Her sınıf kendi ideolojisi üzerinde yükselirken politik yapılanmasını da buna göre kurmaktadır. Bu, toplumsal yapılanmaya yön veren iktidarın kendisidir. Egemen sınıfların iktidarlarını kurmak ve devamlılığını sağlamakta din her daim önemli bir araç olmuştur. Gerek feodal toplumda, gerekse de kapitalizmde bunu aleni biçimde görmek mümkün. Yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde, egemen sınıflar açısından din, ayrı bir yer arz ediyor. Yoğun sömürü, yoksulluk, açlık ve sefalet içindeki yaşam, din kisvesiyle topluma kabul ettiriliyor. Başka bir ifadeyle, egemen sınıflar din bezirganlığı yapmaktan geri durmuyor. Söz konusu kendi çıkarları olduğunda her yolu mübah görüyorlar. Din halkın safi inancı olmaktan çıkıp egemenlerin dini olarak, egemen sınıfların çıkarlarına toplumun tüm üyelerini ideolojik ve politik olarak şekillendirmenin aracı haline getirilmektedir. Son yirmi yıllık AKP hükümetleri dönemine bakıldığında bu nesnel durum daha net görülmektedir.
Egemen sınıflar, kendi ideolojisi ekseninde toplumsal yaşamı şekillendirirken, devlet erkini etkin biçimde kullanır. Devlet eliyle, toplumda inanca dayalı baskı, tahakküm oluşturulur. Din, kendi istemlerini “Allah’ın buyruğu” olarak göstermenin bir aracı olur. İnanç sömürüsüyle toplumun kapitalist sistemin dışına çıkması engellenir. Bunu yapabilmek için egemen sınıflar “din adamları” yetiştirir. Bu “din adamlarının” görevi, toplumu egemen sınıfların tahakkümü altında yaşamaya razı etmektir.
TC’nin kuruluşunda da din, ulusal kimliğin oluşturulması açısından etkin olarak kullanılmıştır. Bu kapsamda din önce “laiklik” adı altında devlet denetimine alınmıştır. Bizzat M. Kemal’in “emriyle” Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. O günden bugüne Diyanet toplumu şekillendirmenin, sisteme tabi kalmanın bir aracı olarak kullanılmıştır. Osmanlı dönemindeki, şeyhülislam, molla ve ulemanın yerini müftü ve imamlar alırken değişmeyen şey dinin toplum üzerindeki baskı aracı olarak kullanılmasıdır. Devlet hakimiyetini -otoritesini devamlılığını sağlarken “din adamları” üzerine düşen görevi yapmıştır. Bugün, AKP iktidarının Diyanet, cemaatler, tarikatlar, “vakıflar”, “dernekler” toplumsal yaşama müdahale eden dini araçları olmuştur. Dönemler değişse de uygulamalar ya da dinin, egemenlerin dini olarak misyonu aynı kalmaktadır.
Hakim sınıf klikleri, dini kendi çıkarları içinde kullanmaktan geri durmazlar. “Laikliği” savunanlarla “muhafazakar” olanların ortaklaştığı yer dini kendi çıkarları için, iktidar olmak için kullanmalarıdır. AKP’nin muhafazakar yaşamı, toplumda egemen kılmak istemesi ve bu amaçla cemaat, dernek, vakıf gibi kendisine yakın oluşumları desteklemesi boşuna değildir. CHP kliğinin, AKP’nin muhafazakar kimliğini öne çıkarması iktidar kavgasının bir boyutudur.
