Dünya halkları korona salgını ile uğraşırken, egemen güçler arasındaki çapul rekabeti hız kesmeden sürüyor. Ortadoğu’da virüs salgınıyla birlikte hakimiyet kurma savaşı devam ediyor. 2011 yılından beri bu rekabetin merkezi paylaşım savaşının sürdüğü Suriye idi. ABD-İran arasındaki çatışmaya bağlı olarak son dönemde Irak yeni gerilim sahası oldu. ABD’nin İran’lı komutan Kasım Süleymani’yi Irak’ta öldürmesi varolan gerilimi yükseltmiştir. Hemen her hafta ABD’nin Irak’taki üslerine yönelik saldırı ve ABD’nin buna misilleme yaptığı haberleri geliyor. Rusya ve Çin’in dolaylı yoldan dahil olduğu bu gerginlik önümüzdeki süreçte bölgesel ve küresel boyutta etkiler yaratarak devam edeceğini söylemek mümkün.
Öncelikle belirtmek gerekir ki ABD-İran arasındaki Iraktaki sürtüşme yeni bir durum değildir. ABD’nin Irak işgaliyle karşı karşıya gelmelerinin önü açılmıştı. İşgalle birlikte ABD askeri Irak’ta hakimiyet kurmayı hesaplıyordu. İşgal Şii güçlerin ABD karşılığında birleşmesine yol açtı. İran ABD’nin sahadaki askeri varlığına rağmen yerel Şii güçler üzerinden etkin bir aktör haline geldi. O günden bu yana ABD-İran arasındaki nüfuz mücadelesi sürmektedir. Bu mücadele son süreçte çatışmalı bir hal aldı. Süleymani suikastine İran, askeri üslere füze saldırısıyla cevap verdi. Son beş ayda ABD üslerine 24 roket saldırısı yapıldı. Geçtiğimiz haftalarda Tori askeri üssüne yönelik saldırıda 2 ABD, 1 İngiliz askeri öldü. Bu saldırıya misilleme olarak ABD Irak ve Suriye’de İran’a yakın Şii milis güçleri vurdu.
Peki taraflar arasındaki “düşük yoğunluklu savaş” niteliğindeki gerginliğin ardında Irak’a dair hangi emeller yatmaktadır? ABD emperyalizmi açısından baktığımızda emperyalist rekabette Çin’i birincil tehdit olarak gören ABD güçlerini Asya-Pasifik’e kaydırıyor. Bu ABD’nin Ortadoğu’dan tamamen çekileceği anlamına gelmiyor. Zira ABD’nin bölgeden çekilmesi emperyalist rekabette Rusya-Çin’in elini güçlendirecektir. Ki ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi gerektiren bir durum da söz konusu değildir. Diğer yandan ABD’nin Ortadoğu’da eskisi gibi tek hakim güç olması da ortadan kalktı. Pazar alanlarındaki rekabete ve güç kaybına paralel, ABD, Asya Pasifiğe yönelmeden önce Ortadoğu’daki varlığını koruyarak bölgedeki gelişmelere müdahale edebilecek stratejik bir alan kurmaya çalışıyor. Bu alan için Suriye’nin doğusunu da içine alan Irak’ın biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyor. Irak jeopolitik konumu itibariyle Rusya’yı sıkı markajı altında tutmaya, İran’ın Suriye-Lübnan ve Filistin’e ulaşmasını engellemeye, Hamas, Hizbullah ve Esad’a desteğini kesmeye birebirdir. Bir yandan İran yayılmacılığı engellenirken, İsrail’in güvenliği de sağlanmış olmaktadır. ABD Irak’taki varlığını güçlendirerek Rusya’yı dengelemek istiyor. Aynı zamanda Rusya Körfezi, Körfez Monarşileri ve petrol kaynaklarının denetimi içinde Irak ayrı bir önem arz ediyor. Öyle ki ABD 80’li yıllarda bu bölgeyi (Basra Körfezi) hayati çıkar alanı ilan etmiştir.
