2000’lerin başından itibaren dünya pazar alanları üzerinde emperyalist yeniden paylaşım mücadelesi daha bir görünür hale geldi. Özellikle Çin ve Rusya’nın ekonomik-siyasi-askeri etkinliğini artırması bunda etkili oldu. ABD’nin karşısına yeni güçler çıktı. Bunu takiben ABD dünya üzerindeki hakimiyetini güçlendirmek, rakiplerini engellemek, emperyalistler arasındaki başat güç olmayı devam ettirebilme politikasını yoğunlaştırdı. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP- daha sonra genişletildi ve Kuzey Afrika da dahil edilerek Genişletilmiş Ortadoğu Projesi oldu) bu ihtiyacın bir ürünüydü. Kuzey Afrika’dan başlayıp Orta Asya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada hakimiyet kurulması hedefleniyordu. Bu hedefe Çin ve Rusya’nın kuşatılması, AB’nin sıkı markajda tutulması da dahildi. BOP onlarca ülkenin kaderinin ve sınırlarının emperyalist çıkarlar doğrultusunda değiştirileceği anlamına geliyordu. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı C. Rice 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini açıkça ifade ediyordu. Bu proje kapsamında Afganistan ve Irak işgal edildi ve çatışmalar, bölgesel savaşlar çıkarıldı. Bu emperyalist paylaşımın adına “demokrasi”, “özgürlük”, “adalet”, “eşitlik” götürmek olarak adlandırıldı. Bölge halklarının yaşadığı tek şey ise on yıllardır durmayan katliamlar ve zulümler oldu.
Son yirmi yıldır emperyalistler arası güç ve pazar paylaşım savaşları değişik biçimlerde (işgal, darbe, ticaret savaşı vb.) fiili olarak devam ediyor. Bölgesel savaşlar stratejik konumu ve enerji kaynakları açısından önemli olan ülkelerde yaşanıyor. Libya bu ülkelerden biri olarak emperyalist haydutların ev sahasına dönüştürüldü. Hemen her emperyalist, pazar alanlarında kendi hakimiyetini kurmak istiyor. Bundandır ki ne Libya ne de Suriye’de savaş bitmek bilmiyor. Bu anlamıyla Libya sorunu en başından itibaren emperyalist paylaşımın yapıldığı kapsamlı bir sorundur. Emperyalist rekabetin kızışmasına paralel gelişen aşamada yeni bir boyut kazanmıştır. Bu soruna daha yakından bakmak, somut durumu analiz etmek, bir bütün süreci okuyup taşları yerli yerine oturtmak bu çalışmanın temel amacıdır.
1- SÖMÜRGELİKTEN YARI-SÖMÜRGELİĞE LİBYA
Libya tarihi bir anlamıyla sömürge tarihidir. M.Ö. 7. yüzyılda eski Yunanlılar Libya kıyılarına koloniler kurdu. Yunan kolonilerinden sonra M.Ö. 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetine girdi. 1517 Libya’da Osmanlı egemenliği başladı. Osmanlı harita ve salnamelerinde Libya Afrikay-i Osmaniyye olarak geçmektedir. Yaklaşık dört yüzyıl süren Osmanlı hakimiyeti 1. EPS öncesi İtalya emperyalizminin işgaliyle sona erdi. Sömürge kapma yarışındaki emperyalistler arasında olan İtalya, kendini koruyacak mecali kalmayan Osmanlı topraklarını sömürgeleştirenlerin başında yer aldı. 1911-43 arası dönemde Libya İtalya’nın sömürgesi oldu.
2. EPS’de, 1940-43 yılları arasında üç yıl süren Çöl Savaşları sonrasında İtalya ve Almanya ordusunu yenen Fransa ve İngiltere Libya’yı paylaştı. güneyde Fizan Fransızların, kuzeyde Trablusgarp İngilizlerin eline geçti.
Sömürge tarzı yönetimin ekonomik ve siyasi yükünün ağırlığı, yönetme zorunlulukları gibi nedenlerle emperyalistler sömürgelerine sözde “bağımsızlık hakkı” tanıyarak, bu ülkeleri yarı sömürgeleştirdi. Bu politikanın bir ürünü olarak 1951’de Libya’nın “bağımsız” bir devlet olduğu Kral Muhammed İdris es-Senasi tarafından ilan edildi.
