Başını ABD ve İngiltere’nin çektiği emperyalist kampın Orta Doğu’yu bölgesel dizayna sürüklemesinden bu yana Siyonist barbarlığı bölgeye yayıp “şer ekseni”ni devre dışı bırakarak Filistin ve Lübnan ulusal kurtuluş mücadelelerini kıskaca alması, Suriye’de BAAS rejiminin yerine HTŞ liderliğindeki cihatçı çeteleri ikame ettirmesi gibi bir dizi gelişme meydana geldi. Orta Doğu’da kartlar yeniden karılırken tüm yerel ve küresel egemen güçler kurulacak olan yeni denkleme göre yeni politikalar belirlemekteler. İsrail’e yeni jandarmalık imkânları sağlamakla mükellef “geçici hükümet”in kanlı tarihi yok sayılarak Batılı emperyalistler tarafından demokrasiyi ilan edecek güç; Rus emperyalizmi tarafından ise “iki ülkenin yararına olacak şekilde” ilişkiye geçmek istediği güç olarak görüldüğü ortada. Öte yandan yeni denklemde Rojava’nın akıbeti tartışılmaya devam ederken emperyalistler Kürtlerle ilişkilerini tahkim etme çabası içindedirler. Rojavalı Kürtlere statü verilmesi ve hakların tanınması süreci işletilirken bu bölgesel dizayna uygun olarak emperyalistlerin anti emperyalist nitelikteki ulusal kurtuluş hareketlerinin önünü almaya çalıştıkları bilinmektedir. Bu çalışmalar yalnızca Rojava ile sınırlı değildir, emperyalistlerin bölge politikalarına engel olabilecek T. Kürdistanı’ndaki olası dalgalanmaları da bu kapsama almıştır. Bu doğrultuda Suriye’deki güçler arasında denge politikası izleyen emperyalistler, Türkiye için de benzer politikaları hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Ekim ayından bu yana sıkı pazarlıklarla örülen bir “süreç” söz konusudur. Bu sürecin karakteri emperyalistler ve uşağı TC tarafından PKK’nin “barış” adı altında tasfiye edilmesi olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda AKP-MHP faşist bloku Abdullah Öcalan’a örgütü tasfiye etmesi için çağrı yapmış ve bu çağrıdan sonra faşist klikler arasındaki çelişkiler boyutlanmıştır.
Geçtiğimiz günlerde faşist Ümit Özdağ’ın tutuklanmasıyla birlikte faşist klikler arasındaki bu çelişkiler yumağı bir kez daha ortaya serildi. Bu tutuklama muhalefette olan faşist kliklerde tepkiyle karşılandı. Tutuklanma gerekçesi “halkı kin ve nefrete sevk” olan Özdağ’ı halkın huzurunda aklamak için kolları sıvayan, başını CHP’nin çektiği muhalefet klikleri farklı argümanlar öne sürerek masumiyet karinesi yazma rolünü üstlendiler. Muhalefet kliklerine göre “hukukî değil, siyasî bir hamle” olarak değerlendirilen Özdağ’ın tutuklanmasının altında “baltalayacağım” diyerek hedef aldığı, Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı çağrıyla başlayan süreç ve buna bağlı olarak AKP-MHP faşist blokunun Erdoğan’ın başkanlık seçimlerinde yeniden adaylığını sağlayacak çoğunluğu konsolide etme çabası yatmaktadır. Kuşkusuz bu bir gerçektir ancak faşist klikler arasındaki çelişkiler bundan ibaret değildir.
Emperyalistler arasındaki çelişkilerin tüm dünyada derinleştiği bir dönemden geçerken sömürge ve yarı sömürge ülkelerdeki egemen sınıflar arasındaki çelişkilerin derinleşmesi de kaçınılmazdır. Türkiye’de de bu nesnel gerçekliğe bağlı olarak egemen sınıflar arasındaki iktidar mücadelesinin gittikçe şiddetlendiği bir tablo hâkimdir. Emperyalistlerin küresel ve bölgesel çapta izlediği politikalardan ayrı düşünemeyeceğimiz, iktidarda olan faşist kliklerle muhalefette olan faşist klikler arasında seyreden iktidar mücadelesi artık kitleler nezdinde açıkça yürütülmektedir. Bu durum, egemen sınıflar arasındaki -antagonist olmayan- çelişkilerin geri dönülmez bir noktaya geldiğinin önemli bir göstergesidir.
