Rojava’da haber takibinde olan gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık’ta Tişrîn Barajı ve Sirîn beldesi arasındaki yolda TC devletinin SİHA saldırısıyla hedef alınarak katledildi. 21 Aralık’ta İstanbul Şişhane’de katledilen gazetecileri anmak için bir araya gelenlere polis saldırdı. Polis saldırısında gazeteciler Gülistan Dursun, Hayri Tunç, Yeni Yaşam Gazetesi çalışanları Enes Sezgin, Osman Akın, Can Papila, Etkin Haber Ajansı (ETHA) editörü Pınar Gayıp, Mücadele Birliği Gazetesi Muhabiri Serpil Ünal ile Haci Ugiş, İmam Şenol tutuklandı. Tutsak gazeteciler 31 Ocak’ta tahliye edildi. Tahliye edilen gazetecilerden Hayri Tunç ve Mücadele Birliği Gazetesi muhabiri Serpil Ünal ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Yeni Demokrasi: Cihan ve Nazım için gerçekleştirilmek istenen eylemde gözaltına alınıp, tutuklandınız. Hem eylem anını hem de tutsaklık sürecini anlatabilir misiniz?
Serpil Ünal: Rojava’da gazeteci arkadaşlarımız Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in TSK tarafından hedef alınarak İHA ile vurularak katledilmesine ilişkin Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği ve Basın İş’in çağrısıyla 21 Aralık günü̈ Şişhane Meydanı’nda basın açıklaması yapılacaktı. Basın açıklamasından 20-25 dakika önce Şişhane Meydanı’na gittiğimde 7-8 arkadaşımızın da orada olduğunu gördüm. Sokak tamamen polis ablukasındaydı. Tam bir araya gelip her zaman açıklama yapılan yere gitmek üzereyken polis gelip alana giremeyeceğimizi ve uzaklaşmamızı söyledi. Biz de diğer arkadaşları beklemek üzere karşıdaki kaldırıma geçtik. Gazetecilerden ve destek vermek isteyen birkaç kişi daha gelmişti. Polis kaldırıma doğru gelerek herkesin kimliklerini istedi. Bu arada etrafımız iki sıra kalkanlı çevik kuvvet polisleriyle çevrilerek ablukaya alındık. Eylemin yasaklandığı ve dağılmamız yönünde polis anonsu geçmeye başladığında çoğunluğu gazeteci 20-25 kişi tamamen kaldırımda duvara sıkıştırılmış durumdaydık. Artık polis ablukasının dışındaki alanı göremiyorduk. Kaldırımda öylesine sıkıştırıldık ki, polisle yaşanan tartışma sırasında bir iş yerinin kapısı zorlanınca iş yeri sahibi kapıyı açıp “Ne yapıyorsunuz kapı kırılacak” dedi. Polis amiri “Kapat sen kapını, kırılırsa tazmin ettiririz” dedi. Bu arada destek için gelenlerden bir iki kişiyi almaya çalıştılar. Polisle tartışırken kol kola girdik. Bu arada arkadaşlar pankartı ve Nazım ve Cihan’ın resimlerini getirmişti. Pankartı tam açamadık fakat resimleri elimize alarak slogan atmaya başladık. Polis çok şiddetli bir şekilde saldırarak çok sayıda kişiyi işkenceyle gözaltına aldı. 7’si gazeteci olmak üzere 9 kişi tutuklandı.
