Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan protestolar birçok ilde devam ederken üniversiteli gençliğin eylemlere kendi meşrebince katılmasıyla birlikte eylemler ilk güne nazaran daha hareketli bir nitelik kazandı. Eylemin ilk gününden itibaren, diploma iptali nedeniyle saldırının boyutunu doğrudan hisseden ve üniversitelerde harekete geçerek alanları dolduran gençlik, belirgin bir özne haline gelmiş ve eylemlere yön vermeye başlamıştır. Bu durum, hareketin giderek daha militan bir hal almasına yol açmış ve söz konusu hareketliliği anlamak açısından önemli bir gösterge olmuştur. Gençlik bileşeninin militanlığı eylemde kararlılıkta, belirli bir alana hapsolduğunda da saldırı altında olunmasına rağmen farklı karşı taktikler belirleme kabiliyetinde, hepsinden önemlisi eylem taleplerini daha net ve ileri koymalarında somutlaşmaktadır. Öyle ki İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin başlattığı ve neredeyse protestoların gerçekleştiği her eylem alanına yayılan barikat yıkma pratiği sürecin unutulmayacakları arasına girmiştir. Eylemlerin daha ilk gününde gerçekleşen bu pratik bütün süreçteki militan ruhun doğuşu olarak tanımlanabilir. Verili koşullarda barikat yıkma pratiği, geniş yığınların üzerlerindeki ölü toprağını atmasına ve gücünün farkına varmasına da neden olmuştur. Yine ODTÜ öğrencilerinin hem kampüslerde hem de sokaklarda süren kararlı direnişi, eylem yapan on binlerce kişinin yüzünün üniversite öğrencilerine dönmesini sağlamıştır.
Geleceksizlik Sarmalında Ablukaya Karşı Direniş
E. İmamoğlu protestolarıyla başlayan gençlik isyanında ağır basan güdü esas olarak gelecek kaygısıdır. Gelecek kaygısını üniversite gençliği uzun bir zamandır yaşamaktadır. Yakın zamanda yaşananlar bu kaygının bir kitlesel eylemde ifade edilmesinden ibarettir. Üniversiteli gençlik birdenbire, bir diploma kumpasıyla geleceğinin tehlike olduğunu hissetmedi, onlar uzun zamandır ülkenin genel durumundan ve dolayısıyla geleceklerinden ötürü umutsuzluk içindeydiler. Ekrem İmamoğlu’nun serbest bırakılma olasılığında dahi öğrenci eylemlerinin geniş taleplerle sürmesi/yaygınlaşması beklenmesi gereken bir gelişmedir. Hâkim sınıfların bitmek bilmez ekonomik ve siyasî krizi, içinden çıkılmayacak duruma çoktan evrilmiştir ve gençlik bu tablo içindeki en güvencesiz tabakadır. Bugün AKP-MHP faşist blokunun sistem içi güçler ilişkisindeki dengeleri bozması ya da koruyamaması sonucu E. İmamoğlu ve CHP’ye yönelik baskıyı bir ileri seviyeye taşıması karşında gençlik de sokaklara dökülmüş; fakat taleplerini klikler dalaşındaki adaletsizlikle sınırlandırmamıştır. Eylemlerin üniversite öğrencileri tarafından hızlı bir şekilde boykota, genel grev çağrısına ve bir bütün “ablukaya karşı direniş”e evrilmesi bu durumun bir devamıdır.
Bununla birlikte ve bu durumu ortaya çıkaran başka bir koşul ise birçok öğrencinin/gencin saldıran, darp eden, işkence eden devlet ve polis gerçekliğiyle karşılaşmasıdır. Eylem kitlesinin karışık bir kitle olduğu aşikârdır. Yine kitlenin büyük çoğunluğu örgütsüzdür. Bu karışık ve örgütsüz gençlik kitlesi bir şekilde ideolojik olarak sisteme yedekleyen, sindiren, ehlileştiren politikalardan etkilenmektedir. Bir bütün bu geleceksizlikleştirme saldırısının sürekliliğinde eğitim sistemi başat bir rol oynamaktadır. Baskı ve geleceksizlik yayan üniversiteler gerçekliği bugün öğrenci gençliğin direkt sorunu olmaktadır. Dolayısıyla içinde gerici burjuva-feodal ideolojiden etkilenenlerin de olduğu bu karışık öğrenci kitlesinin yaşadığı deneyim daha büyük isyanlara da yol açabilecektir. Direnişteki öğrencilerin Gezi direnişi referansı da bu sürecin bir ürünüdür. Gezi’de sokaklarda ol(a)mayan gençliğin verdiği bu referans aynı zamanda öğrenciler için Gezi’nin meşrulaşması, kendi döneminde yarattığı etkiyi bugün en az onun kadar bir etki gücü ve miras haline getirme isteğinden kaynaklanmaktadır. Bugün öğrenci/gençlik eylemlerinin bileşeninden sloganına, eylem biçimine kadar yaptığı Gezi atıfları, mevcut eylemlerin çok daha geniş taleplerle, daha yaygın ve uzun süreli hale getirme istek ve potansiyelini de göstermektedir.
