HABER MERKEZİ- Gezi Parkı davasının ilk duruşmasına Silivri’de İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesince ikinci gününde devam ediliyor. Davada tutuklu olan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’yla birlikte 16 kişi için “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor.
Savunmaların yapılmasının ardından savcı tahliye ve yurt dışına çıkış yasaklarının kaldırılması taleplerini reddetti. Hakkında yakalama kararı olanlar için de yakalama kararının devamını istedi. Mahkeme ara karar için 25 dakika ara verdi.
Mahkeme heyeti Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına, Yiğit Aksakoğlu’nun ise tahliyesine karar verdi.
İKİNCİ OTURUMDA YAŞANANLAR
Duruşmaya tutuklu sanıklar Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu ile 7 tutuksuz sanık katıldı. Duruşma salonuna Kavala ve Aksakoğlu’nun getirildiği sırada izleyiciler alkışlarla tutuklu hak savunucularına destek verdi.
‘SUÇLAMALAR FETHULLAHÇI ÇETENİN ESERİ’
Davanın ilk duruşmasının bugün devam edilen oturumuna Avukat Can Atalay’ın mahkeme beyanı ile başlandı. Atalay’ın savunmasının ardından Tayfun Kahraman’ın savunmasına geçildi.
TAYFUN KAHRAMAN: 10 MİLYON İNSANA NE PARA YETER NE ORGANİZASYON
Tayfun Kahraman’ın savunmasından öne çıkanlar şunlar:
“Ben 2000’li yıllarda şehir plancısı olarak göreve başladım. İlk yaptığım iş meslek odasına kayıt olmaktı. Meslek etiğini korumak adına iş yapacaksam meslek odasına üye olmalıydım. 2010 yılında Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı seçildim. Göreve devam ediyorum.
“İddianamede yer alan Kültür ve Tabiat Kanunu’nu en iyi bilenlerdenim Gezi eylemlerinden önce Kültür Bakanlığında çalışıyordum. Eylemlerden sonra aramıza kara kedi girdi. Şimdi Mimar Sinan Üniversitesindeyim. Bugün iddianamede yer alan Kültür ve Tabiat Varlıkları kanuna muhalefet suçunu en iyi bilenlerden biriyim. Çünkü Kültür ve Turizm Uzmanı olarak 5 yıl boyunca Kültür Bakanlığında çalıştım. Gezi nedeniyle Kültür Bakanlığı ile aramıza kara kedi girince ayrılmak zorunda kaldım Mimar Sinan’da öğretim görevlisi olarak göreve başladım. Kent yönetimi ve şehir planlama tekniği üzerine öğrenci arkadaşlara birikimimi aktarmaya çalışıyorum. Öğrenci arkadaşlarımın bir kısmı burada ama hocaları meslek nedeniyle bu kürsü olduğundan onların nasıl bir cesaretle mesleğe atılacağını soruyorum.
‘TAKSİM’İN SİMGE OLMASI POLİS ŞİDDETİ İLE BİRLEŞİNCE GEZİ ORTAYA ÇIKTI’
“İddianamede konu Gezi parkı projesinin hukuki talebiyle başlayan ve bir araya gelen kurumların oluşturduğu, Taksim dayanışmasındaki TMMOB ve Şehir Plancıları Şubesi’ndeki görevlerimde bu süreçte yer aldım. Bir meslek insanı olarak Gezi Parkı ve Taksim Dayanışması nedir? Meslek odası yöneticisi olarak kent merkezinin son yeşil alanlarından birindeki ortaya çıkması muhtemel tahribata karşı süreç başlattık. Son yeşil alanlardan birinin yapılaşmasına karşı çabamız İBB tarafından göz ardı edildi. Bu projeden vazgeçmeyip imar planları askıya çıkarıldı. Yöneticisi olduğum meslek odası tarafından yılda ortalama 20 dava açıyoruz. Gezi ise öngöremediğimiz bir şey oldu. Gezi toplumun vicdanı haline geldi Toplumun vicdanı bazı yerlerde kabarıyordu, 1 Mayıs, Tekel, Emek Sineması, kürtaj gibi… Fakat bizlerin orada gördüğü şiddet ve Taksim’in özellikle siyasal simge olma özelliğini de eklerseniz polis şiddetiyle birleşince gezi ortaya çıktı.