Erkek arkadaşları Silivri’ye götürdüler. Ben, Gülistan Dursun ve Pınar Gayıp Bakırköy Kadın Kapalı Zindanına götürüldük. Ben ve Pınar arkadaşlarımızın bulunduğu koğuşa gitmek istedik. Fakat dosyamızın PKK davası olmasından dolayı ya örgütlü PKK davası tutsakları ya da örgütsüz olanların bulunduğu koğuşa gidebileceğimiz söylendi. Örgütlü arkadaşlarla kalacağımızı söyledik. Gülistan’ı bir koğuşa (B-4) Pınar ve beni başka bir koğuşa (B-3) götürdüler. Bu süreçte ayakkabı araması konusunda sorun yaşanmaya başlamıştı. Koğuştan giriş çıkışlarda ayakkabıyı elimize alıp sallamamız isteniyordu. Bir gün revire çağrıldık. Ayakkabı dayatması nedeniyle yalınayak çıkmıştık. Revirde “Bir rahatsızlığınız, sürekli kullandığınız ilaç var mı?” denilip usulen bir revir işleminden sonra Silivri’ye acil sevk edilmemiz talimatı geldiği söylendi. Gardiyanlar koğuşa gidip eşyalarımızı almış. Silivri’ye götürüldük. Burada üç kişilik koğuşlara tekli olarak konulduk. Açıkça sürgün edilmiştik ve tecrit uygulanıyordu. Bizi erkeklerin kaldığı bir koridordaki koğuşlara götürmüşlerdi. Fakat burada bulunan tutsak arkadaşlar ertesi gün seslenerek bizimle iletişim kurdular. Orada olduğumuzu öğrenen tüm siyasetler bir şekilde seslenerek irtibat kuruyor, avukata görüşe, telefona çıkarken iletilmesini istediğimiz bir şey, acil bir ihtiyacımız var mı diye soruyorlardı ve böylece devletin tecrit çabasını devrimciler aşıyorlardı.
Bir süre sonra tutuklanan ESP’den arkadaşlar geldi ve gece yarısından sonra Gülistan, Pınar ve beni aynı koğuşa aldılar. Kısa bir süre sonra da tahliye olduk.
“İKTİDAR TÜM ELEŞTİRİLERİ BASKI AYGITIYLA SUSTURMAYA ÇALIŞIYOR”
Hayri Tunç: Gözaltına alınma ve tutuklanma sürecimiz son dönemde sokak eylemlerine yönelik yapılan baskıcı politikaların bir devamıydı. Hak arayanların, adalet isteyenlerin sokağa çıkmasını istemeyen bir iktidar ile karşı karşıyayız. Özellikle son dönemde iktidarın politikalarına yönelik yapılan tüm eleştirileri baskı aygıtıyla susturmaya çalışan iktidar, bize de aynı uygulamayı reva gördü. Rojava’da iki gazeteci arkadaşımız SİHA’lar kullanılarak katledildi. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin Kürt basının emektarı iki gazeteciydi ve ikisi de son dönemde özellikle Rojava’ya yönelik ana akımın bütün yalan ve manipülatif haberlerini çürüten haberlere imza atmıştı. Özellikle yaptıkları video haberler dünya çapında ses getirdiği için hedef alındılar. Bu gerçeğin bilinmesi istenilmediği için de bizi işkence ile gözaltına alarak tutukladılar. Şunu da söyleyeyim, tutuklanmamızdan sonra, yıllarca haberlerini yaptığımız tutsakların neler yaşadığına, cezaevlerinde yaşanan baskılara ve orada bulunan devrimci tutsakların bütün baskılara rağmen nasıl direndiklerine birebir tanık olduk. Bu yönüyle tutuklanmamız bizim mesleğimizin önemini anlamamız için önemli oldu da diyebiliriz.
Yeni Demokrasi: Devletin sansür politikaları özellikle devrimci, yurtsever basın üzerinde son süreçte arttı. Tutuklamalar ve gözaltılar bunun yansımasıdır. Bunun yanı sıra devrimci kurum ve yayınların hesapları kapatıldı, erişim engeli getirildi. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
“ÇÖKEN BİR SİSTEMİ GİZLEME ÇABASI”
Hayri Tunç: İktidarlar ne zaman çıkılmaz bir sürece girerlerse kendileri için işler ne zaman kötü gitse ilk yapacakları halka gerçeği göstermek için çabalayan, halkın yanında olan gazetecileri susturmak oluyor. Bunu gözaltılarla, ev baskınlarıyla, tutuklamalarla yapıyor. Haber üreten mecralara yönelik ise baskılar site kapatmalar, erişime engellemeler ile oluyor. Bugün yaşanan da bundan ibaret bir durum. Bizim tutuklanmamızdan hemen sonra 7 arkadaşımız daha ev baskınlarıyla gözaltına alınıp tutuklandı, çok sayıda arkadaşımız gözaltına alındı ya da cezalar verildi. Halkın haber alma sadece basit bir söylem değildir.
