Türkiye’de gündem her dönem yoğun ve her dönem meselelerin iç içe geçtiği ve içinden çıkılmaz hâl aldığı durumları yaşıyoruz.
Faşist TC devletinin her yönüyle saldırılarını yoğunlaştırdığı günümüz koşullarında, özellikle Kürt Ulusal Hareketi cephesinden gelen peş peşe açıklamalar, birçok kesimin “ne oluyor?” sorusunu sormasına neden oldu.
Devletin HDP’ye ve ulusal hareketin tüm kazanımlarına dönük saldırıları pervasızca sürerken, HDP’den “müzakere”, “çözüm süreci MHP’nin baskısıyla bitirildi” vs. görüşleri kamuoyuna deklare edilmeye başlandı.
Hatip Dicle’den, Erol Katırcıoğlu’ndan bu açıklamalar gelirken “Biz dün neredeysek bugün de aynı yerdeyiz” diyen Tayyip Erdoğan’ın “beklentileri” boşa düşüren, kendi içinde tutarlı, güncel politikasıyla uyumlu bu açıklaması Diyarbakır’ın orta yerinden geldi.
HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, Gülen Cemaatine yakınlığıyla bilinen Kronos Haber sitesine açıklamalarda bulundu. Röportajın başından sonuna kendisiyle çelişen açıklamalarda bulunan Katırcıoğlu, tam da girişte bahsini ettiğimiz kafa karışıklığıyla ya da “dervişin fikri neyse zikri odur” sözünü doğrulayan yaklaşımlarını ifade etmiş, neredeyse AKP ve Tayyip Erdoğan’ı masum gösterecek ifadeler kullanmıştır.
Katırcıoğlu Erdoğan-Biden görüşmesinden sonra, Biden’ın Erdoğan’a “Demokrasiye yönelik adımlar atarsanız size destek veririz” dediğine dair duyumlar aldıklarını belirtip AKP ile yeniden bir “çözüm süreci” başlatılırsa HDP olarak iktidarla uzlaşabileceklerini söylüyor. Yetmiyor, HDP İzmir il binasına yapılan saldırıyla da AKP’ye “Sakın demokratik bir yola doğru evrilme, burada dur” denilmiş olduğunu söylüyor.
Röportajın ilerleyen bölümlerinde aslında Tayyip Erdoğan’ın demokratikleşmeye çalıştığını ama buna müsaade edilmediğini ima ediyor Katırcıoğlu. HDP eski eş başkanları ve milletvekillerini, belediye başkanlarını, parti çalışanlarını, üyeleri binlerce kişiyi gerekçesiz, sudan sebeplerle tutuklatan, milletvekilliklerini düşüren, onlarca HDP’li belediyeye kayyum atayan, gerillaya yönelik imha operasyonları düzenleyen, Kürtlerin kanını içmeye yeminli, faşizmin dümenindeki AKP ve onun başkanı Tayyip Erdoğan değilmiş gibi, olay ve olguları bütünden koparan, her dönem iktidar erkinin devletin bekasını esas alarak tüm pislikleri “derin devlet“ denilen yapay bir güce yükleyerek sistemi aklayan yaklaşıma benzer bir açıklama yapıyor Katırcıoğlu.
Şaşırıyor muyuz? Aslında Katırcıoğlu’nun “yetmez ama evet“çi olduğunu düşündüğümüzde, dün demokratikleşme ışığı görüp desteklediği Tayyip Erdoğan ve hükümetini, bugün “demokratikleşmek istiyor ama engelleniyor“ şeklinde savunması, yetmediğini bildiği halde umudu fakire çok görmeyen bir iyimserlikle evetlemeye devam ediyor.
“Hatta söylemekten hiçbir sakınca görmüyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni bir itiraz hareketi olarak yani ceberut bir devlet yapısına karşı bir itiraz hareketi olarak desteklemiş insanlardan biriyim…” diyerek de fikriyle zikrini bütünleştiren son noktayı koyuyor aslında.
Katırcıoğlu’nun bu “iyimser” yaklaşımına rağmen, Tayyip Erdoğan 9 Temmuz günü Diyarbakır’a gitti. Burada yaptığı konuşmada yine HDP’yi hedef tahtasına oturtarak tüm yaşananların sorumlusu olarak gösterdi. “Şimdi bir geriye dönüp, 20 yıllık muhasebeyi yapalım… Biz Diyarbakır’da 2005 yılında size ne demişsek dün de oradaydık, bugün de aynı yerdeyiz, yarın da aynı yerde olacağız” diyen Erdoğan, aslında kendi içinde tutarlı bir çizgiye sahip olduklarını, tek bayrak, tek millet, tek devlet politikalarını başarılı bir şekilde hayata geçirdiklerini, bundan sonra da aynı yolda kararlıca yürüyeceklerini özetliyor bu cümleleriyle.
HDP muhtemelen bu yaklaşımı kendi içinde değerlendirecektir. Liberal solcuların HDP içindeki etkisini düşündüğümüzde, Katırcıoğlu’nun yalnız olmadığını, bunun gibi düşünen başka bir kesimin daha olduğunu söylemek abartı olmaz sanırız. Faşist sistemin azgınca saldırılarına gözünü kapayan bu anlayış ve yaklaşım, çözümü yanlış yerlerde aramaya devam edecektir.
ABD emperyalizmi Ortadoğu başta olmak üzere, dünyanın birçok yerinde katliamlara, işgallere yol açmış haydut bir devlettir. Kürt Ulusal Hareketi’nin kıskaca alınmaya çalışıldığı bir dönemde, bazı güçlerle görüşmeler yapması, destek istemesi kendi içinde bir yere oturtulabilir, anlaşılır bir durumken sorunların yaratıcısı baş aktörlerden olan bu emperyalist devletten çözüm beklemek, dümeni başka limanlara kırmanın göstergesi olabilir ancak.
Ulusal hareketin araya mesafe koyması, uzak durması gereken kesimlerin komünistler, devrimciler değil emperyalist haydutlar olması gerektiği unutulmamalıdır. Bu unutulmadan, yüzler devrimcilere, komünistlere çevrilmelidir. Kürt ulusunun kurtuluşu, kendi kaderini tayin etme mücadelesiyle mümkün olacaktır. Bunu verecek olan ise ne faşist TC devletidir ne de emperyalist ABD devletidir. Kararlı, cüretli, ısrarlı mücadele çözümün tek adresidir.