AKP-MHP blokunun, başını CHP’nin çektiği “muhalefete” yönelen saldırılarının devrimci-demokrat güçlere yönelik saldırılarla aynı içeriğe sahip olmadığının altını çizelim. Burada söz konusu olan iktidardaki egemen sınıfların ezilen sınıflara karşı değil, muhalefette olan egemen sınıflara karşı saldırganlığı söz konusudur. Dolayısıyla iktidarda olan egemen sınıfların ezilen sınıflara yönelik saldırganlığı kapsamlı tasfiye politikalarıyla donanmışken muhalefette olan egemen sınıflara yönelik saldırganlığını “ağza biber sürme” pratiği olarak değerlendirmek gerekir. Zira tüm klikleriyle birlikte egemen sınıfları her zaman birbirine kenetleyecek önemli bir neden vardır: ezilen sınıfların varlığı. Faşist Ü. Özdağ üzerine düşen resmî ideolojiyi yeniden üretme rolünün sınırlarını aşarak iktidar kliğinin “çözüm” dediği KUH’un tasfiyesini içeren süreci akamete uğratmak istemiştir. Böylelikle Ü. Özdağ’ın tutuklanması da iktidar kliğinin, muhalefet kliğini ağzına biber çalarak cezalandırma, dize getirme hamlesi olarak yorumlanabilir.
KİTLELERİN ALTERNATİFİ OLALIM
AKP-MHP bloku, başını CHP’nin çektiği muhalefet kliğine yönelik saldırılarını sürdürmektedir. Kitleler ise bu saldırılarla daha fazla sindirilmekte, devrimci saflardan sindirildiği ölçüde uzaklaşmakta ve yakınlaşmakta tereddüt etmektedir. Bu nedenle eskisi gibi yönetilmek istemeyen kitleler CHP’nin etrafında kümelenmektedir. Aynı şekilde Kürt Ulusal Hareketinin tasfiyesini hedefleyen “süreç” ile Kürt ulusu savunmasız ve meşru mücadelesinden yoksun bırakılmak istenmektedir. Bu bağlamda muhalefet kliği, kitleler nezdinde alternatif bir muhteva kazanmaktadır. Böylesi bir süreçte komünistlere önemli görevler düşmektedir. Bu görevler nelerdir? Faşist klikler arasındaki dalaşın günden güne büyüdüğü koşullarda çelişkiyi nirengi noktasından yakalamak ve kitle çalışmasında buna uygun politikalar belirleyerek hareket etmek!
Mevcut koşullar, derinleşen ekonomik krizle birlikte yerel ve küresel ölçekte egemenlerin politik kriz içerisinde olduğunu da defalarca ortaya koymuştur. Dolayısıyla kitlelerin devrimci saflara kazanılmasında objektif koşulların örgütlenme ihtiyacını dünden daha fazla dayattığı tartışmasızdır. Komünistler ülke, bölge ve dünya çapında egemenler arasındaki dalaşı yakından takip etmeli ve doğru analiz etmelidir. Bu bağlamda kitlelere faşizmin koyu biçimlerini temsil eden kliklerle yüzüne demokrasi maskesi takmış olan faşist kliklerden sosyal ve ulusal sorunlara dair çözüm beklentisinin altının boş olduğunu göstermeli ve faşizmin tüm tonlarına karşı mücadelede kitleleri komünist hareketin etrafında birleştirmek için olağanüstü çaba sarf etmelidirler. Komünist hareketin geçmiş dönemlerden dersler çıkararak kitlelerin alternatifi olmak için vermesi gereken çaba günümüzde çok daha önemli bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Bu çaba İbrahim yoldaşın “Bir komünist hareket için elbette iki gerici klikten birini tercih etmek söz konusu olamaz. Komünist hareket, ikisini de düşman olarak görür; ikisini de devirmek için mücadele eder; ama bunlar arasındaki mücadeleye de gözlerini yummaz; bu boğuşmadan kendi hesabına azami derecede fayda sağlamak için, bunların birbirine göre durumunu iyi tespit eder, ilk ve en şiddetli saldırılarını ona yöneltir, bu arada diğer gerici kliğin mahiyetini teşhir etmekten, onunla kendi arasındaki düşmanlık çizgisini sıkı sıkıya muhafaza etmekten de geri kalmaz.” perspektifiyle hayata geçirildiğinde gerçek amacına ulaşacaktır.