Gerçekler rahatsız edicidir, gerçekle ilişkilenmekten kaçış ise bir sınıf tavrıdır. Bu kaçış, görüneni görmez, duyulanı duymaz, bilineni bilmez. Daha da önemlisi olgular bu anlayış tarafından reddedildiği gibi, olguyla ilişkilenme biçimi, onu inceleyerek hâkim olma çabası onun iç bağıntılarını anlama ve kavrama tarzı kendi belirlediği inançlara uygun şekilde olmaktadır. Olguyu olduğu biçimiyle, gerçekliğiyle ele alarak onun yapısını kavramaktan kaçınır bu anlayış. Bu kaçış ve ele alışın sıkıştığı noktada ise uğrak yeri yalan, çarpıtma, tahrifat ve kendi gerekçelerini bununla donatmak olur.
Halk Okulu dergisinin 78. sayısında “YENİ DEMOKRASİ GAZETESİ, EMPERYALİZME ve FAŞİZME İDEOLOJİK TESLİMİYETİNİ LGBTİ’NİN ARDINA SAKLANARAK GİZLEYEMEZ! TARİHİN GÖRÜŞ MENZİLİ SONSUZDUR!” başlıklı polemik yazısı tam da yukarda tanımladığımız özelliklere sahiptir. İnsan düşünmeden edemiyor, büyük bedeller ödemiş ve ödeyen, ölümsüz yoldaşlarının kanıyla yazılmış bir devrimci gelenek sahipleri resmi yayın organında böylesine YALAN’lara baş vurup, nasıl bu kadar ciddiyetsiz olabiliyor. Bu kadar sorumsuz olmak, bu kadar “bağıran” yalanlar söylemek ancak bir sınıfın çıkarlarından kaynaklı olabilir. O sınıf ise kendi çıkarlarının her şeyden önemli, kendi doğrularının asla vazgeçilmez olduğunu düşünen bir mülkiyetçiliğe sahip Küçük-burjuvazidir.
Halk Okulu, LGBTİ+ fobikliğine “meşruiyeti”, “çürüme”, “direnmeme”, “ideolojik teslimiyet” gibi “büyük argümanlar” ve onu süsleyen yalanlarla oluşturmaktadır. “Yalan katmayınca laf artmaz” sözünü doğrulayacak şekilde sayfalarını doldurmuş Halk Okulu.
Halk Okulu kendine aşık olmanın en yalın haliyle kendi kendini şu şekilde övmektedir: “Nasıl ki ‘Bugün savaşan bir tek biz kaldık’ diye eminsek, işte yazdığımız, anlattığımız, politika ürettiğimiz her konuda da o kadar eminiz. Her olayda, her süreçte bilmeden konuşmamak, anlamadan anlatmamak, emin olmadan açıklamamak bir Cephe tarzıdır.” Bir cephe tarzı tanımı yapılıyor. Cephe tarzının bu olmadığını, çalakalem iftiraları atmaktan geri durmayacak bir dar grup çıkarlar dünyasına sahip olduğu, söylenen yerine kendi anlamak istediğini anlayan bir yaklaşıma sahip olduğu, duyumların-söylentilerin yönlendirici etkisine girmeye açık olduğu bir tarz ve ele alış vardır. Cephe tarzı, Mao yoldaşın güvenilir ve bilimsel tarz diye tarif ettiği şeyin tersi olan bir idealizmden mustariptir. Yani “Bir şeye baktığı zaman, onun özünü incelemez; o şeyin görünüşünü kapının eşiğinde karşılar eşikten içeri alır onu sahiplenir, ona tutunur, özüne bakmaz, bakamaz.”
Bu olguya yaklaşımda, süreçleri incelemede, tarih okumasında, tarih yazımında, içinden geçtiğimiz süreci tarif etmede çokça açığa çıkar, dar grupçu bir biçim alarak sunulur.
“Bilmeden konuşmayan, anlatmadan anlamayan, emin olmadan açıklamayan” diye iddialı ama içi boş sözler söyleyen Cephe peki aynı yazıda ne yapıyor. Daha yazıya başlarken konu bağlamında olmayan bir meseleyle soruna giriyor ve yazısının ikna ediciliğini bu argümanla sağlamaya çalışıyor. Yazısındaki içi boş tüm ideolojik-politik yaftalarını güçlendirmek için bu yöntemi izliyor. Okuru daha yazıya başlarken yönlendirme hesabı yapıyor. Çünkü bu onun tarzı. Ne diyor? “Malum; savaşmaya niyeti olan, kazanmak için iki ideolojiden birinin ölmek zorunda olduğunu bilir. Ve ideolojik mücadele cephesinde buna göre politika üretir. Ancak, Yeni Demokrasi gibi şehit fotoğraflarının altında yarı çıplak bir transseksüel dansöz oynatanların buna akıl erdirmelerini beklemek çok gerçekçi değil.”
