Yarına sevdalı düşler toprakta saklıysa
Kökü derinden sıyrılıp güneşe bakarsa
Büyür tomurcuklar Derya olunca
Yürek rüzgâr gibi esip dağlara yayılsa
Dağların Kızıllığına bir soluk akarsa
Nefesi bilinir, Derya olunca
Umutsuzluk yoksul cana kurtuluş değilse
Suskunluğa meyil vermek düşmana umutsa
Zulme yönelmeli inanç olunca
Örsle çekiç arasında yürek dövülürse
Halka olan sevdasıyla kavgada olursa
Gerçek olur düşler Derya olunca
Bozuk düzene son vermek bir bedel isterse
Umut için cenge girmek Deryalaşmak ise
Umut yürektedir, yürek dağlarda!
Şu Dersim’in dağlarında ateş yanıyorsa
Zalimi yakan ateşle canlar yürüyorsa
Yürek özgürleşir Derya olunca
TİKKO Müzik Topluluğu
Derya Aras (Sevda) yoldaşın 4 yıllık tutsaklığı Partinin gerçekleştirmiş olduğu 8. Konferansının hemen ardından son bulmuştu. Tahliye olur olmaz hiç zaman kaybetmeden yeni yönelime uygun bir konumlanış aldı. Örgütlendiği alan İstanbul faaliyetiydi ve İstanbul Semt Komitesinin Sekreteri olarak yeni faaliyet alanında görevlerini en iyi şekilde yerine getirme çabası içerisindeydi. Bir yandan faaliyetin rutin görevlerine yoğunlaşıyor, semt faaliyetlerine önderlik ediyordu, diğer yandan o dönem ortaya çıkmış olan tasfiyeci-bozguncu hareketin yarattığı tahribatı onarmaya çalışan kolektif faaliyetin parçası oluyordu.
Örgüt çalışmasında oldukça deneyimliydi. Uzun yıllar gençlik faaliyetinde önderlik düzeyinde konumlanmış olmanın avantajlarını kullanıyor, diğer yandan yeni faaliyetin önüne çıkardığı görevler içinde yeni deneyimler ediniyordu.
Derya yoldaşla tanışmamız bu dönem olmuştu. Yeni faaliyet alanım semtlerdi ve ilk randevum onunlaydı. İlk randevumuzda bende önemli etkiler bırakmıştı. Özellikle sorunlara yaklaşımları, çözüm odaklı ve faaliyetin gelişimine yönelik ortaya koyduğu hedeflerle dolu görüşmelerimiz beni faaliyete daha fazla yoğunlaştıran etmenlerden olmuştu.
Henüz yeni görüşmeye başladığımız dönemde bir sorun yaşamıştım. Bir polis çevirmesinde yaşanan sorun nedeniyle polislerden kaçmaya çalışmıştım. Bir esnaf arkamdan bağıran polislerin “Yakalayın terörist kaçıyor” çağrısına yanıt vermiş ve bana yumruk atarak durdurmuştu. Polislerin gelmesinin ardından, kendisine teşekkür eden polislere, “Ne demek vatanî görevimizi yaptık” deyince, “Yüzüme bak beni unutma, ben devrimciyim, hesabını soracağız” dedim.
Serbest bırakıldıktan birkaç gün sonra bir randevu ulaştı bana. Randevu yerine gittiğimde karşımda Derya yoldaşı görünce çok sevinmiştim. Kısaca durumu anlattım. Bilgileri verdim. Kısa bir sessizlik olduktan sonra, “Sana vuran, yakalatan kişiyi tanır mısın?” diye sordu. O an sadece büyük bir güven olgusu kapladı içimi. “Evet tanırım” diye yanıtlayınca, çok net bir ifade ile “Yarın bir yoldaş ile görüşeceksin, onunla bir uğrayın yanına şu kişinin” dedi. Çok netti ve hiç zaman kaybetmeden bir hesap sorma ruhunu hissettirdi bana. Aynı zamanda bir güven olgusuydu bu. Yoldaşlık ilişkisi ve samimiyet. Bazı duygular pratiğe güç verir; çünkü o duyguyu yaratan pratiğin altı ideolojik netlikle doludur.
Derya yoldaşla bir süre daha ortak pratik faaliyette konumlandık. Bu süre zarfında deneyimlerini aktarma, faaliyetin sorunlarına yoğunlaşma, olumlulukları büyütme noktasında hep yön gösteren, deneyimlerini aktaran bir yerdeydi.
Sonrasında artık benimle başka bir yoldaşın görüşeceğini, onun sorumluğu altında faaliyetime devam edeceğimi söyledi. Yaklaşık 6-7 ay görüşemedik Derya yoldaşla. 18 Mayıs yaklaşırken sorumlu yoldaş bir randevum olduğunu ve Kaypakkaya yoldaşla ilgili çıkarılan PMK açıklamasının çoğaltılmış halini almam gerektiğini söyledi. Bildiri olarak semtlerde dağıtacaktık. Randevu yerine gittiğimde Derya yoldaşla karşılaşmanın mutluluğu doldu içimde. Kısa bir selamlaşmadan sonra bildirileri aldım ve hızlıca gitme planları yapıyordum. Ancak Derya yoldaş, “Dur ya, bu ne acele? Biraz dolaşalım” dedi. Bir müddet faaliyetin sorunlarına, gelişimine dair sohbet ederek yürüdük. Sonra ayrılma zamanına yakın, “Parti gerillaya katılım çağrısı yapıyor, faaliyet yürüttüğünüz alanlarda katılım için çalışma yürütmeniz lazım. Gitmek isteyen varsa bir ay içinde bilgilendirirsiniz.” dedi. Heyecanlanmıştım. İçimden “Ben giderim” demek geldi, ama bir an o dönemin koşulları içinde göndermeyeceklerini düşünerek vazgeçtim. Katılım çalışmasına dair biraz daha sohbet ettikten sonra, biraz şaka-biraz gerçek “Sen katılmak ister misin diye soranımız yok” dedim. “Hadi görevlerinin başına” diye yine net bir vurguyla vedalaştı benimle.
