Trump’la birlikte ABD emperyalizmi hem ittifaklarını hem hasımlarını ekonomik gücünü ve elindeki etkili askerî aygıtları kullanarak istediği noktaya getirmek için tutuşmuş durumda. Bu çoğunlukla açık bir saldırganlık biçiminde gerçekleşmektedir. Hem özel olarak ABD’de hem de genel olarak dünyada ekonomik krizi örten tüm perdeler parçalanırken egemenler arasındaki mücadele çok saçaklı bir şekilde devam etmektedir. Trump’ta somutlaşan bu politikalar en son gümrük duvarlarının yükseltilmesiyle gündem oldu. Özellikle mali piyasalarda yaşanan çalkantılardan sonra, katıldığı golf turnuvasında konuyla ilgili bir soruyu “ekonomi değil piyasalar çöküyor”, “bazen ilaç almanız gerekebilir” diyerek karşıladı Trump. Söz konusu mali çöküşe hazır olunduğu duygusu veren bu serinkanlı cevap ABD ekonomisinin “ciddi bir çıkış” aradığını göstermektedir. Bu yaklaşım hiç kuşkusuz neoliberal birikim modelinin derin kriziyle ilgilidir. Baş edilemez seviyedeki borçlanma krizine mevcut sınırlar içinde çözüm bulamayanlar tekeller ve devletler arasındaki rekabeti körüklemek pahasına yeni sınırlar aramaktalar. Trump, uygulanacak gümrük vergilerini duyururken asıl hedefin Çin olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bu süreçte, Amerikan siyasetinin Çin’e yönelen saldırganlığı belirgin biçimde derinleşmektedir. Söz konusu siyaset, Batı emperyalist ittifakını disipline etme ve Rusya ile göreli bir denge kurma stratejisi doğrultusunda şekillenmektedir. Ancak bu yönelim, sürekli bir gerginlik üretmekte, başlıca çelişkileri keskinleştirmekte ve kriz koşullarında çıkar çatışmalarını görünür kılmaktadır.
ABD emperyalizminin bu saldırgan yönelimi, özellikle Ukrayna ve Orta Doğu’da süregiden yeni denge arayışlarında askerî müdahale ve tahkimat biçiminde somutlaşmaktadır. Ukrayna’da savaşı sonlandırma girişimi siyasal sınırların yeniden şekillendirilmesinden ihtilaflı birçok alandaki güçlerin konumlanmasına kadar bir dizi planlamanın kaldıracı durumundadır. Ukrayna’da Rusya’ya taviz vermeye hazır ABD siyasetine karşı Rusya bu siyaseti yeterli görmüyor. ABD burada taviz verirken Orta Doğu’da İngiltere-İsrail ile birlikte Yemen, Gazze, Lübnan’da yıkıcı faaliyetlerine hız vermiş durumda. ABD son 10 günde CENTKOM’a durmaksızın askerî güç ve teçhizat yığarak, İran’ı daha açık hedef göstererek savaş tamtamlarını daha tok duyurmaktadır. Orta Doğu’nun yeniden biçimlendirilmek istendiği bir periyottayız. Bu biçimlendirmede İsrail ve Türkiye arasındaki gerginlik de etkin bir şekilde canlandırılmaktadır. Suriye’de gücü olanın emperyalizmin işlevli aparatı olacağı öngörüsüyle iki uşak arasında bir mücadele yaşanmaktadır. İsrail her fırsatta Suriye’deki hava üslerini imha ederken işgal ettiği toprakları da genişletmektedir. Mücadele Orta Asya’dan Kıbrıs’a, Akdeniz’den Kuzey Afrika’ya kadar yeni dengelere ve ilişkilere tanıklık etmektedir. Özellikle enerji geçiş yollarını, ekonomik koridorların rotasını belirlemeyi de içeren kapsamlı bir kapışma söz konusudur.
Cüretli Hareket Egemenlerİ Ürküttü
Türk hâkim sınıfları bu kapsamlı kriz ortamında tüm bölgeyi etkileyen Kürt meselesinde yönetebileceği bir koşul yaratma çabası verirken aynı zamanda egemenler arasındaki güç mücadelesi eşyanın tabiatına uygun şekilde keskinleşmektedir. Birinci meselede tüm klikler bir ortaklık yakalamaktadır. Bu ortaklığı AKP-MHP bloku CHP kliğini zayıflatmanın bir manivelasına çevirmiştir. Tüm halkı kuşatma ile boğma noktasında getiren, hem ekonomik hem siyasî hem de demokratik haklardan yoksunluğa sürükleyen AKP-MHP bloku tüm rakiplerini de politik olarak felç etme amacına demirlemiştir. Bölgesel şartların, emperyalistlerle kurduğu ilişkilerin yarattığı imkânlara yaslanarak kitleleri de yönetme becerisine olan güvenle bu blok CHP’yi kapsamlı bir kuşatma altına almıştır. Ekrem İmamoğlu’nun önce diploması iptal edilerek seçilme sınırlılığı sonra da “yolsuzluk-terör” soruşturmasıyla hapse atılma süreci örgütlenmiştir. Egemenler arasında cereyan eden bu mücadele halk kitlelerinin öfkeli ayağa kalkışıyla bambaşka bir çehreye büründürmüştür.