Halkın haber alma hakkı, iktidarların korktuğu bir hak olarak her dönem gücü elinde tutanların, iktidarın karşısında durur. Halkın gerçekleri öğrenmesi demek, iktidarlar, gücü elinde tutanlar için bulundukları mevkilerin sarsılması, var olan imtiyazlarından kopmaları demektir. Burada şunu da belirtmekte yarar var, son dönem özellikle özgür basın sözü çok geniş bir çevre tarafından kullanılıyor ancak bu söz iktidar içi kliklerin ya da sistem içinde kalma çabası içerisinde olan gazetecilerin hak ettiği bir kavram, bir söz değildir. Özgür Basın sözü ardından gözaltında kaybetmeler, Hizbullah tarafından katledilmeler, tutuklamalar, işkenceler, gazete bürolarının bombalanmalarına rağmen inatla haber ve gerçeğin peşinde koşan gazetecilerin geleneğinin adıdır. Bu gelenek her dönem iktidarların ve gücü elinde tutanların korkulu rüyası olmuştur. ‘90’larda gazete sayfalarını sansürleyen zihniyet bugün internet sitelerini yasaklıyor. Dediğim gibi bunlar tamamen çöken bir sistemin bu çöküşü halkın görmesini engelleme çabalarıdır.
“HER İTİRAZ ŞİDDETLE BASTIRILIYOR”
Serpil Ünal: Bizim tutuklanma gerekçemiz meslektaşlarımızın “PKK-YPG terör örgütü̈ üyesi oldukları ve haklarında arama kararının bulunmasıydı. Fakat şunu defalarca yaşayarak gördük ki ikametgahı belli, çalıştığı yer belli olan her sabah evinden çalıştığı gazeteye, ajansa, yayınevine giden, hemen her gün yüzlerce polisin bulunduğu alanlarda haber takip eden arkadaşlarımız bir gece evleri, çalıştığı kurum basılarak “hakkında yakalama kararı bulunduğu” gerekçesiyle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Devrimci, Kürt gazeteciler “terör örgütü üyesi”, çalıştıkları gazete dergi ve yayınlar ise yasa dışı yayın olarak gösterilmek isteniyor. Şişhane’deki şiddetli polis saldırısı, 7’si gazeteci 9 kişinin tutuklanması, İstanbul Barosu’na dava açılması, iktidarın Suriye’deki katliamının üstünü örtmek amaçlıdır. Rojava’ya yönelik saldırılara, emperyalistlerin Suriye’deki planlarına ortak olup buradan pay kapma çabalarına ilişkin bilgilerin aktarılmasını önlemek, işçi ve emekçilere her gün daha fazla yoksulluk ve açlık dayatılıp, devrimcilere, Kürt halkına, kadınlara, gençlere yönelik saldırıların giderek arttığı, belediyelere kayyımlar atandığı, adli suçlulara cezasızlık politikaları uygulandığı bir süreçte en ufak bir karşı çıkış, bir itirazın olmasını istemiyor ve her itirazı şiddetle bastırılıyor.
“GERÇEKLERİ HALKA ULAŞTIRAN DEVRİMCİ, YURTSEVER BASINDIR”
Başta bu gerçekleri dile getiren gazeteciler olmak üzere bu sisteme, iktidara karşı mücadele eden devrimciler, Kürt halkı, kadınlar, gençler devletin şiddeti baskısı ve tutuklanmayla karşılaşıyor. Hatta burjuva muhalefet bile soruşturmalar hedef göstermelerle karşılaşıyor. Bu baskı ve şiddetle topluma gözdağı verilmek isteniyor. Devlet içinde bulunduğu ekonomik ve siyasî krizi, çöküş sürecini her türlü baskı ve şiddetle aşmaya çalışıyor. Devrimci basın ve kurumlara yönelik saldırılar 6 gazeteci arkadaşımızın daha tutuklanması, kurumların ve yayınların hesaplarının kapatılması, yayın yasakları, erişimin engellemesi de bu faşist saldırıların bir parçasıdır. İktidar bu mesajın güçlü olması için tutuklamalara devam ediyor. Zindanlarda devrimci tutsaklar sürgün ediliyor. Devrimci yayınlar, kurumlar özellikle hedef alınıyor. Çünkü gerçekleri olduğu gibi halka ulaştıran devrimci, yurtsever gazete ve yayınlardır. İşçi ve emekçilere, Kürt halkına, gençlere, kadınlara yönelik şiddetli saldırılara rağmen toplumda büyük bir öfke var ve bu öfke giderek büyüyor.
