Sendikalar tarih sahnesine çıkışından bu yana işçilerin en geniş örgütlenme aracı olmuştur. Bu nedenle sürekli egemen sınıfların hedefi haline gelmiştir. Sendikaları kendi çizdikleri politikalarla sınırlamak, düzen içerisine hapsetmek, işçileri kendi ellerinde tutmak ve düzenin politikalarını benimsetmek egemenlerin sendikalar üzerindeki amaçları haline gelmiştir.
Ülkemizde de bu durum kendisini bazı sendikalar ve konfederasyonların üzerinde göstermektedir. Tamamen egemenlerden yana olan, onların savunuculuğunu yapan ya da öyle olmasa da “muhalif” gözüken ama aslında bu “muhalif”liğin bile sınırlarını egemenlerin çizdiği, siyasal taleplerden uzak sendikal anlayışlar mevcuttur.
Yaklaşan 1 Mayıs süreciyle birlikte sendikaların aldığı tutum ve kararlar bizlere bu noktada yol gösteriyor. Türk-İş 1 Mayıs’ta Hatay’da olacağını açıklarken, DİSK, KESK, TMMOB, TTB Maltepe’de olacağını açıkladı. Kuşkusuz ki Türk-İş’in Hatay “tercihinin” altında yatan hükümetin direktifi ve şovenizm belirleyicidir. Bu verilen karar bizler için şaşırtıcı değildir. Türk-İş’i kendi tarihsel gerçekliği dışında eleştirmek doğru olmayacaktır.
Türk-İş Konfederasyonu 1952 yılında ABD’nin de büyük “katkı”larıyla kurulmuştur. Amerikan sendikacılık anlayışını Türkiye’de de hakim hale getirmek isteyenler bunu Türk-İş’i kurdurarak hayata geçirmeye çalışmışlardır. Türk-İş Konfederasyonu da eksiksiz olarak sahiplerinin isteklerine kuruluşundan bugüne yanıt olmaya çalışmıştır.
2018 1 Mayıs’ını Hatay’da kutlayacağını açıklayan Türk-İş Konfederasyonu, egemenlere yine nasıl yaranacağının yollarını bulmuştur. Türk-İş, egemenlerin Efrin işgaline desteğini 1 Mayıs’ı Hatay’da kutlayarak veriyordu. OHAL’e ses çıkarmayan, asgari ücretin açlık sınırının altında olmasını umursamayan Türk-İş, işçiler için savaşın daha fazla yoksulluk ve hak gaspları olduğunu bildiği halde bunu seve seve onaylıyordu.
Türk-İş egemenlerden yana olan tavrını ilk defa sergilemiyordu elbette. 1980 Askeri Faşist Cuntası’nı destekleyen de Türk-İş Konfederasyonu’ydu. Türk-İş yönetimi bunu desteklemekle de yetinmeyip bizzat yeni faşist yönetimin de örgütleyicisi olmuştur. Askeri Faşist Cunta’nın oluşturduğu “Milli Güvenlik Konseyi” içerisinde dönemin Türk-İş Genel Sekreteri de bakan olarak görev almıştı.
Kısacası Türk-İş her dönemde düzenin baş savunucusu olmuş, sınıf sendikacılığı değil sınıf işbirlikçiliğini baz almış, 15-16 Haziran direnişinde yine hükümeti desteklemiş, işçi karşıtı yasalarla dolu 1982 Anayasası’nın savunucusu olmuştur. Ama tüm bunlara rağmen Türk-İş kendisini “partiler üstü” olarak tanımlayarak, kendi gerçekliğini çarpıtmakta, değil “partiler üstü” olmak, her dönemin hükümetinin savunucusu halindedir. Çünkü Türk-İş olmak “ilkelerine” göre zaten bunu gerektirir…
Öte yandan DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin 1 Mayıs ile ilgili Maltepe kararına da değinmek gerekir. Belirttiğimiz gibi, artık “muhalif” olmanın sınırları bile egemenler tarafından belirlenmektedir. Kendini böyle tanımlayan sendikalar bile buna yedeklenmekten, koşullara sığınmaktan kendini geri alamamaktadır. DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin binlerce üyesi olmasına rağmen, OHAL koşullarında ihraçlara, zamlara vs. karşı üyelerine bir cevap olamaması, onları yönlendirememesi, harekete geçirememesi artık kendi ideolojik gerçekliklerinin bir göstergesidir.
Eleştirdiğimiz DİSK, KESK, TMMOB’un tek başına Maltepe demesi değildir. Maltepe’yi hangi koşullar altında seçtiğidir. Maltepe dolgu alanında, getirilen flamalardan, atılan sloganlara, kortej oluşturulup oluşturulmamasına, yürüyüşün yapılıp yapılmamasına kadar her şeyi devletin belirlediği, içi boşaltılmış, sadece 1 Mayıs’ı kutlamak adı altında yapılan mitingi eleştiriyoruz. Türk-İş her ne kadar Hatay’da kutlayarak şovenizmi körüklüyorsa, DİSK, KESK, TMMOB Maltepe’de devletin çizdiği sınırlarda kutlayarak özgüvensizliği örgütlemektedir.
Her geçen gün yoğunlaşan faşizm koşullarında teslim olmanın, yedeklenmenin değil direnişin bir parçası olmalıyız. Bu sürecin bizler açısında bir çıkış gerektirdiğinin farkındayız. Biriken toplumsal öfke ve yoksulluk karşısında umutsuzluğun değil umudun örgütleyicisi olma yolunda ilerleyecek, içi boşaltılmış 1 Mayıs kutlamalarından ziyade, nitelikli ve tarihsel önemine yakışır 1 Mayıs’ın savunucusu olacağız. Bunun yolu da bu 1 Mayıs’ta da Taksim iradesinden geçmektedir.
Bir DDSB’li