Genel Grev-Genel Direniş Çağrısıyla Başlayan Akademik Boykot
Yine eylemlerin “sıkıştığı” bir süreçte sendikaları göreve çağıracak cürete erişen “genel grev-genel direniş” sloganı atan, akademik boykot çağrısı yapan; sarayın palyaçosu gibi davranan CHP’yi de teşhire girişen, polis saldırısı ve işkencesine karşı taktiksel olarak yeni yollar, biçimler deneyen öğrenci gençliğin bu çağrıları yine kendileri tarafından pratiğe de dökülmüştür. Boykot; öğrenci gençliğin uzun dönemdir gündeminde olan, çeşitli deneyimiyle bugüne gelmiş bir direniş aracıdır. Tarihsel olarak öğrenci gençliğin sınıf mücadelesi ve bunun doğurduğu akademik-demokratik talep ve eylemlerde kullanılan; yine öğrenci gençliğin devrimcileşmesi ve öncüleşmesinde etkili bir rol oynayan direniş biçimidir boykot.
Yakın dönemde ODTÜ’de başlayan ve neredeyse tüm ülke üniversitelerine yayılan “Başkaldırıyoruz” eylemleri, kayyım atamalarına karşı kampüs ve sokakların dolduğu Boğaziçi Direnişi süreçlerinde boykotun etkileri hissedilmişti. Sonunda kazanım elde edilmese dahi öğrencilerin birliğini pekiştiren, bu birlik sağlandığında yaratılan güç ve etkinin direkt hissedilmesiyle güvenin aşılandığı bu süreçler başlı başına önemli deneyimler olmaktadır. Bu deneyimin daha büyük isyanlara yol açabilme potansiyeli tam da buradan gelmektedir. Son eylemlerde birçok ilde çağrısı yapılan ve uygulanan boykota katılımı da buradan değerlendirmek doğru olacaktır. Örgütsüzlüğün hâkim olduğu son süreçlerde ÖGB ve faşistler iş birliğinde gerçekleşen saldırılarla öğrenci gençliğin demokratik eylem ve etkinlikleri engellenebilmekteydi. Ancak son eylemlerin öğrenciler açısından boykotla evrimleşmesi bu saldırılara karşı duruşu da kısmen güçlendirmiştir. Boykot yapılan üniversitelerde ÖGB’nin kampüslere kilitlediği gençlerin camlardan çıkarak boykota katılması, yine birkaç üniversitede faşist güruhların öğrencilere saldırı girişimlerinin püskürtülmesi, öğrenci gençliğin baskı ve geleceksizliğe karşı daha aktif bir özne olmak istediğini göstermektedir.
Egemenlerin Korkusu: Direnişin Genç Ruhu
Tek tek örneklerle birlikte genel olarak öğrenci gençliğin eylemlerdeki doğal önderlik konumu gün geçtikçe artmıştır. CHP’nin Saraçhane çağrıları, farklı illerde demokratik kurumlar tarafından ya da kendiliğinden örgütlenen günlük eylemler sürmektedir. Direnişi belli bir sürece yaymak, farklı hareket tarzlarıyla ilerleme sağlamak çevrelendiği geleceksizlik cenderesinde boğulan ve çıkmak isteyen gençliğin bir anlamda zorunluluğu olmaktadır. Bu zorunluluk aynı zamanda örgütlenme zeminini de yaratmaktadır. Halihazırda haksızlığa isyan etmede, var olanla yetinmemede en dinamik güç olan gençliğin böylesi süreçlerde sistemle yüzleşmesi, sistemi ve kendini sorgulaması ve politikleşmesi büyük bir hızda gerçekleşmektedir.
Öğrenci gençliğin akademik, demokratik ve ekonomik sorunlar ekseninde yaşadığı çelişkiler başlangıçta faşist AKP-MHP blokunu hedefe koymasına neden olsa da eylem sürecinde polisin yoğun engellemelerin ve saldırısına karşı direniş beraberinde CHP teşhirini gündeme getirdi. Gençlik CHP’yi de kapsayan bir genel karşı koyuşla “bütün ablukayı dağıtmak” isteyen bir yönelime girdi. Geleceksiz dayatmasına karşı gençlik bu ablukayı dağıtma iradesi gösterdiği oranda başarı sağlayacaktır. Bu irade gençliğin direniş, bu direnişi yaygınlaştırma ve büyütme eğiliminde kendini ortaya koymaktadır. Devletin korkusu ve cevabı da buna paraleldir. İlk günden beri yoğun gözaltı ve tutuklamalarla örgütlü ya da direniş içinde öne çıkan gençler hedeflenmekte ve tutuklama terörü esas olarak bu kesim üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Hapishanelerde çok genç yaşta; ama haklı öfkesi burnunda çok sayıda genç var. Egemenlerin korkusunu büyüten, saldırılarında pervasızlaşmasını getiren durum budur. Gençliğin bu eğilimini politik güce çevirecek ve daha fazla militanlaştıracak olan da devrimci iradedir. Kıvılcımın tutuşturduğu kuru bozkıra yoğunlaşmak, bu kendiliğinden hareketi faşizme karşı örgütlü bir güce çevirmenin birinci koşuludur. Bozkırın ortasında nasıl davranacağını bilmekten bahsediyorsak yöneleceğimiz kaynak da açıktır. Akla ilk gelenden öğrenmeyi yaygın bir pratiğe dönüştürelim…