2025 yılı devlet tarafından “Aile Yılı” ilan edildi. Bunu da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan duyurdu. Bütün burjuva-feodal basın allayıp pullayarak verdi bu “müjdeli haberi.” Aile kurumunun önemi ve korunmasının gerekli olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı, doğurganlığın düştüğünü ve bunun Türkiye açısından varoluşsal bir tehdit olduğunu söyledi. Zaten yıllardır her kürsüye çıktığında üç çocuk vurgusunu tekrarlamadan kürsüden inmiyordu. Hal böyleyken 2025 yılını da Aile Yılı ilan ediverdi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonun “aile yapısının korunması, güçlendirilmesi ve gelecek nesillere sağlam bir miras olarak aktarılması için” kapsamlı çalışmalar yürüteceği de belirtildi.
Gençlerin bir aile oluşturması için de kolaylıklar sağlanacağı ifade edilerek 18-28 yaş arası gençler evlenir, “kutsal” olan aileyi kurarlarsa ve belirlenen şartları sağlarlarsa 150 bin lira faizsiz kredi imkânı sunulacağı açıklandı. Ne kadar çok çocuk o kadar çok para vurgusu yapılarak dört çocuk yapan ailelere toplam 11 bin 500 lira çocuk yardımının da yapılacağı müjdesi verildi. Buraya kadar yazdığımız kısmı okuyanlar belki şöyle bir yorum yapacaklar: “Devlet, ailenin devamı için elinden gelen özveriyi gösteriyor. Gençlerin aile kurması için kesenin ağzını açıyor, daha ne olsun!” Ancak bundan sonra yazacaklarımızı da okuyup sonra tartışalım mı?
Aile, genel tarifi ile devletin kendisini üretmesi ve bekasını ayakta tutması için en önemli dayanak olarak gördüğü en küçük yapı taşı olma gerçekliğini korumaya devam ediyor. Erkek egemen sistem yok oluncaya kadar da devam edecek. Sistemin korunup beslenmesinde, ideolojik ve politik olarak yeniden üretilmesinde önemli bir işleve sahip olan aile; devletin bir nevi korunma zırhı özelliğini taşımaktadır. Ailede devletin korumacılığını erkek yaparken kadın da aileyi üreten, besleyen ve devamı için bütün yükü taşıyandır. Bugün devletin dümenini elinde tutan iktidarın hemen her demecinde aileyi kutsaması, üç çocuk istemesi, gençleri sürekli evliliğe teşvik eden vaatlerde bulunması halkın çıkarını düşündüğünden değil; devletin devamının güçlü aile ile sağlanacağını bildiğindendir. Erkek egemen sistem bilir ki kendi sistemlerini korumanın en yegâne yolu geleneksel aile yapısının korunmasından geçer ve aile bu sistem için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Peki, geleneksel ataerkil aile yapısı sadece dört çocuk yapılması telkin edilerek ya da Aile Yılı ilan edilip aile güzellemesi yapılarak mı korunacak? Tabii ki hayır, ataerkil aile yapısını kadının yüz yıllardır ikinci cins konumundan yararlanarak yapacaklar. Öğretilmiş ve benimsetilmiş kadınlık rollerini aile kurumu altında daha da pekiştirerek sağlayacaklar. Burada kadına yüklenen “sadık eş, yoktan var eden çilekeş anne vs.” tanımlamaları toplumsal olarak kadının ikincil konumunun devamını sağlar. Hem de erkeğin kadına hükmetmesini beraberinde getirir. Devlet tarafından bunların devamlı beslenmesi ve korunması gerekmektedir, bunların bir ayağı eksik kaldığında devletin varlığı tehlikeye girer.
KADIN VE ÇOCUKLAR TEHLİKEDE!