“İdarenin nasıl katılımcı yöntem izlemediğini, bu nedenle bizlerin sadece hukuk yollarını ve davayı kullanarak katılım mekanizmasını çalıştırabildiğimiz alanda bizi görmezden gelmeye devam ettiği için de Gezi oldu. Bu süreçte pek çok dava açıldı.
“Semt sakinleri, meslek uzmanları, sivil toplumla beraber Taksim ve Gezi Parkı’na sahip çıkılmaya çalışıldı. Taksim Dayanışmasıyla birlikte Haydarpaşa gibi dayanışmalarla bu projelere karşı tutumumuz devam etti. Kuzey Ormanları gibi bizler dışında semt sakinlerinin de katılımıyla pek çok dayanışma kuruldu Taksim Dayanışması 29.02.2012’de deklarasyonla kuruldu. Taksim Dayanışmasının o dönemki bileşenleriyle birlikte bir dayanışma ve halkı bilgilendirme faaliyeti başlatılıyor
‘GEZİ TOPLUMUN VİCDANININ HAREKETEDİR’
“İddianamenin komikliği 50 kişi sadece çadırlarda kalıyordu ve 50 kişi üzerinden hükümeti devirmeye varacak kadar büyük bir organizasyon halinde olduğumuzu söylüyor. Gezi aslında toplumun vicdanının hareketidir! Gezi, orada parkını yeşilini korumak isteyen, kent mücadelesi vermek isteyenlerin gördüğü ve FETÖ’cülerin yaptığı kesin olan polis şiddetine karşı bir direniştir Gezi. Toplum vicdanını birden bire harekete geçirmek kolay değil ama böylesi 5 benzemezi bir araya getirip organize edebilecek bir yapı da dünyada yok. 5-6 kişiyle yapılan itirazlar 10 MİLYON insanı sokağa dökebilecek duruma 1 ayda mı gelmiştir? Savcılığın bizi bu kadar mahir görmesini anlamak mümkün değil.
“Bizler, anayasayla tanımlanan TMMOB meslek örgütü olan şehir plancısı odası ve diğer meslek odalarıyla kamu adına takip ettiğimiz hukuki süreçlerden bir tanesini o gün gerçekleştirdik. O da 1/5000 koruma amaçlı uygulama alanının tadilatına karşı olmaktı. İtiraz konusu planlara karşı kamu adına hukuki mücadele sürdürüp kamu yararına kentleşmenin mümkün olduğunun altı çizilmeye çalışıldı. Taksim Dayanışması da bu amaçla oluşmuş yapılardan biridir.
“Taksim Dayanışması, tüm dayanışma ve savunmalardan farksızdır ama kamuoyundaki karşılık bulma nedeni
-Taksim erişim imkanı
-Toplumsal hafızadaki yeri
-STK, meslek örgütleri ve tüm bileşenleriyle muhatap alınacak tek çatı yapı olması
-Tüm Türkiyenin haberdar olduğu polis şiddeti
“Bu nedenle diğer dayanışma ve savunmalardan daha geniş bir etkiye sahip olmuştur. Taksim Dayanışması, yöneticisiz, lidersizdir. Birçok kurumun Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı korumak üzere altında bir araya geldiği bir çatıdır. Ortak karar alıp uygulanır. Taksim Dayanışmasını oluşturan 2 meslek odası olan Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası ile TTB’yi de içine alan bu yapı bir koordinasyon değil bir tercümandır, tercümanlık görevini yerine getirmiştir.
“Bileşenlerinin düşüncelerini tek bir duyuru altında birleştirerek kamuoyu ile paylaşmıştır. Taksim Dayanışması temsilcileri olarak bizler de bu görevi yerine getirdik. Taksim Dayanışmasının üyesi yoktur, bileşenleri vardır. Bireysel katılım olsa da bireysel değil kurumsal temsiliyetle işler. Yatay ve hiyerarşisiz bir yapı. Anayasa’da tanımlanan ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullanır. Bu anlamda Taksim Dayanışmasının bu kadar mahir ve muktedir gözükmesi de anlamlıdır.
“Taksim Dayanışmasının bir araya gelmesi sonrasında Taksim’in işgali ile ilgili halkı bilinçlendirmek, insan zincirleri gibi ifade özgürlüğü kapsamındaki faaliyetlere başlandı. Taksim’de projede yer almayan yaya yolunun açılması ile ilgili Asker Ocağı caddesinde ağaçların kesilmesi engellenmiştir. Yer almayan bir yaya yolunun engellediğimiz için polis müdahalesi ile karşılaştık. Şantiye şefiyle görüşmek isteyen topluluğa polis biber gazı sıkmış ve fiziksel şiddet uygulamıştır. Hiçbir arbede yokken gelişen şiddetle kalabalık çoğalmış ve İBB tarafından ağaçların başka yere taşındığı açıklanmıştır. O gün orada olanlar bilir ki o ağaçlar köklerinde kopartıldı başka bir yere gömülme şansı kalmamıştı.
