Yeni Demokrasi Emekçilerine,
Yayın anlayışımızın okuduğum kadarıyla kesinlikle yanında olduğumu belirtmeliyim. Bu sonucu ilk başta söyleme gereği duyuyorum. Çünkü ben de “biz” in bir parçasıyım. Onun kolu, ayağı, onu düşündüren, hareket ettiren bir hücresiyim. Her sayfa, her yazı, her satır, kurulan her cümleler beni/bizi doyursa bile, kitlelere hitap eden, onlarla bir olma, omuz omuza, yan yana durabilmek için, her geçen an, bir öncekine göre daha da gelişen, daha da verimli olan bir yayın olmak durumundayız. Bir saat öncesinden, bir gün öncesinden, bir yıl öncesinden daha iyi olmak zorundayız. Gelişimin yasası gereği, kitlelere devrim fikrini her an taze taze, fırından yeni çıkmış gibi sürekli taşıyabilmek için, bu olmazsa olmazdır. Sürekli değerlendirmeler yapmayı sorumluluğumuz bilmeli, önceki yıla göre, başkalarına göre kıyaslamalar yapmaktan çok, “dünden ne kadar ilerideyiz, yarına ne kadar yakınız” anlayışıyla sorgulayarak bu günü değerlendirmeliyiz. Evet bizi hedefe kilitleyen sloganımız, yaşam tarzımız, adımlarımız hep bu şekilde olmalı. Bu da bizi “tarihten gelen geleceğe yürüyen” kitleler olma yolunda, her gün, her an daha da yoğunlaşan, çoğalan ve geleceği kurmaya işte o zaman hazır hale gelen, tozu dumana katan, bozkuru tutuşturabilme gücüne nihayet erişebilen kocaman bir yangına çevirecek. İnanıyorum, inanıyorum, inanıyorum.
Nasıl bir yayın faliyeti sorusunun doğru cevaplanması, yayının neden çıkması gerektiği, olmazsa olur mu.. türünden soruların da doğru kavrandığının göstergesi olacaktır. Evet neden bir yayın? Nasıl bir yayın? Bizler bir araya gelmiş, sadece “muhalif” anlayışa ya da “özgür” olmayı karar kılmış bir yayın çizgisi mi olacağız gerçekten.
“Muhalif” ya da “özgür” yayın olmanın, bu günkü şartlarda ne olduğu, nereye denk düştüğü çok önemli kesinlikle. Ülkemizin, yakınımız olan coğrafyaların, hatta dünyanın başına çöreklenen karabulutların, bizi karanlıklara, uzun zamanlı kışlara mahkum edeceğini göre göre, artık güneşin yüzüne hasret kalacağımızı, baharları, yazları göremeyeceğimizi, bir çiçeğin kokusunu unutacağımızı/unutturulacağını bile bile, sadece ve sadece “muhalif” olmayı, “özgür” bir yayın olmayı ben ahlaklı bulmuyorum. Bunun adı en yumuşatılmış haliyle “tarafsızlık”, “bağımsızlık”tır. Bugün, bu kavramlara yakışan şekilde tavır almanın, ona göre şekillenmenin, bizi bekleyen karanlıklara, kışlara karşı koyamamanın adı olduğunu da biliyorum, yazılarda da bunun farkındalığından bahsediliyor, ki işte can alıcı nokta, asıl cevaplanması gereken soru, bana göre. Biz, artık karanlıklarla baş edemeyecek durumda olduklarını, kışlara göğüs geremeyeceklerini fark eden ve bu yüzden reformizme demir atmış “hayatta kalmayı başaranlar” mı olacağız, yoksa cesurca bir taraf olduğumuzu, gücümüzün sınırlarını sürekli zorlayarak en yüksek sesle haykıracak mıyız? Sadece taraf olduğumuzu söylemek yetmez, ona göre yaşamakta gerekir. “Filozoflar” gibi sadece yorumlayacak mıyız, yoksa “değiştirici” bir güç olabilmek için sürekli hayatın içinde, emekle yoğrulan bir güç mü olacağız. Rutinin bir parçası mı olacağız, yoksa değişimi başlatan bireyler topluluğu, bir arada hareket eden bir anlayış, çizgi, idelojik bir yaklaşım mı sergileyeceğiz. Değişeceğiz ve değiştireceğiz. Biz bunu istiyor muyuz? Evet kesinlikle!
Bu vesileyle, “Yeni Demokrasi” gazetemizin, sesimizin-soluğumuzun, yayın hayatına başlamasına, “hoş geldiniz” diyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
İyi ki varız!
Sevgi ve Saygılarımla
Almanya Duisburg’tan Yeni Demokrasi Okuru
30.01.2018