1969’da Albay Muammer Kaddafi önderliğinde “Özgür Subaylar”ın gerçekleştirdiği darbeyle monarşiye son verildi. Krallıktan cumhuriyete geçildi. Kaddafi sosyalizmin yarattığı ulusal kurtuluş ve millileştirme dalgasından etkilenerek 1971’de petrol tekellerini millileştirdi. Bu politikayla ABD’nin “şer ekseni” ülkeleri listesinde yer aldı. 2011 yılına dek izlemiş olduğu ABD karşıtı politika nedeniyle kimi devrimci yapılar tarafından anti-emperyalist payesi dahi biçildi. Sosyal ve kamu harcamalarının artırıldığı popülist politikalar da bu payeye argüman olarak gösterildi. Kapitalist sistemi reddetmediği, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti kaldırmadığı, sömürüye son vermediği gibi temel kriterler görmezden gelindi. Kaddafi her daim ABD’nin hedefi oldu. ABD’nin düşman ilan ettiği İran, Kuzey Kore gibi ülkelere verdiği destek nedeniyle 1986’da ABD tarafından bombalandı. “Anti-emperyalist” Kaddafi destekleri geri çektiğini açıkladı. 2011 yılında NATO işgaliyle devrilerek 42 yıllık bir dönem sona erdi.
2- STRATEJİK ÖNEMİ
Büyük bir bölümü çöl olan, halkın vahalarda ve sahilde yaşadığı, kabilelerin etkin olduğu aşiret toplumu olan Libya’yı NATO müdahalesini gerektirecek kadar önemli kılan nedenlerin başında petrol geliyor. Libya petrolü sülfür oranı az, kaliteli, üretim maliyeti (1 varil petrol bir dolara üretiliyor) düşük petroldür. Biri çölde diğeri Akdeniz kıyısında 6 rafinerisi var. Artan emperyalist rekabette bu üretimi ucuz ve kaliteli enerji kaynağı Libya’nın önemini artırıyor.
Bir diğer etken ise Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynakları nedeniyle deniz paylaşımıdır. Libya, Akdeniz, Kıbrıs Adası, Sicilya, Malta Adaları, Hint Okyanusu’na açılan Süveyş Kanalı’nın bulunduğu bölgededir. Libya’da elde edilecek hakimiyet, Ortadoğu’yu, Doğu Akdeniz, enerji ve ticaret yolunu, kontrol altına alınmakla eş değerdedir. Bu konum Libya’yı stratejik açıdan önemli kılmaktadır.
Bugün Libya’da savaşan güçler; bu stratejik önem ve bölgeye hakim olmanın veya belli bir paya sahip olmasının kendisine katacağı avantaj üzerine hesabını yapıyor. Tarafların süreci kendi lehine çevirmek için yaptıkları hamleler Libya’daki savaşı daha da çetrefilli hale getiriyor.
3- EMPERYALİST İŞGAL VE PAYLAŞIM SAVAŞI
Emperyalist rekabetin kızıştığı bir dönemde “başına buyruk” Kaddafi “ayar verilmesi” gerekenlerdendi. Rus Sosyal Emperyalizmi döneminde Rusya ile olan ilişkilerinin yeniden güçlenme ihtimali, bu “ayarı” Batılı emperyalistler için daha bir gerekli kılıyordu. Libya’nın 1969’dan beri ABD denetimi dışında olması da bir başka etkendi. Emperyalistlerin enerji kaynaklarına olan ihtiyacı Libya’yı hedef tahtasına oturtuyordu. Enerji kaynakları üzerinde “kendine münhasır” bir yönetim olması kabul edilebilir değildi. Daralan pazar, azalan enerji kaynakları gerçekliğinde Kaddafi çekilebilecek bir lider değildi.
Tunus’ta başlayan halk ayaklanmaları, işsizlik, yoksulluk, açlık eylemleri diktatörleri hedef alıyordu. Kuzey Afrika’yı kendi çıkarları için düzenlemek isteyen ABD emperyalizmi için bu ayaklanmalar bulunmaz bir fırsattı.
Arap coğrafyasını kasıp kavuran isyanlarla diktatörler bir bir devrilirken, emperyalizmin müdahalesiyle diktatörlük ayakta tutuldu. Bir diktatör devrilirken emperyalist çıkarlara uygun yeni bir diktatör iktidara taşındı. Batılı emperyalistler için hasıl olunan gerçekleşti.