Ailenin korunması denilince ataerkil sistem kadının ve çocuğun korunması gibi bir algı yaratmak istemektedir. Ancak özünde kadın ve çocukların değil, ailenin yani devletin korunması yatmaktadır. Eğer kadın ve çocuklar korunmuş olsaydı aile içi şiddet, taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri yaşanmazdı. Çocuklar en yakınları tarafından istismara maruz kalmazlar, katledilmezlerdi. Sadece 2024 yılı verilerine baktığımızda 394 kadın cinayeti ve 259 şüpheli kadın ölümü olduğu tespit edilirken katledilen kadınların yüzde 57’si kendilerini güvenli buldukları evlerinde, en yakınım dedikleri erkekler tarafından katledilmiş. Hâlâ güncelliğini koruyan Narin Güran’ın, ailesi tarafından katledilerek cansız bedeninin dere yatağına atıldığı gerçeği yüzümüze çarpıyor. Sanyal medya üzerinden baskı oluşturulması nedeni ile tutuklamalar olmasına rağmen katilin kim olduğu sorusunun yanıtına bir türlü ulaşılamaması gerçekliği gün gibi ortada duruyor. Aile içinde gelişen kadın ve çocuk cinayetlerinin bu denli artması ve faillerin bilinmesine rağmen birçoğunun devlet tarafından örtbas edilmesi ya da cezalandırılmaması önemli rol oynuyor. Bir türlü cansız bedenine ulaşılamayan Gülistan Doku’nun nerede olduğunu soran annesi ve ablası sorularına yanıt bulamadı. Baş şüpheli olan Zaynal Abakarov, devlet tarafından korunurken deliller yok edildi. Gülistan Doku’nun annesi ve ablası defalarca gözaltına alındı. Yine Rojin Kabaiş’in intihar ettiğini iddia eden devlet, babasının tüm çabalarına rağmen Rojin’in vücudunda bulunan DNA’nın kime ait olduğunu araştırmıyor ve intihar diyerek dosyayı kapatmak istiyor. Narin, Gülistan, Rojin ve yüzlerce kadının katillerinin kim olduğu sorusu defalarca soruldu. Devletin bütün mekanizmalarının kilitlendiği, çözmek istemediği birçok kadın cinayetlerinin olduğunu biliyoruz. Katilin kim olduğunu da biliyoruz. Erkek egemen devletin ideolojisinde kadın düşmanı politikalarının olduğunu da biliyoruz.
GELECEK AİLEDE DEĞİL!
Geleceksizleştirilen gençler; iş bulamazken, liyakatsizlikle baş edemeyip intihar ederken asgari bir ücretle asgari bir yaşamı bahşedenler bugün aynı gençleri evliliğe teşvik etmeye çalışıyor. Halk, temel ihtiyaçlarını karşılayamaz haldeyken çocuk sayısına dair güzellemeler yapılıyor. Devletin erkliğini ürettiği temel mekanizma olan aile, bugün kadınların ve çocukların mezarı oluyor. Aile içi şiddet ve cinayetler yuva denilen dört duvar arasında gerçekleşiyor. Yaşananlar ise aynı dört duvar arasında örtbas ediliyor. Bütün bunların üstüne katiller cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Kadınların ve çocukların katledildiği, üstü kapatılan cinayetlere dair soruların yanıtsız kaldığı, çocuk istismarının gün geçtikçe arttığı, taciz ve tecavüzlerin normalleştiği bir toplumu, 150 bin liralık “evlilik promosyonu” ya da dört çocuk kurtaramayacaktır.
Kadınların ikinci cins olarak görülmediği; ailenin kutsiyetinin erkliği pekiştirmediği; aile içi şiddet, taciz, tecavüz, istismar ve cinayetlerin son bulduğu bir toplumun inşası mücadele etmekten geçmektedir. Narin’in yok olan geleceği için, Gülistan’ın yarım kalan gülüşleri için, Rojin’in tamamlanmayan hayalleri için, geçtiğimiz yıllarda katledilen bütün kadınlar için, susturulan çocuklar için, adalet arayışları bitmeyenler için, geleceğimiz için, çocuklara gözyaşları değil de güzel bir gelecek bırakmak için hep birlikte mücadele edelim.