AKP öncesi dönemde, bugün “laikliği” öne çıkaran hakim kliğin iktidar olduğu dönemde, devlet eliyle-izniyle dernek, vakıf, cemaat gibi dini oluşumlara izin veriliyordu. “Laik Cumhutiyet” olarak bir kimlik tanımı yapan TC devleti, dini bu sınırlar içinde, toplumu laik düzene göre şekillendirmek için kullanıyordu. Kurulan bu dini oluşumlar (ki bunlar Sünni/Hanefi mezhebini esas alan oluşumlardır) iktidar olan hakim kliğin politikaları çerçevesinde işlev görüyordu. AKP döneminde ise değişen tek şey, laiklik sınırının gevşetilmesidir. AKP, vakıflar (Ensar, Türgev vs.) cemaatler (İsmailağa gibi), tarikatlar (Süleymancılar, Menzilciler vs.) üzerinden toplumu kendi ideolojisi etrafında şekillendirmek ve güçlü bir kitle tabanı yaratmak için dini kullanmıştır, kullanmaya da devam etmektedir. Özellikle yoksul kesime bu dini oluşumlar aracılığı ile gitmekte, bir taban yaratmaktadır. Her sıkıştığında İsmailağa cemaatine gitmesi, Menzilcilere kaşık sallaması, Süleymancılarla secdeye durması boşuna değildir. AKP’nin kadrolarının şu veya bu şekilde bu dini oluşumlarla ilişkilenişleri söz konusudur.
Meselenin bir diğer yönüyse AKP’nin bu alanı rantın ve yolsuzluğun bir aracı haline getirerek milyar dolarları, yoksul halkın alın terini cebe indirmek için kullanmasıdır. “Yardım” dernekleri, vakıflar vb.leri birer aile şirketine dönüşmüştür. Kurulan vakıf, dernek vs.lerin hemen her birinde AKP’li kadroların kendileri veya aileleri yönetici konumundadır. Bunların başında, oğul Bilal Erdoğan’ın başkanı olduğu okçulukla nam salan TÜRGEV gelmektedir. Bu oluşumlar-kurumlar, AKP’li belediyelerin verdiği “desteklerle” uluslararası camiaya kadar adını duyurabilmektedir. Bunun bir diğer anlamı yolsuzluğun ve rantın boyutudur. Belediyeler üzerinden bu oluşumlara bina, arsa, para gibi “hibe” edilenin haddi hesabı yoktur. Bu yolsuzluk kervanına Kızılay da dahil olmuştur. Ensar Vakfı’na 8 milyar dolar aktarılmıştır.
Türkiye’de en büyük bağışlar AKP cenahının yurtlarına yapılmaktadır. Paralar, vakıf ve dernekler üzerinden yurtdışına çıkarılmaktadır. Dini duygular sömürülerek toplanan bu paralarla birileri zengin olmakta, pırlantalı düğünler yapmaktadır. Bütçeden en çok Diyanet’e pay ayrılması dönen rantın göstergesi olmaktadır. Bu paranın nereye gittiği ise hiç sorgulatılmamaktadır. Zira söz konusu olan dini bir kurumdur! Sorgulanmamaktadır! “Kader’in önüne geçilmez”, “Allah öbür dünyada bunun hesabını sorar”, “Yetim hakkı yenmez” inancı din bezirganlarınca rant için son sınırına kadar kullanılmaktadır. Başka bir ifadeyle, dinin onlara yarattığı kalkanla, açıktan gani gani götürmektedirler. Harun gelenler kanun gitmektedir. Yetim hakkından dem vurup dini bir araç olarak kullananlar, halkı sefalete, yoksulluğa mahkum edenlerdir. Halkın sefaleti üzerinden birçok cemaat holdingleşmiştir. Ezilen halkın dini duyguları inançları iliğine kadar sömürülmektedir.
AKP iktidarı süresince, dinin egemenlerin elinde iktidara giden yol ve iktidar aracı olduğu bir kez daha açıktan görülmüştür. Tarihler boyu dinin işlevi, misyonu hep böyle olmuştur. İktidarlar değişse de dinin işlevi-misyonu değişmemiştir. AKP gibi muhafazakar kimliğe sahip iktidarlar için din, kitlesel taban ve güç için Allah’ın bir lütfudur! Aynı zamanda, din, ezilen halklar üzerindeki sömürünün baskının, hasır altı edilmesinin en etkin aracıdır. Din, Ensar Vakfı’nda olduğu gibi yolsuzluğun, rantın üstünün örtülmesinin bir aracı olmuştur. Din, egemenlerin dini, halkı kandıran, egemen sınıfın çıkarına göre şekillendiren, toplumsal yaşama müdahale eden ideolojik ve politik baskı aracıdır. Halkın dini inancıyla uzaktan-yakından alakası yoktur. AKP’nin din bezirganlığının sınıfsal özü burada saklıdır.
Bir Yeni Demokrasi Okuru