Tunus ve Mısır derken Libya’da da başlayan ayaklanmalarda farklı olan emperyalistlerin doğrudan NATO ile müdahalesidir. 2011 Şubat’ında başlayan ayaklanma daha ayını doldurmadan, emperyalist haydutlar BM ve NATO’yu devreye soktu. BM kalkanıyla “ayaklanmacılar” koruma altına alınırken NATO’nun müdahalesine de zemin hazırlandı. Uluslararası hukuka uygun hale getirilen müdahale, Mart 2011’de emperyalist işgale dönüştü. Ekim 2011’de sona eren NATO bombardımanıyla Kaddafi hazin bir sonla devrildi. TC devleti işgalin ilk günlerinde “NATO’nun ne işi var?” derken işgalin koordinasyonunun İzmir’de olmasını kabul eden bir dönüş sergiledi. “Kardeşim Esad”dan “Katil Esed”e dönüşün ilk örneği Libya’da gösterildi.
İşgal sonrasında Libya üçe bölündü. Üç parlamento kuruldu, Trablus’ta Libya Şafağı Koalisyonu, Tobruk’ta Temsili Meclis ve Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH). Emperyalistler bu üç parlamento üzerinden hakimiyet kurmaya çalıştı. 2017 yılında ABD’nin Libya’yı üçe bölme planı ortaya çıktı. Bu plana göre, Doğu’da petrol bölgesi Sirenayka Hafter’e, Batı’da Trablus Müslüman Kardeşler’e, Güney’de Fizan İslami cihadistlere pay ediliyordu. Plan Osmanlı dönemi haritasına göre hazırlanmıştı. İronik olan ABD’nin 2. EPS’de Fransa ve İngiltere’nin uygulamak istediği bu bölme (aynı biçimde) planına karşı çıkmasıdır. O dönem plan ABD’nin nüfuzunu daraltan bir role sahipken şimdi tam tersi, ABD’nin hakimiyetini artıracağı için uygulanmak istendi fakat bölgesel dengelere uymadı. Emperyalist çelişki ve çıkarların yoğunlaştığı ülkede Paris, Palermo ve Abu Dabi’de üçlü zirve yapıldı. Hiçbirinde kalıcı çözüm sağlanamadı.
4- PAYLAŞIM SAVAŞINDAKİ GÜÇ DENGESİ
a) Yerel güçler
NATO işgali sonrası ortaya çıkan parçalı duruma “çözüm” olarak değişik oluşumlar kuruldu; “Geçiş Konseyi”, “Ulusal Mutabakat” vb. Bu oluşumlar emperyalist paylaşım nedeniyle “ölü doğan çocuk” niteliğinden öte geçemedi. Kaddafi’ni devrilmesinin hemen ardından Tobruk ve Trablus merkezli iki siyasi güç ortaya çıktı. Yapılan ilk seçimlerle Müslüman Kardeşler sandalye sayısını, haliyle bürokratik gücünü artırdı. Bunu takiben Ocak 2014’te görev süresi dolmasına rağmen bir yıl daha uzatan karar alması nedeniyle savaş yeni bir boyut kazandı. General Hafter sahneye çıktı.
Tobruk merkezli Libya Ulusal Ordusu Generali Halife Bel-Kasım Hafter 1969’da Kaddafi’yi destekledi, Genelkurmay Başkanı oldu. 1990’da ABD’ye iltica etti. CIA tarafından eğitildi, 1999’da CIA destekli Kaddafi’ye darbe girişiminde bulundu. Hafter, ülkenin %77’sini ve petrol bölgesi Sirenayka’yı denetliyor. Petrol yataklarının tamamı, rafinerilerin %5’i depoların %4’ünü elinde tutuyor.
Trablus merkezli UMH Başkanı Fayiz el-Sarac Libya bürokrasisi içinde güçlü bir aileden geliyor. Ülkenin %6’sını denetliyor. İhraç edilen petrolün tüm geliri UMH kontrolündeki ulusal petrol firmasının. BM tarafından tanınarak uluslararası bir “meşruluğa” sahip.
Savaşın ilk yıllarında cihadistler (özellikle IŞİD) emperyalist destekli siyasi bir aktör olsalar da gelinen aşamada herhangi bir etki güçleri kalmadı.
Aşiret-kabilelerin önemli bir etki gücü söz konusu. Hafter en büyük aşiret olan el-Furjani’ye mensup. Trablus’ta Heysem al-Tajouri, Abdulgani al-Kikli, Abdülrauf Kara liderliğinde milis güçleri, Navvasi Tugayı, Misrata milisleri hükümetten bağımsız bir konuma sahipler. Bu aşiret ve milis güçleri dikkate alınmadan izlenen politikaların başarı oranı düşük.
b) Bölgesel güçler
Libya’nın paylaşımında bölge devletleri, pastadan pay kapma ihtimali ile soruna müdahil oldular. Emperyalizmin gölgesinde, onların çıkarlarına ters düşmeyen politika ile kendi çıkarlarının peşindeler. NATO işgaline istisnasız hepsi destek verirken işgal sonrası her biri kendi çıkarları ekseninde karşıt güç haline geldiler.
