Orta Doğu ateşkesler sonrası yeni bir siyasî ve askerî tufana hazırlanıyor. Donald Trump’ın bölgeye müdahalesi ve Siyonist İsrail ile olan yakın iş birliği, bölgedeki dengeleri halklar aleyhine alt üst etmeye devam ediyor. Trump “Aksa Tufanı”nın “İsrail Tufanı”na dönüşmesi için küstahça açıklamalar yapıyor. Gazze halkının kararlılıkla sürdürdüğü direnişi hiçe sayarak, tarihsel Filistin topraklarındaki yüzyılı aşan mücadeleyi küçümseyerek Siyonizm’e sınırsız destek sunmaya devam ediyor. Siyonist Netanyahu “Filistin devleti istiyorlarsa Suudi Arabistan’da kurabilirler” diyor. Gazze halkı bu planlara en güçlü yanıtı Aksa Tufanı ile vermiş olsa da ardından gerçekleşen açıklamalarda net biçimde ortaya koymuştur ki Gazze satılık değildir. Trump, onun peşinden gidenler ve tüm iş birlikçileri dünya tarihindeki sömürgecilerin tarihini paylaşacak, tarihin çöplüğüne gideceklerdir.
Netanyahu’nun Trump’ın desteğiyle Gazze’de Hamas’ı yenilgiye uğratmak, esirleri askerî operasyon ile kurtarmak ve İran ile mücadele etmek gibi hedeflerini hayata geçirmeye çalıştığını biliyoruz. Netanyahu, 4 Şubat’ta Trump ile yaptığı görüşmede iki ülke arasındaki uyumsuzlukları gidererek bölgede etkiyi artırmayı hedeflediklerini açıkladı. Netanyahu’nun sonraki adımları ise Gazze’yi Filistinlilerden arındırılmış bir bölge haline getirmek ve Suriye’yi İsrail’i tanımaya zorlamak şeklinde öngörülebilir. Ancak Trump, Netanyahu’nun aksine ateşkesi korumak ve Suudi Arabistan’ı Abraham Anlaşmalarına dahil etmek gibi daha geniş bir hedefi kovalıyor. Tabii ki Trump’ın Filistinlilerin Gazze’den sürülmesi planına destek vermesi şaşırılacak bir durum değil. Özellikle Ürdün ve Mısır üzerinde Filistinlilerin ülkelere kabul edilmesi yönündeki baskılar artıyor. Trump’ın Ürdün Kralı Abdullah’ı tahtından etmeyi dahi göze aldığı iddiaları bölgedeki gerilimi daha da artırıyor. Şimdiye dek sık sık tartışmış olsak da Abraham Anlaşmalarına kısaca değinmek gerekmektedir. İlk Trump döneminde ortaya atılan bu anlaşma sonrasında askıya alınsa da şimdi yeniden gündemde. İşgal altındaki Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapmayı hedefleyen anlaşma, Filistinlilerin yerinden edilmesinin önünü açarken yerinden edilmiş Filistinlilerin geri dönüş hakkını ellerinden alıyor. Yeni iktidar sürecinde Orta Doğu’daki fırsatlardan mümkün olduğunca fazla yararlanmaya odaklanacak olan ABD’nin bölgesel rekabetin yol açabileceği maliyetleri uzaktan dengeleyerek kontrol altına almaya çalışacağı öngörülmelidir ki “takım elbiseli Colani profili” Abraham’ın yeni sürecinin ilk adımıdır.
İşgal Devletinin Stratejik Hedefleri
Üç aşamada tamamlanması hedeflenen ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının beş kademesi tamamlandı ancak İsrail’in ikinci aşamada savaşa dönme ihtimali yüksek. Kuzey Gazze şeridinde yerinden edilen Filistinlilerin geri dönüşünün geciktirilmesi, sivillerin topçu ateşi ve tüfekle hedef alınması, işgal ordusunun Gazze genelince çok sayıda ölüme neden olması; çadır, karavan, yakıt ve moloz kaldırma, cesetlerin çıkarılması için gerekli olan ağır makineler gibi temel malzemelerin girişinin hâlâ engellenmesi ve hastaneler ve sağlık sektöründe kritik olan tıbbî malzemelerin teslimatlarının geciktirilmesi gibi yüzlerce pratikle anlaşmayı ihlal etti ve etmeye devam ediyor. Hamas tüm bu ihlalleri belgeleyip düzenli olarak arabuluculara bildirse de ihlallerin devam ettiğini ifade ederek 15 Şubat’ta gerçekleşmesi planlanan esir takasını bir sonraki açıklamaya kadar askıya aldı.
Bugün gösteriyor ki işgalci yukarıda belirtilen stratejik hedeflerine ulaşamamıştır. Gazzeliler büyük bir dirençle Direnişi sahipleniyor, çelikten bir irade ile tarihsel haklarına ve kurtuluş mücadelesine sarılıyor. Onlarca yıllık tutsaklığın ardından özgürleşen Filistinliler özgürlüklerinin ilk anlarında direnişi selamlarken demir parmaklıklar ardındaki tutsakların morallarinin hâlâ çok yüksek olduğunu ifade ediyor ve umudu büyütme çağrısında bulunuyor: “Hayal edenler, tarihi şekillendirenlerdir. Umutsuzlukla mücadele edin!” İzzeddin el-Kassam Tugayları, gerçekleştirilen Özgürlük Tufanı esir takasının beşinci aşamasında esirlerin teslim edileceği platform üzerine astığı pankartla meydan okumaya devam ediyor: “Tufan biziz. Biz savaşın ertesi günüyüz.”