Bu yanıta rağmen talebimi önemsemiş ve yoldaşlarla da görüştükten sonra, nihayet yıllardır istediğim “gerilla olma hayalimi gerçeğe dönüştüren” kararı açıklamıştı bir süre sonra. Son randevum yine kendisiyleydi.
Gerillaya katılımımın ikinci yılında, yeni katılımlar olmuştu. Çeşitli aksamalardan sonra geleceğini bildiğim Derya yoldaş da gelen grubun içindeydi. Aliboğazı-Bozan tepelerinde gelen grubu karşılamıştık. Yürüyüş kolunda arka arkayaydık. Yoldaşlar bana zimmetlemişlerdi Derya yoldaşı. Gerilladaki adı artık Sevda’ydı. Uzun yıllar gençlik alanında birlikte faaliyet yürüttüğü Mehtap Kara yoldaşın kod adını almak istemişti. Bozan’ın dik ve zorlu patikası, Kinzir yolculuğunun ardından ikinci sınanma yeri oluyordu gerillalar için. Hemen tüm yoldaşların zorlandığı bir güzergahtı. Uzun bir yolculuğun ardından bir de Bozan patikasını inmek zorunda kalıyorduk. Sevda yoldaşla yürüyüş kolunda ilerlerken sürekli dinlenme ihtiyacı hissediyordu. Bir ara dönüp “Hayrola yoldaş, yoruldun mu” diye sordum gülerek. “Yok yoldaş biraz bacaklarım ağrıyor ondan zorlanıyorum” diye yanıtlamıştı.
Bu zorlanmanın her yeni gerillanın yaşadığı diz ağrılarına yordum. Yürüyüş tamamlanmış ve noktamıza gelmiştik. Birkaç gün sonra Sefagül (Eylem) yoldaştan, Sevda yoldaşın bacak ağrısının yeni gerillalarla aynı düzeyde olmadığını öğrendim. Yoldaşta ileri düzeyde iltihaplı bacak romatizması varmış. Gerillanın yürüyüş temposu, ritmi ve zorunluluğu hesaba katıldığında hiç de yabana atılacak bir hastalık değildi; ama o bunları bilerek devrimci iradesiyle, inancıyla ve bilinciyle bu zorluğun üstesinden geleceğine inanarak gelmişti gerillaya.
İki yıllık gerilla yaşamı boyunca bu dezavantajının yarattığı boşluğu bir komüniste yaraşır şekilde doldurmayı bildi. Koşulların dayattığı emek yoğunluklu çalışmalardan komutanlık tarafından planlı bir şekilde geri tutulmaya çalışılsa da o, hastalığına rağmen yapabilecekleri konusunda kendisini zorluyordu. Teorik-politik olarak donanımlı, ideolojik olarak sağlam karakteriyle çoğu zaman emek yoğunluklu görevlerde yaşadığı boşluğu bu alanda katkılarıyla doldurmaya çalışıyordu. Sevda yoldaş hastalığının bünyesini esir almasına müsaade etmiyor, inanç ve bilinciyle bünyenin hasarını tedavi ediyordu. Katıldığı ilk yıl kış kampında iki komisyonda birlikte görev almıştık. Kültür Sanat ve Pano Komisyonu. Her iki komisyonun kış kampında verimli bir şekilde yürümesi, kamp çalışmalarına katkı sunması amacıyla bilgi birikim ve deneyimiyle yoğunlaşıyor, rutinleşmiş faaliyette yeni olanı bulmaya çalışıyordu. Yazılar yazıyor, eğitim çalışmalarının canlı katılımcısı oluyordu.
Sevda yoldaşın gerilla yaşamı kısa sürdü. Ama uzun örgütlü devrimci yaşamı boyunca nice pratiğin altında imzası olan, sayısız genç yüreği örgütleyen, gençlik faaliyetinde önderleşerek en zorlu süreçleri göğüsleyen bir yaşamın deneyimini miras bırakarak ayrıldı aramızdan. 2 Şubat 2011’de Dersim Aliboğazı’nda yaşanan göçükte Sevda yoldaş ile birlikte beş kızıl karanfilimizi; Sefagül Kesgin (Eylem), Nurşen Arslan (Emel), Gülizar Özkan (Özlem) ve Fatma Acar (Dilek) ölümsüzlüğe uğurladık. Devrime, Partiye ve mücadeleye katacak çok şeyleri vardı beş yoldaşın da ama onlar görevlerini bize devrederek ölümsüzleşti. Bu her şeyden önce beş kızıl karanfilimizin, onlardan önce ve sonra ölümsüzleşenlerimizin bıraktığı görevi kuşanma ve devrimi büyütme görevidir. Derya yoldaş, küçük yaşlarında başlayan adım adım militanlaşan devrimci yaşamı boyunca böyle davrandı. Sıra bizde….
Bir yoldaşı…