Yazdığına İnandırıcılık Katma Kaygısı ve İftiracılıkta Demirleme
Emin olmadan katiyen (!) konuşmayan “Cephe”, yalanla ve iftirayla başlıyor yazısına trajik şekilde. Zira bahsi geçen “dansöz” meselesi 23 Kasım 2019’da ATİK’e bağlı YDG festivalinde gerçekleşmiş bir olaydır. ATİK ve ona bağlı Yeni Demokratik Gençlik adlı yapıların Yeni Demokrasi çizgisiyle 2017’de kesin ve keskin bir kopuş yaşadığını, devrimci bir örgüt bilmiyorsa bu büyük sorun. Ancak Cephe’nin bu örgütsel ayrışımı çok iyi bildiğini, hangi yapıların nerede saf tuttuğunu bildiğini biz çok iyi biliyoruz. Ancak bir an ilgili yazarın bilmediğini var sayalım. Durumun vahameti daha fazla artıyor. Yazarın hiçbir araştırma yapmadığı, duyduğu ya da gördüğü bir şeyi polemikte kullanacak kadar aciz olduğunu ortaya koyar, bu birincisi. İkincisi, yazarın ciddiyet yoksunu olduğunu gösterir. Üçüncüsü, devrimci kamuoyunu, özgün ve önemli gelişmeleri dahi takip etmediğini gösterir. Peki, yazarda bu sorunlar var diyelim. Halk Okulu editörlerinin aynı kadraj içine girmesine ne demeli. Yazının imzasız olmasından yola çıkarak yazının Halk Okulu yani Cephe sorumluluğunda olduğunu ifade edelim. Bu anlamda az önce “bir an habersiz” olduğunu varsaydığımız tüm vahim hatalar aynı zamanda Cephe’nin sorumluluğu altındadır. Üstelik PŞTA, Mor-Kızıl Kolektif, PGİ (MLM)’nin bu konuya dair zamanında resmi açıklamaları Yeni Demokrasi sitesinde yayınlanmıştır. Yani bu noktada alınmış tutum ve tavırlar vardır ve YD yayın çizgisiyle bu tavırları desteklemiştir. Eğer bilerek, kasten yazılıyorsa bu bilgi, Cephe’yi açık şekilde iftiracılıkla, yalancılıkla suçluyoruz. Zira bir sonraki sayısında Halk Okulu bu açık iftiraya dair bir düzeltme dahi yapmamıştır. Yani yalan ve iftira belgesi Halk Okulu’nun 78. sayısında halen durmaktadır.
Yalan ve İftira Bir Kez Başladığında Arkası Kesilmez
“Cinsel sapkınlıklar konusunda da kaynağını Marksist-Leninist olmaktan alan bir yöntemimiz, bir programımız vardır. Bunu dostlarımız da düşmanlarımız da çok iyi bilirler. Bunu Yeni Demokrasi Gazetesi de bilir elbette.” (Hayır böyle bir “bilgimiz” yoktur!)
“12 Eylül hapishanelerindeki siyasi kimlik mücadelesinde ortaya koydukları tavırdan; 1990 yılında emperyalizmin sosyalizmi tasfiye saldırıları karşısında duruşundan; 2000’li yıllarda Büyük Direniş sürecindeki teslimiyetten yana saflaşmasından; bugün emperyalizmin uzlaşma, teslimiyet, tasfiye saldırıları karşısında ideolojik tek bir mevzi yaratamamasından ve savruluşundan biliyoruz.”
“Yenilmişler; ama yenilgilerini açıklayamıyorlar. İdeolojik olarak teslim olmuşlar; ama bunu itiraf edemiyorlar halkımıza.”