İsrail’in en büyük hedeflerinden biri Gazze’yi kalıcı olarak işgal etmek, insansızlaştırmak ve Filistinlileri sürgün etmekti ki işgal devletinin İstihbarat Bakanlığının hazırladığı bir rapora göre nihai çözümün sürgün olduğu açıkça ifade edilmektedir. Ancak kuzey ve güney Gazze’yi ayıran altı kilometrelik Netzarim Koridoru, İsrail tarafından 16 aylık süren savaş sırasında askerî bölge olarak kullanılırken son günlerde civarda hiçbir asker görülmedi. Binlerce Filistinli onlarca kontrol noktasından geçe geçe, 15 saati geçen bekleme sürelerini aşa aşa yerinden edildikleri topraklarına dönmeye başladı.
Bölgesel Dizayn Operasyonu: Lübnan
ABD, emperyalizmin ileri karakolu İsrail ile iş birliği içerisinde bölgede yeni bir siyasî harita oluşturmak için çalışmaya devam ediyor. Lübnan’da Hizbullah’ın silahsızlandırılması ve direniş ekseninin zayıflatılması da öncelikli hedefler arasında. Ayrıca Suudi Arabistan’ı Abraham Anlaşmalarına dahil ederken Lübnan’ı da bu sürece entegre etmek Trump’ın bölgesel stratejisinin bir parçası. Öte yandan Lübnan’da hükümet kurma krizi iç siyasî karmaşalar nedeniyle tıkanıyor ve ayrıca İsrail halk kitlelerini yanıltarak ve ABD yönetimine baskı yaparak Lübnan’ın güneyindeki tek bir gün durmadan devam eden ihlallerini meşrulaştırmaya çalışıyor. İsrail’in, ABD’den 60 günlük çekilme süresini belirsiz bir süre için uzatmayı resmen talep ettiği açıklandı. Bu durum İsrail’e ateşkes anlaşmasını ihlal etmeye devam etmesi için daha fazla zaman kazandırma amacını taşırken Lübnan halkının diri diri yakılması, insanlık dışı zulme maruz bırakılmasını hedeflese de gündemde seçim rüzgârı da varlığını sürdürüyor. ABD Lübnan’da Hizbullah’ın siyasî ve askerî varlığını sona erdirmeyi hedefliyor. Bu amaçla da ABD Orta Doğu Özel Temsilcisi Vekili Morgan Ortagus, Beyrut’a giderek açık mesajlar verdi. Hizbullah’ın siyasetten tasfiye edilmesi sürecine ABD’nin dahil olduğunu ve bu konuda endişe duyulmaması gerektiğini belirtti. ABD, Lübnan hükümetine Hizbullah’ın yeni hükümette yer almaması yönünde baskı yapıyor ancak Hizbullah aralarında çalışma ve sağlık bakanlıklarının da olduğu 5 bakanlıkla yeni hükümette yerini aldı. Öte yandan Hizbullah’ın Lübnan içindeki sorunu, İsrail’den daha büyük hal de alıyor. Lübnan halkı ateşkesi çiğneyen Siyonist işgalcilere karşı direniyor, Lübnan ordusu halkın arkasından gelip kurtarılan topraklara konuşlanıyor. Cumhurbaşkanı ABD’ye selam duruyor, Başbakan ateşkesi esneterek 18 Şubat’a kadar İsraillilere kalma izni veriyor ve esas olarak Hizbullah’ın silah bırakması isteniyor! Bu bakanlıklar ise muhtemelen bu yönde gelişti ancak Hizbullah’ın silah bırakmasının mümkün olmayacağını biliyoruz çünkü öncelikli olarak halkın hatta Şiilerin bu yönde tepki geliştireceğine inanıyoruz. Lübnan halkı bir yandan HTŞ diğer yandan Siyonizm’den sınırlarını korumak için savaşırken silah bırakmak mümkün değil ve hele ki bu yeni hükümetin de pek uzun süreceği beklenmemelidir. Çünkü Lübnan emperyalizme karşı Orta Doğu’da rengini en çok ve çabuk belli eden ülkelerden biridir; çünkü bağrında direnişçi, gözü pek mücadelecileri barındırır.
Geri dönüp baktığımızda Orta Doğu’da yaşanan bu gelişmeler bölgenin geleceği açısından büyük belirsizlikler barındırıyor. Trump ve Netanyahu’nun bölgedeki saldırıları Filistin halkının geleceğini tehdit ederken ateşkes anlaşmalarının sürdürülebilirliği de sorgulanıyor. İsrail’in savaşa dönme ihtimali ve Filistin’in ulusal kurtuluş mücadelesi karşısında Mısır, Ürdün, Yemen, İran ve diğer bölgesel aktörlerin tutumu önemlidir. Ancak Trump’ın bölgeye yönelik müdahaleleri ve Netanyahu’nun pervasızlıkları Orta Doğu’da yeni bir tufanın kapıda olduğunu gösteriyor. Bu süreçten nasıl etkilenileceği ve bölgenin geleceğinin nasıl şekilleneceği ise yalnızca Orta Doğu halklarının saldırılar karşısında geliştirdiği refleks ve ördükleri direniş ağına göre şekil alacaktır.