Türkiye’de işçi sınıfı ağır çalışma koşulları, düşük ücret politikaları ve birçok hak gaspıyla karşı karşıya. Kriz ve her geçen gün artan pahalılık çemberinde işçiler, yaşamını devam ettirebilmek adına bu zor koşullar içerisinde yaşamlarını sürdürüyor. Bu zorluklara her geçen gün bir yenisi daha eklenirken işçilerin geçim sıkıntısı artmaya devam ediyor. İşçiler bu zor koşullarda yaşamaya çalışırken patronlar ise ücretleri daha aşağı çekmenin ve en temel işçi haklarını dahi gasp etmenin yollarını arıyor.
İşçiler kriz, hayat pahalılığı ve işten atılma tehdidi ile güvencesiz çalışma koşullarına mahkûm edilmeye çalışılıyor. Asgari ücretli çalışanların tüm ücretliler içindeki oranı yüzde 70 iken birçok iş yerinde sigortalar asgari ücret üzerinden yatırılsa bile belli miktarlar elden geri alınıyor. Bunun yanında sigortasız ve ucuz iş gücü altında sömürülen işçiler için asgari ücret bir nimet sayılıyor ve işçilere ‘‘halinize şükredin” denilerek bu sistem içinde yaşamaya zorlanıyor. İşten atılma baskısı ile işçiler daha fazla çalıştırılarak üç işçinin yapacağı iş, iki işçinin sırtına biniyor ve gün sonunda verilen emek hiçe sayılırken işçinin eline kalan ekmek parası oluyor. Temel gıda, barınma, ısınma ve ulaşım olmak üzere art arda yapılan zam yağmuru ile düşük ücret, işsizlik ve güvencesiz çalışma koşulları içerisindeki işçiler düzen içinde varlıklarını sürdürmeye devam ediyor.
Kapitalizm ile birlikte büyüyen ve artmaya devam eden iş “kazaları”, meslek hastalıkları ve işçi ölümleri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle son yıllarda her gün karşımıza çıkan iş kazaları ve iş cinayetleri her koldan işçinin hayatını kaybetmesine neden olurken, meslek hastalıklarından doğan sorunlarla yaşamı daha zor hale getiriyor. Yapılan araştırmalar doğrultusunda Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) istatistik birimi ILOSTAT’ta yer alan tabloya göre 100 bin çalışan başına ölümle sonuçlanan iş cinayetlerinin en çok yaşandığı ülkeler sıralamasında Türkiye dokuzuncu sırada yer alıyor. Ayrıca İSİG Meclisi’nin hazırladığı istatistiklerde bu tablonun ne kadar vahim olduğu gözler önüne seriliyor. 2022 yılının verilerine baktığımızda, yılın ilk beş ayında (151 günde) en az 646 işçinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Dünyada iş kazalarını önlemek için yapılan düzenlemeler ve alınan önlemlere rağmen iş kazalarının sayısı ile hayatını kaybedenlerin sayısı artmaya devam ediyor. Avrupa Birliği’nin (AB) resmi istatistik ofisi Eurostat ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) verilerine göre ise Türkiye iş cinayetlerinde en fazla insanın hayatını kaybettiği ülkeler arasında ilk sırada yerini alıyor.
Türkiye gibi ekonomik büyüme performansının yüksek tutulmaya çalışıldığı yarı sömürge, yarı feodal bir ülkede iş güvenliği ve iş sağlığı önlemlerinin de bu oranda artması gerekirken buna yatırılacak bütçe beklentisi en aşağılarda oluyor. Yasal düzenlemeler ile iş kazaları azaltılabiliyor olmasına rağmen Türkiye gibi ülkelerde tam tersi olarak artış gösteren iş kazaları, meslek hastalıkları ve iş cinayetleri konusunda tüm dikkatler kendilerince iktisadi davranan patronlardan çok kamu otoritelerine yöneliyor. Çünkü patronlar, iş sağlığı ve güvenliği maliyetlerini karşılamak yerine işçiye veya ailesine tazminat ödeme maliyetini tercih ediyor.
GÜVENCESİZ ÇALIŞMA DERİNLEŞİYOR
Havaların ısınması ve yaz sezonunun açılmasıyla birlikte güvencesiz çalışmanın en yoğun olduğu inşaat ve tarım alanında iş kazaları ve iş cinayetlerinde önemli bir artış meydana geldi. Haziran ayı verilerinde 46 tarım emekçisi ve 35 inşaat işçisinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği kaydedildi. Bu veriler bilinen ve gündeme yansıyan kadarıyla güvencesiz çalışmanın somut sonuçlarını bize gösteriyor.