Bu ve buna benzer öznesi değişmeyen, adeta sinir krizi geçirip ağzına ne geliyorsa söyleyen cümle dizinleri ve içi boş ithamlarla doludur Halk Okulu’nun ilgili yazısı. Halk Okulu; halkın sorunlarını, faşizmin saldırılarını, zindan direnişlerini yazarmış “Bunların hiçbiriyle ilgilenmezmiş Yeni Demokrasi Gazetesi.” Bula bula “eşcinsellik” meselesine dair mücadele hatlarını bulup hedef alırmış. Yeni Demokrasi mi bu sorunlarla ilgilenmiyor, yoksa Yeni Demokrasi “Halk Okulu sorunları anlatıyor neden Halk Okulu’nun propagandasını yapmıyor” mu demek istiyor anlaşılmıyor. Ancak içi boş cümleler ve aynaya bakıp “dünyanın en iyi devrimciliğini” övme hastalığı böyle anlamsız tümcelerin oluşmasına neden oluyor. Yeni Demokrasi çizgisi halk yığınlarının, devrimin ve devrimin tüm bileşenlerinin sorunlarıyla ilgilenir, gündemleştirir ve sahiplenir. Yeni Demokrasi aynı zamanda kendi çizgisine uygun olarak, dostlarının yanlış siyasi çizgileriyle ve ele alışlarıyla ideolojik mücadele yürütür. Halk Okulu belirsiz cümlelerle, ne demek istediği anlaşılmayan “imalarla” polemik yapılmayacağını anlamalıdır. Buna göre davranmalıdır.
Yukarda alıntıladıklarımızın hiçbirine cevap vermeyeceğiz, çünkü cevap vermeyi içeren olgusal eleştiriler değil. “Dansöz” meselesi kadar “ciddi”, “özenli” ve “gerçeğe dayanan” nitelikleri vardır. Lenin yoldaşın Troçki için söylediği sözün yeterli olduğunu düşünüyoruz: “Zavallı adam, yine yalan söyledi ve yine yanlış hesapladı.”
Aynı yaklaşım, eşcinsellik meselesine dair “bilimsel” tahlilleri içinde geçerlidir. Yazdıklarının içeriğine dair söz söylemeyi hak edecek hiçbir tahlil, teori, bilimsel veri yoktur. Sadece LGBTİ+ fobikliğin kemikleştirilmesi, bu yaklaşımına Engels’in, biyolojinin ve tarih-toplum biliminin “suç ortaklığı” yapılma çabası vardır. Cephe, LGBTİ+ fobikliğine ve sistemin bu ezilen toplum katmanına yönelik saldırılarına su taşımaya devam ediyor. Toplumsal çelişkilerle ilişkilenmede idealizmin paslı silahlarını kuşanıyor. Tam da bu konu özgülünde Cephe’ye bir önceki eleştirimizde “ilgili yazı ve bu hareketin konuya bakış açısı baştan sona yozlaşma, çürüme, sistemin saldırılarına direnmeme, sistemle uzlaşma nüveleri barındırıyor” demiştik. Cephe, bize verdiği cevap yazısında bu tespitimizin adeta sağlamasını yapmıştır. Cephe, demagoji yapma ustası olduğu için bu tespitin genel devrimci çizgilerine değil, konu bağlamında olduğunu belirtelim. Zira Cephe, ya okuduğunu anlamadan ya da her zamanki gibi bilerek çarpıtıp bu özgüldeki eleştiriyi genel bir şeye çevirerek karşılıyor. Alanını bu şekilde genişletiyor ve tartışma özgülünde söylenenleri adeta sulandırıyor.
Kendini Övmenin Hafifliği ve Trajedi
Halk Okulu “biz direndik, biz savaştık, biz biz biz” diyerek yazıyor, yazdıkça kendini ajite ediyor, kendinden geçiyor. Öyle bir ajite olma hali ki bir süre sonra utanç dolu şu sözcükler çıkıyor kalemden: “Sizin herhangi bir direnişinizi duymadık. Onu da geçtik direnenlerin yanında utanma belasına bir kişiyle durduğunuzu da görmedik.” Öncelikle Halk Okulu ve yazarı kendi örgütledikleri ve sıraladıkları direnişlerde yoldaşlarının sağına, soluna baksa ya da zahmet edip “sorsa”, Ölüm Orucu direniş evlerine baksa, İbrahim ve Helin’in uğurlama törenlerine baksa bu satırları yazmaya utanırdı. Halk Okulu, Boğaziçi direnişine baksa, yerellerdeki çalışmalara ve eylemlere baksa, Newroz’a baksa, 1 Mayıs’a baksa ve bir bütün sokağa, mahallelere, alanlara baksa bu utanç dolu satırları yazmayacaktı kuşkusuz. Ancak içi boş bir kovuk görüntüsü ile kendisini abartmak ve büyütmek için diğer devrimcileri inkâr etmesi, yalan söylemesi, kendi mücadelesinden başkasını görmemesi onun tercihidir. Kendi dışındaki diğer tüm devrimci mücadelelerin, direnişlerin sırtına basarak yüklenmesi gerekiyor ki kendisini daha etkili övme zeminini yaratabilsin. İnkâr ve yalanla doldurulması gereken sayfalar gerekiyor ki Halk Okulu “tek biz direniyoruz, savaşıyoruz” diyebilsin. Aksi takdirde “takke düşecek kel görünecek” çünkü. “Bilmeden konuşmayan, anlatmadan anlamayan, emin olmadan açıklamayan” yaklaşımın tam karşısına geçerek bunları yapıyor.