Çok yönlü yoksunluk yaşayan halk kitleleri ve geleceğe umutsuzlukla bakan öğrenci gençlik bu saldırıya çok sert bir karşılık vermiştir. Halkın ve özellikle öğrencilerin birikmiş öfkesi sokaklara, meydanlara ve kampüslere eylem olarak yansımıştır. AKP-MHP’nin öngöremediği bu tepki, saldırıya uğrayan CHP’nin de hiç kuşkusuz beklemediği bir düzeyde gerçekleşmiştir. Kitlelerin günlerce süren eylemi zaman içinde gerilese de, coşkunluk yaratan ilk dönemdeki beklenmedik yükseliş ivmesini kaybetse de özellikle başlatıcıları tarafından halen politik bir içerik edindirilmekte, çeşitli planlarla farklı eylem biçimleri oluşturulmakta, özellikle de boykotlarla diriliğini korumaktadır. Kitlelerin harekete geçme, mücadeleyi büyütme eğilimi henüz canlı ve güçlü. Bu eğilimi, AKP-MHP bloku polis-yargı-medya desteğini kullanarak sindirmeye ve baskılamaya çalışmaktadır. Bir yandan elindeki medya aracılığıyla eylemleri ve gerçekleşen tüketim boykotunu “terör”, “vandallık”, “vatana ihanet”, “ekonomiye saldırı” gibi bilindik argümanlarla tecrit etmeye çalışırken diğer yandan eylemlere polis copu, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalarla saldırarak kitleleri korkutma, yıldırma yoluna başvurmaktadır. Azgın ve pervasız bir kuşatmayla faşizm gemi azıya almış durumdadır. CHP ise kitlelerin ve bilhassa kontrol dışına çıkmış ve sistemden beklentisi kalmamış bir şekilde hareket eden öğrenci gençliğin radikal eğilimini törpüleyip kendi gemisinin yelkenlerini doldurma uğraşı içindedir. Kitlelerin, düzen dışı eğilimlerden arındırılmış hareketi CHP için işlevli bir mücadele aracı haline gelmiştir. Öne çıkan bir figür olarak Özgür Özel şahsında CHP kendisine yönelen bu pervasız saldırıyı öfkeli kitleleri kendine yedekleyerek kullanma çabası içindedir. “Erken Seçim, Hemen seçim”, “Adayımı Yanımda, Sandığı Önümde İsterim” “Hükümet İstifa” gibi sloganlarla önce kitlenin öfke yüklü eylemlerini mitinglere çevirmiş ve devamında “erken seçim” için imza kampanyası örgütlemiştir. Sürece dair tüm yoğunlaşmasını bu sınırlılıkta tutmuş, demokrasiyi sandıktan çıkarma yoluna gitmiştir. Kitlelerle bütünleşme çabasının bir parçası olarak, yoğun tepki çeken bazı medya organları ve bu organların şirketlerine yönelik boykot çağrıları yapılmaktadır. Ancak bu durum, mücadele eğiliminde olan kitleleri iki yönlü bir kuşatma altına sokmaktadır. Nihai amaç, sistemle halk kitleleri arasında oluşabilecek politik saflaşmayı bastırmak ve etkisizleştirmektir.
Kitlelerin Bağımsız Eylemi için Öğrenelim
Halkın giderek artan öfkesinde iki temel eğilim öne çıkmaktadır. Birincisi, egemen sınıfların yoğunlaşan faşist saldırganlığına karşı sessiz kalmama yönünde gelişen mücadele arayışıdır. Bu arayış, CHP’li ya da CHP dışı hedef ve mücadele biçimlerinde ifadesini bulmaktadır. İkinci eğilim ise faşizmin saldırılarına karşı daha radikal, sistem dışı tepkilere yönelme ve bu doğrultuda devrimci fikirlere yakınlık gösterme eğilimidir. Devrimci düşüncelere ve müdahaleye açık olma hali, dönemin karakteristik bir özelliğidir. Buna karşılık, devrimci müdahale kapasitesinin ve örgütsel yapının zayıflığı da aynı ölçüde belirleyici bir gerçekliktir. Bu iki durum arasındaki uçurum hareketin organize, bütünlüklü ve bağımsız bir karakter kazanmasını ciddi biçimde engellemektedir. Mücadeleyi şiddetli bir içerikte sürdürme isteği 1 Mayıs gündemiyle daha da güçlenecektir. Üniversitelerde de daha hareketli bir süreç örülmeye çalışılmakta, öğrenciler yoğun bir arayış içinde yol açma çabasındalar. CHP’nin kontrollü ve vadeye yayılmış planlama stratejisi, toplumsal mücadelenin yatay biçimde yayılmasını ve derinleşmesini sınırlayarak süreci kendi denetimine alma çabasının bir aracı haline gelecektir. Mücadele şimdiden öğretici deneyimler, yeni ufuklar, daha güçlü devrimci arayışlar oluşturmuştur. Devrimci güçlerin harekete geçen ve geçmek isteyen bu kesimlerle hızlı, etkili ve yaygın şekilde ilişkilenmesi, arayışlarına yanıt olacak şekilde onlardan öğrenme çabası hayati önemdedir. Tepkinin ve öfkenin yaygınlığı, demokratik istemlerin kuvveti örgütlenmeye, sorunları doğru mücadele biçimi ve araçları oluşturarak ele almaya zemin sunmaktadır. Bağımsız eylem ve örgütlenme, daha çoğunu isteme bilincini oluşturma çabası içinde kitlelerin eğilimleriyle birleşmeye odaklanalım.