Akademik araştırmalar ve istatiksel veriler dahilinde Türkiye’deki mevsimlik tarım işçiliğinin nedenlerinin başında zorunlu göçler, sürgünler ve tarım topraklarının daralmasıyla birlikte büyüyen pazar ihtiyacını karşılamak, emek sermayesine duyulan ihtiyaç köylülerin ilk alternatif olarak mevsimlik işçiliğe yönelmelerine neden oluyor. Güvencesiz çalışma koşulları içerisinde sayıları yüz binlerle ifade edilen mevsimlik tarım işçileri ve ailelerinin sorunları her yaz hasat mevsiminde gündeme geliyor. Ancak çalışma ve yaşam koşulları, çocukların eğitim sorunları, sağlık hizmetleri gibi konularda hâlâ beklenen bir iyileşme ve gelişme sağlanmıyor. Mevsimlik tarım işçileri farklı ürün, bölge ve mevsim aşamalarını takiben ülke içinde yaklaşık on aya kadar yayılan bir zaman içerisinde gezici ve göçebe olarak çalışıyor. Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları temel insani haklardan ve yaşam biçimlerinden uzak olarak devam ederken işçiler çalışmak için gittikleri bölgelerde genellikle çalıştıkları tarla ve bahçelere yakın kırsal alanlardaki çadır kentlerde konaklıyor. Kurdukları çadırlarda güvenliksiz, sağlıksız, elektrik kullanımının sınırlı, temiz suya erişimin sorunlu olduğu, güvenlik açısından aydınlatmanın neredeyse olmadığı alanlarda yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Olumsuz hava şartlarında ise çadırların su basması ile birlikte yaşam koşulları daha da zorlaşan işçiler ve beraberindeki çocukların sağlık durumu kötüleşiyor. Aynı zamanda tarla ve bahçelerde çalışan işçilerin sabah erken saatlerde başlayan mesailerle birlikte gün boyu çalışmaları türlü meslek hastalıklarına yol açarken verdikleri emek karşılığında aldıkları günlük ücret ortalama 145 lira olarak belirleniyor. Bu emek sömürüsü içerisinde kazanılan bu para bir ailenin yaşamını sürdürme noktasında karşılık bulamıyor. Bunun bir diğer tarafını ucuz iş gücü olarak görünen göçmen işçiler oluşturuyor. Göçmen işçiler yaşam koşulları ve insani haklar açısından gözden en kolay çıkarılacak işçi olarak görünüyor ve ücretleri de buna göre değişkenlik gösteriyor. Hayatta kalabilmek adına her türlü emek sömürüsüne, baskıya, sefalet ücretine, tehditlere vs. maruz kalan işçiler bu cendere içerisinde çalıştırılıyor. Mevsimlik işçilerin içinde bulunduğu koşullar içerisinde sağlık, ücret gibi sorunların dışında mevsimlik işçilerin karşılaştığı bir diğer durum çalıştıkları bölgede yaşayan yerli halk ve patronlar tarafından etnik köken, dini inanç ve yaşam biçimlerine göre dışlanmaları. Bu durum işçilerin hor görünmesine, halk tarafından uzak tutulmasına yol açıyor.
Türkiye’de mevsimlik tarım işçilerini koruyan özel bir yasa bulunmuyor. Ancak işçilerin yaşadığı bu sorunlar çerçevesinde sorunlara çözüm üretmek adına bazı kurum ve kuruluşlar varlığını sürdürüyor. Çeşitli üniversite ve STK’ların inisiyatifiyle faaliyet gösteren bu kurumlar işçilerin koşullarını iyileştirme gayretinde çalışmalar yürütüyor. Fakat bu çalışmalar koşulların iyileşmesi açısından yeterli koşul ve olanağa bağlı olarak beklenen düzeyde bir ilerleme kaydedemiyor.
Diğer bir yandan güvencesiz çalışma koşulları açısından bir diğer iş kolu olarak inşaat sektörü karşımıza çıkıyor. Mevsimlik tarım işçilerinde olduğu gibi dönemsel olarak çalışan inşaat işçileri her türlü hak gaspına karşı çalışmaya devam ediyor. İSİG Meclisi’nin hazırladığı rapora göre 2022 yılının ilk beş ayında iş cinayetlerinin iş kollarına göre yüzde 18’lik bir oranla en fazla iş cinayetinin yaşandığı alan inşaat sektörü olarak karşımıza çıkıyor. İş güvenliğinin hiçe sayıldığı bu alanda neredeyse her gün en az bir işçi iş kazasında hayatını kaybediyor. Genellikle günlük yevmiyeler ile çalıştırılan işçilerin “İşler aksamasın diye soğukta çalıştık ve ben hasta oldum. Ama hasta olduğum süre boyunca maaş almadım. Cebimden gitti. Bunun karşılanması gerekiyordu. Maaşlarımız banka üzerinden aylık yatsa bunlar olmaz.” diyerek taşeron işçiliğin yaşam zorluğunu somut olarak bize sunuyor.
Son olarak 2022 yılının ilk beş ayına baktığımızda iş cinayetlerinin ve iş kazalarının ortaya çıkardığı tablo şu şekilde: Mayıs ayında toplam 165 işçi hayatını kaybetti. Bu sayı içerisinde iş kollarına göre dağılımda en yüksek yüzde 18 ile inşaat ve yol, yüzde 8 ile tarım ve orman işçileri yer alıyor. Bu iş cinayetlerinin nedenleri ise ezilme, göçük, trafik ve servis kazaları ve yüksekten düşme olarak karşımıza çıkıyor. Yaş aralıklarında ise bunların yüzde 2’lik kısmını çocuk ve genç işçiler oluşturuyor.
Türkiye patronların cennetidir: Hayatını idame ettirebilmek için ucuz iş gücü olarak, güvencesiz çalışma koşullarında yaşamını ortaya koymak zorunda kalan işçiler vardır. Yaş, cinsiyet fark etmeksizin sömürü düzenini büyütecek herkesi çarkının dişlisine yerleştirmektedir. Tüm bu veriler bize gösteriyor ki egemenler tarafından işçinin yaşamı, ürettiğinin değeri kadar değildir.