ABD’nin Irak’a ilişkin uzun erimli planlarının önündeki en büyük engel İran’dır. İran’ın varlığı ve etki gücü Rusya ve Çin’in bölgede güçlenmesine imkan sunmaktadır. Bundandır ki ABD, İran’ın nüfuzunu kırmak için gözünü karatmış durumdadır. Ülkedeki 5200’e varan askeri gücünü ve Şii milis gruplar üzerinde askeri-siyasi baskısını etkin bir şekilde kullanmaktadır. İran’ı tamamıyla Irak’tan çıkarmayı hedefliyor.
İran açısından baktığımızda, Irak’ta bugüne dek elde edemediği nüfusları kurmuş durumda. “IŞİD’le mücadele” döneminde kendisine yakın Şii grupları “Haşdi Şabi” adı altında örgütleyen İran, IŞİD’in “bitirilmesinin!” ardından bu yapıyı koruyarak, Irak’ta “paralel bir ordu” sahibi oldu. Irak Meclisi ve hükümetinde İran’a yakın Şiiler ağırlıktadır. Irak’taki bu etkin güç İran’ın Lübnan ve Suriye’ye ulaşmasına önemli olarak sağlamıştır. Bu sebeple Irak’ı kaybetmek yayılmacı hevesleri de zora sokacağını bildiğinden, ABD’yi Irak’tan çıkarmak istemektedir. Şii gruplar üzerinden ABD’yi askeri olarak yıpratarak, Irak’tan çekilmeye zorluyor. Bu gerilimde Çin ve Rusya’nın desteğini alan İran daha “gözü kara” kesilmektedir. Diğer yandan Rusya Irak’la S-400 pazarlığı yapıyor, petrol anlaşmaları imzalıyor, Irak’taki rekabete doğrudan müdahil oluyor.
Irak üzerinden sürdürülen, Irak’ın paylaşılması anlamına gelen bu sürecin bir diğer dolaylı aktörleri Körfez monarşileri ve TC’dir. ABD’nin yeminli uşakları olarak bu devletler İran’ı ve bölgedeki gücünü “güvenlik tehdidi” olarak görmektedir. Bu sebeple kimi konularda ABD ile zıtlaşsalar da söz konusu İran olduğunda ortaklaşıyorlar. Körfez monarşileri Irak’taki Sünni grupları İran’a birleştirmeye çalışarak ABD’ye destek sunuyorlar.
Irak’taki nüfuz savaşı giderek tırmanıyor. Hem ABD hem de İran Irak’ta geri adım atmanın faturasının ağır olacağının farkındadır. ABD’nin Suriye’nin ardından Irak’ta da nüfus kaybetmesi, Ortadoğu’daki varlığını tehlikeye sokar. İran içinse yayılmacı politikasının önemli bir ayağı kesilmiş olur. Bu durum bölgedeki savaş halinin, halkların katledilmesinin uzun yıllar süreceğini gösteriyor. Nitekim tarafların kendi çıkarları için Şii-Sünni mezhep savaşı çıkarmasının da zemini oldukça güçlüdür. Tüm bunların faturasını canıyla-kanıyla Irak halkı ödemektedir. Halk, su, elektrik, temel gıda gibi ihtiyaçlarını karşılayamadığı gibi durum daha da kötüye gidiyor. Emperyalizm var oldukça savaşlar, işgaller katliamlar da var olacaktır. Bu sömürücü düzen dünya halklarına başka bir gelecek sunmamaktadır. Emperyalist çıkarlar uğruna ezilen halklar katledilmekte, yerinden yurdundan edilmektedir. Suriye, Yemen ve Irak’taki bu savaşın yarın başka bölgelerde olmayacağının garantisi yoktur. Ezilen dünya halklarının, bir ahtapot gibi kendini saran emperyalizme karşı direnmekten başka bir alternatifi yoktur.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 16 Nisan 2020 tarihli 59. sayısından alınmıştır.