Bunun farkında olan iktidar, bitmeyen kâbusu Gezi Ayaklanmasını yine gündeme getirdi. Gezi Ayaklanması’na katılanlara yönelik soruşturma ve tutuklamalar devam ederken yayın kuruluşları da mercek altına alındı, Gezi Ayaklanması hakkında olumlu yayın yapanların tespit edilmesi süreci başlatıldı. Saldırılar çeşitli gerekçelerle artarak devam ediyor.
Yeni Demokrasi: Devlet, halkın haber alma hürriyetini doğrudan engelliyor. Bu gibi durumlarda devrimci basın nasıl bir rol üstlenmeli ve ne yapmalı?
“TARİHİN TANIĞI VE HAFIZA KORUYUCULARIYIZ”
Hayri Tunç: Burada ufak bir eleştiri yapmam gerek. Devrimci basın, üzerine konulan sorumluluğun ve yükün bilincinde hareket etmek zorundadır. Bizler sadece birkaç eylem izleyip, onları haberleştiren kişiler değiliz. Bizler yaşadığımız sürece ve bu işi yaptığımız sürece bu tarihin tanığı ve hafıza koruyucularıyız. Yaptığımız iş bu toprakların hafızasını tutup, gelecek kuşaklara gerçekleri, sokaklarda yaşanılanları, direnişleri, katledilen insanları, devletin baskısını ve en önemlisi de bu baskı ve neredeyse soykırım boyutuna ulaşan saldırılara karşı direnişi görüntülemek, haberleştirmek ve bunları bir hafıza altına almak olmalıdır. Ancak bugün bu hafıza toplamak ve hafıza kaydı yapmaktan çok uzaktayız. Demem o ki, sadece birlikte mücadele etmek değil, yaşanılanları gelecek kuşaklara da doğru anlatmak ve onlara bu saldırıları ve bu saldırılara karşı direnişi anlatmak zorundayız. Bunu yapmadığımız sürece, yapacağımız her şey eksik kalacaktır.
Serpil Ünal: Gazetecilere, yönelik saldırıların bir başka önemli yanı ise halkın haber alma doğru bilgiye ulaşmasının engellenmesidir. Devrimci mücadelenin bir ayağı da basın yayın alanıdır. Buna karşı devrimci basın da tüm bu baskılara rağmen gerçekleri anlatmaya, belgelemeye ve halka ulaştırmaya devam ediyor ve devam edecektir. Bizlere düşen de bu mücadeleyi sürdürmek, gözaltına alınan, tutuklanan gazeteci arkadaşlarımıza, sahip çıkmak, yayınların engellenmesine karşı dayanışmada bulunmak. İşçi ve emekçilere ulaşmak ve onların devrimci yayınları kurumları sahiplenmesini sağlamak gerekiyor.
Yeni Demokrasi: Son olarak ne söylemek istersiniz.
“ONUR DUYUYORUZ”
Hayri Tunç: Son olarak söyleyeceğim şey, bizler Nazım ve Cihan’ın ardılları olmaktan onur duyuyoruz. İktidar ve elinde gücü bulunduran çevreler ne yaparlarsa yapsınlar, ne DFG’yi ne de MKG’yi kriminalize edemeyeceklerdir. Buna güçleri yetmez. Özgür basın geleneğinin sadece bugün yaşanan sürecinin emekçileriyiz, bizden sonra da bu gelenek devam edecektir. İyi ki Nazım ve Cihan’ın ardılıyız.
Serpil Ünal: Gazetecilerin varlık sebebi gerçekleri anlatmak, belgelemek ve halka doğru bilgileri ulaştırmak, halkın haber alma hakkını savunmak. Biz tutuklandığımızda da tahliye edildiğimiz zaman da vurgulamıştık. Bizler gazetecilik mesleğini onurla yapmaya, Nazım’ın, Cihan’ın, Hero’nun, Gülistan’ın ve nice kaybettiğimiz meslektaşlarımızın yolundan gitmeye mesleğimize sahip çıkmaya ve gerçekleri halka ulaştırmaya devam edeceğiz. Kısacası işimizi yapmaya devam edeceğiz.
Yeni Demokrasi: Teşekkür ederiz.