, ticarette ve inşaatta örgütlenme yollarını arıyor. Sarı Yelekliler hareketi sendikal hareketle birleşiyor, iki mücadele birbiri içine geçiyor ve sistemi kendi bütünlüğü içinde, sadece emeklilik reformu üzerinden değil, tümden sorguluyor. Grevler ve eylemler, hükümet politikalarını ve emperyalizm aşamasındaki kapitalizm altındaki gündelik hayatı bütünlüklü bir şekilde hedefliyor.
Bu koşullar içinde partimiz, en militan kesimleri örgütlemek zorunda, örneğin; gençliğin en militan ve en kararlı kesimlerini, komünist kadrolar haline getirmek için, yani Maoist yapmak için, yani stratejik çıkmazlardan arınmış, kitleleri örgütlemeye ve yönlendirmeye muktedir kadrolar yaratmak için… Aynı şekilde bizim, baskılara karşı da mücadeleyi örgütleme gibi bir rolümüz var.
Bu noktada gündelik ajitasyon/propaganda çalışmalarımızı semtlerde ve kitle hareketinin içinde örgütlüyoruz. Birleşik Cephe içerisinde örgütün çıkarlarını daha üst bir seviyeye çekmeye çalışıyoruz ve hareketimizin başlangıcından itibaren, kapasitemizi zorluyor, polislerle çatışıyor, hukukun hedef aldığı yoldaşlarımızı savunuyor, karşı bir kültür yaratıyor ve yoldaşlığı geliştiriyoruz.
- Fransız emperyalizminin güncel konumu ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce Fransız emperyalizmi güçleniyor mu?
Fransız emperyalizmi, kurucu güçlerden olan dünyanın en eski emperyalist güçlerinden biriydi ve sömürgeci hakimiyeti açısından, yeni bir çağ olan emperyalizm çağında dünyanın en güçlülerindendi. Aslında durum değişti; 20. Yüzyılda Fransız emperyalizminin rakiplerine karşı olan göreli pozisyonu, özellikle Afrika’daki birçok sömürgesinin, yarı-sömürge ülkeler safına geçmesi, sözde “dekolonize” olması ile birlikte değişti. Hatırlatmakta fayda var ki Fransız devleti 2020 yılında da sömürgeci bir devlet olmaya devam ediyor.
Fakat Fransız emperyalizminin bu nedenlerden dolayı zayıf olduğunu düşünmek de hata olur: Bağımsız gibi görünen yarı sömürgelerinde, Fransız devleti hala yasa yapıcı temel güç, finans kapitali yoluyla düzenli olarak yerel kapitalizmi kontrol ediyor ve bu durum sömürge süreciyle paralellik taşıyor. Tekelci Fransız burjuvazisi şunlar: Orange, Total, Renault, Vinci, Areva… bu şirketler bütün ezilen ülkelerde kendi emperyalist hakimiyetini dayatıyor.
Bir örnek verelim. Burkina Faso’da, temel ihracat mallarından birisi pamuk. Bu ülke Afrika’nın birinci pamuk ihracatçısı olan ülke. Ülkenin, SOCOMA ve SOFITEX gibi temel pamuk firmaları esas olarak, devasa emperyalist ve sömürgeci holding Fransız İmparatorluğu’nun “Pamuk Birliği”nin bir uzantısı olan Groupe Geocoton Advens’in hakimiyeti altında. Fakat pamuk, bu tekelciliğin anlaşılabilmesi için örneklendirebileceğimiz tek sektör değil! Ulaşımı ele alalım: Burkina Faso’nun, Ouagadougou’yu Abidjan’a bağlayan uluslararası demiryolu hattı, sömürgeci bir proje olarak hayata geçirildi ve bugün Bolloré grubundan SITARAIL tarafından yönetilmekte. Ve son olarak, Fransız emperyalizminin en küçük metaya kadar bile hakimiyetinin sürdüğünü göstermek için, bira sektörüne bakalım: Burkina Faso’da bira, Groupe Castel’in elinde (Brakina, Castel Beer, Sobbra…), bu grup Fransız, ve Castel’in pazarının 80%’i Afrika’da üretiliyor. Castel grubu, Afrika’daki özelleştirmelerden yararlanıyor ve kendi emperyalist emellerini ilerletiyor. Buna en büyük kanıt, Pierre Castel’in Burkina’da, ülkenin 1987 ile 2014 yılları arasında başkanlığını yapmış olması, Fransız emperyalizminin komprador uşağı Blaise Compaoré ile kurduğu harika ilişkilerdir.
Fransız emperyalizminin hakimiyeti ile ilgili çeşitli örnekler verdik. Fakat unutmamak gerekir ki bu baskıyı çok daha açık bir şekilde gösteren tarihsel kesitler de var: Mali’de, Orta Afrika’da, Libya’da, Afganistan’da, Fildişi Sahilleri’nde, Çad’da, Lübnan’da, Kosova’da, Irak’ta ve Suriye’de Fransa Ordusu’nun varlığı ve yürüttükleri operasyonlar; ya da özellikle Afrika’da Fransız emperyalizminin politikalarına düşman olan yöneticilerin katledilmesi… Fransız emperyalizmi sabıkalıdır; bizim, ve her geçen gün sömürmeye devam ettiği dünyadaki birçok halkın düşmanıdır. Ezilen ülkelerdeki birçok kitle hareketinin onunla kurduğu karşıtlık kanıt niteliğindedir: Mali ve Burkina Faso’da, yukarıda bahsettiğimiz gibi, Fransız emperyalizmini teşhir eden ve onu katliamcı ve terörist bir devlet olarak protesto eden, sokakları zapt eden eylemciler var. Bu anti-emperyalist eylemler, Fransız emperyalizmine karşı, tüm dünyadaki kitlesel konumlanışın en büyük göstergesi. Güncel genel durum işte budur.