Devrim İçin, Devrimci Sorumluluk İçin Dahi Utanç Duymamak!
Ama bitmiyor iftira ve yalan… “Eğer siz de oturup yazmak yerine savaşmayı denerseniz, tek de olsanız direnmeye başlarsanız, yani siz de emperyalizmle ve faşizmle cepheden bir savaş yürütürseniz görebilirsiniz eşcinselliğin de feminizmin de çevreciliğin de ideolojik bir saldırı olduğunu.”
“Oturdukça çürüyorsunuz, çürüdükçe kokuyorsunuz. Kokunuz ne barut kokusu ne yoksul evlerin kokusu ne yoldaş ne direniş kokusu… Kokunuz yalanın, ahlaksızlığın, teorik sığlığın, ideolojik teslimiyetin kokusu.”
Barut kokusu ha Cephe! Yoldaş kokusu ha Cephe! Teslimiyetin kokusu ha Cephe! Savaşmak ha Cephe! Siz hiç utanmaz mısınız, hiç sağınıza soluna bakmaz mısınız, olan ve olmakta olan şeyleri görmez misiniz? Siz kimsiniz, bu ne cüret, bu nasıl yalan, bu ne küstahlık ve sorumsuzluk?
Cephe, dengelerini o düzeyde kaybetmiştir ki tasfiyeciliğin, ricat politikasının, reformizmin kuşatması altında önderlik ve komutanlık düzeyinde 2020’de sadece silah elde gerilla alanında verilen kayıpları görmez hale gelmiştir. Hadi yaşayanlardan utanmadınız, kendinizden utanmadınız, halktan utanmadınız, okurlarınızın şehitlerimizi selamlayan yazılamalarından utanmadınız ölümsüzleşen şehitlerimizden de mi utanmadınız. Utanın biraz size en iyi gelecek şey budur. Zira devrimci sorumluluğu öğrenmiş, ölümsüzleşen devrim şehitlerinin anısına saygı duymak gerektiğini kavrarsınız. Utanın ki biraz, kendinize olan devrimci saygınızı kazanın. Biraz utanın, zindanlarda şehirlerde kırlık bölgelerde 50 yıldır kesintisiz devrim mücadelesi yürüten, iktidar perspektifli mücadeleden asla vazgeçmeyen devrim davasına kan can veren çizgiye dair saygı duymak gerektiğini öğrenirsiniz. Utanın biraz, biraz ar edin ki çürüyen tek şeyin ölümsüzleşen yoldaşlarımızın fiziki bedenleri olduğunu, kesilmiş ve hala bulunamamış Asmin ve Özgür’ün kafası olduğunu anımsayın. Anımsayın, bu verilen kafaların, tereddütsüz sunulan canların, akıtılan kanların devrim ve komünizm davası için olduğunu, anımsayın kavrayın ve utanın. Çürüyen sizin ben merkezciliğinizdir, çürüyen bir yazıda onlarca yalan uydurmanız, iftira atan yaklaşımınızdır. Çürüyen sizin gerçeği görmek istemeyen, ondan kaçan küçük-burjuva sınıf tavrınızdır. Çürüyen, devrimci ferasetiniz, olgunluğunuz ve gerçeklerle ilişkilenme biçiminizdir.
Yakışmayan şey ise büyük badireler içinde sınanmış, bedeller ödemiş ve ayakta kalmaya başarmış geleneğinize bu tutumla yaptığınızdır. Bundan vazgeçmelisiniz. Bu devrimci dürüstlük değildir. Bu ödenmiş ve ödenen bedellerle uyumlu değildir. Devrimci değerleri güçlendiren değil zayıflatan bir yaklaşımdır. Yaptığınız ise devrimci değerleri zayıflatmak, itibarınızı düşürmek, yalanlarla ve iftiralarla örülü “polemikler” yapmak olmaktadır. Kendinizi överken ne yazdığınızı göremeyecek kadar körleşme haliniz ise ilk yüzleşmeniz gereken şeydir.