‘İDDİANAME BAŞARISIZ BİR SENARYODUR’
“Taksim Dayanışmasının açıklama yaptığı sırada da polisin tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etmiş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğrendiğimiz polisler vatandaşlara eziyet edilmiştir. Kamuoyu bizlere sahip çıkmış ve milyonlarca insan polis şiddetini protesto etmek için sokağa çıkmış ve Taksim Meydanı yayalaştırma projesine itiraz kitleselleşmiştir. Bunu hiçbir organizasyonun yaptıramayacağı açıktır.
“Bu süreç sonrasında insanlar bize destek olmak için gerek sokağa çıkmış gerekse tencere tava çalmışlardır Din, dil, ırk ve ideolojiden insanın bir araya geldiği eylem karşısında iddianame, sol yumruğun havaya kaldırılması işaretini bizim ortak sembolümüz olduğunu söylemiştir. Bugün kime sorarsanız sorun alanlarda yapılan işaret farklı değildir. Bunların hepsi tek bir anlama geliyor. O da aslında başkaldırıdır. Hoşnutsuzluklara hayır demektir.
“Gezi’yi büyüten unsur destek çağrıları değil, dönemin hükümetin gerilimi yatıştırmaktan uzak açıklamaları olmuştur. Gezi Parkı yaşanan olaylarla birlikte kendiliğinden oluşmuştur. Bilinçli bir kurgu değildir. 10 milyon insana ne para yeter ne de organizasyon. İddianame başarısız bir senaryodur. Kusura bakmayın ama hiçbir senarist böyle bir protesto yazamaz.
‘MAKUL TALEPLERİN KARŞILANMASI YERİNE POLİS ŞİDDETİ TIRMANDIRILDI’
“Taksim Dayanışması aracılığıyla hükümete yönelik altı talep vardır. Bu talepler son derece barışçı, makul ve olayları sonlandırıcı niteliktedir. Ancak kabul edilmemiştir. O dönem siyasilerin açıklamasının ardından sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğreneceğimiz polisin olayları tırmandırması hükümet tarafından soruşturulmak yerine kahramanlık destanı olarak adlandırılmıştır. Taksim Dayanışması tarafından yapılan açıklamalar demokratik hak talepleri, toplumsal sağ duyuya sahip açıklamalardır. Bu taleplerle ilgili darbeye teşebbüs suçlaması geliştirmek akıl dışıdır.
“Taksim Dayanışması’nın yaptığı açıklamalar gözleri kapalı medya kuruluşları tarafından yayımlanmıyordu. İddianamede de açıklamalar yok. Bunlar kabul edilemez. Onlarca yaralı, şiddet dilinin kullanılması kamuoyunu harekete geçirmiştir.
“Dayanışma’nın açıklamalarında darbeye teşebbüs teşvik edilmemiştir. Demokratik taleplere ses verilmesi istenmiştir, bu anayasal bir haktır. Bu sırada Türkiye Cumhuriyeti hükümeti hedef alınmamış, aksine yetkililerle görüşme yapmıştır.
“Taksim Dayanışması tarafından Gezi Parkı’nda yönetimin dışına çıkılacak hiçbir şey yapılmamıştır. Polis müdahalesiyle de park tamamen boşaltılmıştır.
‘TEK HATAMIZ KAMU GÜCÜNÜ KULLANANLARA GÜVENMEK OLMUŞTUR’
“Bu süreçte Taksim Dayanışması bileşenleri olarak kamu malına zarar verilmesinde bir dahlimiz olmamıştır. Kimlerin gerçekleştirdiği de bulunmamıştır. Polisin müdahale etmesi Türkiye Barolar Birliği’nin o dönemde hazırladığı raporda bu provokasyon anlatılmıştır. Gezi Parkı’na sahip çıkanlar olarak belki de tek hatamız kamu gücünü kullananlara güvenmek olmuştur.
“Bu yöneticilerin çoğu görevden alınmış ya da FETÖ üyeliğinden mahkûm edilmiştir. Gösterilerde kamu malının zarar görmesinde cebir unsuru aramak kabul edilemez. Şiddeti öven, savunan faaliyetin olmamasına rağmen, cebir kullanarak kalkışmaya teşebbüs etmek akıl dışıdır.