Öncelikli olarak Fransız emperyalizmi ile sömürdüğü ülkeler arasındaki çelişkiyi göstermek istedik. Fransız emperyalizmi ile diğer emperyalist güçler arasındaki çelişkiye gelecek olursak, ele alacak birçok nokta olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle temel nokta, Fransız emperyalizmini de çok ciddi şekilde etkileyen, emperyalizmin genel krizidir. Son yıllarda Fransız emperyalizmi, kendi arka bahçesi olan yarı-sömürgelerine ya da sömürgelerine bağlanabilmek için hakimiyetini güçlendirdi. Bu durum da ezilen halklar için Fransız varlığının çok daha kabul edilemez bir hale gelmesine yol açtı. Bu genel duruma ek olarak, Amerikan, İngiliz ve özellikle de Afrika ve Güney Doğu Asya’daki Çin sosyal emperyalizmi ile arasındaki rekabet, Fransız emperyalizmini, kârını koruması için biçare manevralar yapmaya itti. Örneğin Çin, Afrika’da yatırım zirveleri başlattığında, Fransız emperyalizmi onu bir yıldan az bir süre sonra takip etti. Avrupa Birliği içerisinde, kendini rakiplerinden daha üst bir noktada konumlandırmaya çalışan Fransız emperyalizminin yeri, emperyalistler arası çelişkileri keskinleştiren Brexit ile birlikte belirlenmiş oldu. Fransız devletinin yöneticilerinin politikaları, kendi emperyalizminin stratejik konumunun korunması amacıyla iyiden iyiye ve düzenli olarak Fransız emperyalizminin müttefiklerinin (mesela Amerikalıların) taktiklerine ulaşıyor. Dolayısıyla durum emperyalizm için, kendini sürdürebilmek için, azgın bir şekilde, bütün barbarlıklara olanak tanıyacak biçimde gelişiyor. Fransız devletindeki komünistler için Fransız emperyalizmi bizim esas düşmanımızdır.
- Uluslararası Maoist hareketin durumu ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Dünyanın her yerinde kitleler, en ileri kesim olarak, köylülük tarafından desteklenen işçi sınıfı ile, bütün küçük burjuvazi ile, öğrenci küçük burjuvazi ile ve en ileri durumda da milli burjuvazinin bir kesimi ile isyan ediyorlar. Birçok ülkede bu durum Maoistlere, en yoğun sınıf savaşımlarının ateşinde harlanma, devasa halk kitlelerinin yanında yer alma fırsatı veriyor. Hindistan’da ve Kaşmir’de, Ekvador’da, Bolivya’da, Şili’de, Mexika’da, Fransa’da vb. Maoist örgütler, başkaldırmış durumda olan kitle hareketlerinin içine giriyor ve bu durum da kararlı, gözükara kadroların gelişimine olanak tanıyor. Afrika’da, Karaipler’de, Endonezya’da ya da Ortadoğu’da da kavganın ateşiyle yoğrulan kadrolar var ve bu kadrolar, koşulsuz bir şekilde, kendi somut deneyimleri üzerinden kendi partilerini geliştiriyorlar. Objektif durum muhteşem sübjektif durumsa büyüyerek gelişiyor.
Latin Amerika’daki ilerleme açık. Bir kıtada, Amerika’nın arka bahçesi olarak görülen ve Amerikan emperyalizminin doğrudan baskısına ve sömürüsüne maruz kalan bir kıtada, devasa bir proletarya kitlesi görmek cesaret verici. Aynı şekilde Güney Asya’da; Hindistan, Manipur ve Filipinler’de olduğu gibi halk savaşları ve genel olarak ilerici hareketler saldırı halinde. Asya’nın ötesinde de, yükselmekte olan halk savaşı pratikleri içinde bulunduğumuz çağın işaretleri. Türkiye’de, TKP/ML’nin 1. Kongresi yine aynı şekilde umut ve cesaret verici.
Durum çok iyi. Kitleler ayaklanıyor ve komünistler bu kitle hareketlerine ve işçi sınıfına önderlik ediyor. Bugün esas görevimiz, bütün ülkelerdeki Komünist Partilerin, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in silahlı komünist partilerinin yeniden inşa edilmesi ve Maoizm’den edindiğimiz ideolojimizden son dersleri çıkarmamızdır. Bu aşamada, enternasyonel boyutta öncelikli güncel görevimiz, bu ideolojik hatta sahip, birleşik bir enternasyonel merkezin inşasıdır. Partimiz yeni bir Komünist Enternasyonel’in geliştirilmesi ve ona katkı sağlanması noktasında büyük bir umut taşımaktadır.
- Son olarak eklemek istediğiniz şeyler nelerdir?
Türkiye ve Kürdistan’ın ilerici gençlerine, devrimci kitlelerine ve Maoist yoldaşlara en sıcak selamlarımızı yollarken, TKP/ML’nin 1. Kongresini selamlıyoruz!