Körfez ülkeleri, Arap olmalarına rağmen Arap olan bir devletin işgaline onay verdi. Vermekle de kalmayıp işgalin başarıya ulaşmasında rol oynadılar. 2011’de işgal çağrısı yapan onlardı. İşgale karşı tepkiyi şekillendiren diplomatik çaba sarf ettiler. Avrupa’ya finans desteği vererek savunma bütçelerini rahatlattılar. Obama’nın, “Katar’ın öncülüğü olmasaydı geniş tabanlı koalisyon kuramazdık” demesi, Körfez ülkelerinin işgaldeki misyonunu göstermesi açısından önemlidir. İşgal sonrası Körfez ülkelerinin ortaklığı bozuldu. Katar, İhvancılığı güçlendirmek amaçlı Müslüman Kardeşler’e, Trablus hükümetine destek veriyor. Birleşik Arap Emirlikleri, bölgedeki “radikal” İslamcıların etkisini kırmak amaçlı politika izliyor, Hafter’e destek veriyor. BM’nin silah ambargosu olmasına karşın silah, uçak, zırhlı araç ve finansman yardımı yapıyor. Müslüman Kardeşler’e düşman S. Arabistan ise Hafter’in yanında yer alıyor.
Türkiye de Libya’da savaşın önemli aktörlerinden biri haline geldi. İhvancı emeller doğrultusunda Serrac’ın yanında yer alıyor. Bir diğer amacı ise jeopolitiği ile ilintili. Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımı ve ABD, Mısır, Yunanistan, G. Kıbrıs, Filistin ve İsrail arasında yapılan enerji anlaşması TC’yi dışlayan bir içeriğe sahipti. TC, kıta sahanlığını korumak, enerji paylaşımında dışlanmamak amacıyla Trablus’a asker göndermek de dahil aktif bir destek sunuyor. UMH ile “Deniz Yetki Alanlarını Sınırlandırma Anlaşması” yaparak elini güçlendirme adımı attı. Bunlardan daha önemli olup arka planda kalan ise emperyalizmin TC’yi Libya’da bir koçbaşı olarak kullanmasıdır. ABD, Rusya’yı dengelemek amaçlı TC’nin önünü açarken Rusya Trablus Hükümeti’ni de kazanmak amaçlı daha sessiz kalıyor. Tüm bunların dışında alttan alta varolan niyet ise TC’nin işgalci emelleridir. Asker gönderme tartışmalarında Osmanlı dönemi anımsatılarak “vatan toprağı” vurgusu, bu emel ile bariz biçimde dışa vurumu olmuştur.
TC’ye genel olarak bölgede emperyalizmin -ki çoğunlukla ABD’nin- önünü açma görevi veriliyor, Suriye’de olduğu gibi. Bunu başaramadığı ya da emperyalistlerin politika değiştirmesine uyum sağlayamadığında bataklıkta kalmaktadır. Bunu da halka anti-emperyalizm olarak göstermektedir. TC, emperyalist işgal ve sömürü politikalarını halka kabul ettiren ideolojik manipülasyon yapmaktadır. Bunun için romantik dış politika oluşturuluyor. Şimdi de Libya’da Osmanlı’dan bu yana iyi ilişkileri olduğu ve o zamana dönüleceği vurgulanıyor. Bu politika emperyalistlerin Libya’yı talan etme ve sömürmesinin aktif aktörlerinden birinin işgalciliğini gizlemekten başka bir amaç taşımıyor. Söylemde romantik dış politika, gerçekte realist. Emperyalist politikanın basit bir aparatı olma durumu. TC’nin Libya’daki “başarısı” emperyalizmin mayın eşeği olmasından öte değildir. Osmanlıcılık ve milliyetçilikle bu halka empoze edilmeye çalışılıyor.
c) Emperyalist Haydutlar
Daha fazla petrol ve stratejik bir konum elde etme amacıyla av sahasına dönen Libya’da emperyalistlerin çoklu hedefi bulunuyor. Libya’dan aslan payını almak için birbirlerini boşa düşüren satranç hamleleri yapıyorlar.
Genel görünüm itibariyle ABD ikili bir tavır sergiliyor. Rusya esasta Hafter’i destekliyor. İtalya dışında Avrupalı emperyalistler de Hafter’den yana. Rusya Serrac’la ilişkisini kesmiş değil.
ABD emperyalizminin esas hedefi on yıl önce BOP’u gerçekleştirmekti. Rusya faktörü gelinen aşamada planları değiştirdi. Libya’ya hakim olma politikası, rakiplerini Libya bataklığında yıpratma, oyalama, boğma politikasına dönüştü. Bu eksende ABD Hafter’i destekliyor gibi görünürken, Serrac’ın da önünü açan hamleler yapıyor. Rusya’nın etkinliğini artırması ve Libya’da askeri bir üs elde etme eğilimi dengeleri değiştiren bir hamle oldu. ABD, Rus savaş uçaklarını (14 adet) varlığını deşifre ederek bu duruma sessiz kalmayacağını ve Serrac’ın yanında olacağını göstermiş oldu. ABD’nin Libya politikasının özeti, Suriye özel temsilcisi J. Jeffery’in Rusya’yı Suriye’de çıkmaza sokacağız sözünün Libya için de geçerli olmasıdır.
Rusya emperyalizmi, Libya işgal edilirken yaptığı hatayı tekrar etmeyerek daha aktif bir politika izlemeye başladı. Libya’da belli bir nüfuz alanını genişletmek Afrika’da kalıcı olmak, ABD’yi kendi sınırından uzak tutmak açısından önemsiyor. Bu eksende Hafter’e verdiği destek salt savaş uçakları ile sınırlı değil. Kaddafi döneminde kurulan ilişkiyi canlandırmak ve bölgede yerel bir müttefik kazanmak istiyor. Bundandır ki Trablus hükümetini toptan reddetmiyor. Diplomatik alandaki gücünü kullanarak Serrac’ı kendisine yakın tutmaya çalışıyor. ABD’nin ikili tavrının bir benzerini hayata geçiriyor. Libya’ya komşu Cezayir ve Mısır’la ilişkilerini geliştirerek Afrika’da kendisine bir kapı açmaya çalışıyor.
5- SAVAŞTA SON DURUM
Emperyalist haydutların desteği ile Trablus’u kuşatan Hafter ordusu “sürpriz” bir gelişmeyle geri çekildi. Bu çekilme emperyalistler arası anlaşmazlığın bir sonucudur. Rusya’nın üstünlük sağlamasını engellemek amaçlı Batılı emperyalistlerin Hafter’e olan desteğini çekmesi yüksek ihtimaldir. Tek başına kalan Rusya geri adım atmak zorunda kaldı. ABD ile bir anlaşma sağlandı ve Hafter ateşkese hazır olduğunu açıkladı. UMH güçleri Sirte’de Rusya tarafından durduruldu.
Savaşın tamamıyla emperyalist çıkarlar üzerinden seyretmesi, belirleyici gücün emperyalizm olduğu diğer güçlerin bu eksende konumlandığı bir kez daha görülmüş oldu. TC’nin “dengeyi değiştirdik” söylemi iç politikaya dönük bir kandırmacadır. Yarı-sömürge bir ülkenin emperyalizmin karşısına çıkması söz konusu olamaz. Dengeyi değiştiren TC’nin asker göndermesi olmayıp emperyalistlerin birbirlerini Libya bataklığında boğma çabasıdır.
Libya emperyalistlerin paylaşım savaşı verdiği ikinci Suriye olmuştur. Bu nedenle savaş daha uzun yıllar sürecektir. Anlaşmalar, ateşkesler, zirveler vb. savaşın bitirilmesi için olmayıp emperyalistlerin birbirlerine üstünlük kurmasının manevralarıdır. Libya’nın emperyalist çıkarlar ekseninde Tobruk ve Trablus merkezli ikiye bölünmesinin gündeme gelmesi muhtemeldir. Emperyalistler arası güç dengesindeki bozulma Suriye’de olduğu gibi Libya’da da birinin diğerine üstünlük kurmasına imkan tanımıyor. Bu da bölgesel savaşların uzamasına emperyalistler arası çelişkilerin derinleşmesine yol açıyor. Bölgesel paylaşım savaşları, 3. Paylaşım Savaşı’nın ön adımları olup daha büyük fırtınanın kopacağı günlerin hızla yaklaştığına işaret etmektedir!
* Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 25 Haziran 2020 tarihli 64. sayısından alınmıştır.