“Gezi sırasında yaşanan her olaydan bizim sorumlu tutulmamızın akılla izah edilecek bir yanı yoktur. Gezi eylemlerini darbe teşebbüsü olarak değerlendirmek temsil grupları üzerinde hakimiyet kurmak gerektirir ki bu fiilen mümkün değildir.
“Bu süreçte hükümet, olaylar tırmanırken şiddetin sorumlularına yönelik soruşturma yürütseydi, polise sızmış FETÖ üyeleri tespit edilebilirdi. Hükümetin bizi meşru olarak tanıdığı gerçeği bile hükümeti devirmeye teşebbüsün olmadığının doğrudan kanıtıdır.
“Kültür Bakanlığı’nda çalışırken Antep’te görevlendirildim ve oraya gittim. Memuriyeti kaybetmeme isteği bile hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun boş olduğunu gösterir.
“Fail olarak gösterildiğim cam kırılma olayında kim talimatı benden aldığını söylemiştir?
“11 sayfalık analiz raporunda ne Taksim Dayanışma’nın ne de benim bahsim geçiyor. Hiçbir somut delile dayanmayan suçlamaları reddediyorum.
“İddianamede öne sürüldüğü gibi FETÖ mensuplarının orantısız güç kullanarak olayları büyüttüğü söylüyor ancak emri ben verdim diyen siyasilerden bahsetmiyor. Sadece kendi kendini dövdürerek hükümet devirmeye çalışanların dünyadaki tek örneği sanırım biziz.
“5 ve 13 Haziran 2013’te hükümetin daveti ile gerçekleşen davetlere de katıldım. İddianamede Erdoğan’ın görüştüğü kişiler sayılıyor ancak bizim ismimiz geçmiyor.
“Katıldığım görüşmeler sonrasında yaptığım açıklamalar göstermektedir ki ne şahsımın ne de Taksim Dayanışması’nın hükümeti devirmeye teşebbüs suçu olmadığı gibi toplumun talepleri ile ilgili tercümanlık görevi vardır.
“İddianameyi hazırlayanlar Gezi’nin Sui generis olduğunu anlamamışlardır. Sui generis’in hukuki bir karşılığı yoktur. Demokratik hak kullanımını yargılamak isterseniz anlamsız nitelemeler yaparsınız. Örgüt suçlamasından hakkımızda takipsizlik ve beraat kararı olduğu için savcılık iddianameyi doldurmaya çalışmıştır.
“ODTÜ öğrencilerinin Gezi’ye destek olması, Roger Waters’ın konseri bile suç sayılmıştır.
‘PROJEYE İTİRAZ ETMEK, DAVA AÇMAK, KAMUYU BİLGİLENDİRMEK SUÇ DEĞİLDİR’
“Bu süreçte meslek odası yöneticisi kimliğimde yer aldım. Ne Gezi’de yapılacak projeye itiraz etmek, ne de dava açmak, kamuyu bilgilendirmek de suç değildir. Bunların hükümeti devirmeye teşebbüs olarak suçlanmasının akılla izah edilir yanı yoktur.
“Kontrol etme imkanımızın bulunmadığı sokak olaylarından sorumlu tutulmak mümkün değildir. İddianame bir komplo teorisi üzerine kuruludur. Benim gibi birçok kişiyi, olayı üst üste yığarak gayri hukuki bir yaklaşım sergilemektedir.
“İddianamede belirtildiği gibi Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile irtibat halinde olduğum doğrudur. Bu mesleğim gereği normaldir. Çiğdem Mater ile de irtibatlıyım çünkü kendisiyle sosyal hayatımda da görüşürüm, arkadaşım olur.
“Memet Ali Alabora ile de Gezi Parkı eylemleri nedeniyle irtibat kurduk. Kendisini sinema ve dizilerden tanırım. Başka bir tanışıklığım yoktur. Osman Kavala’yı da medyadan iş insanı olarak tanırım. Kendisiyle bir kez irtibat kurmuşum.
‘KARABURUN BİLİM KONGRESİ’NE KATILMAMIZ DA İDDİANAMEYE GİRMİŞ’
“Tek bir görüşmeyle irtibatlı olduğumuzu iddia etmek mantık dışıdır. İddianamede sıklıkla yer alan diğer etkinliğe gelmek gerekirse, sağ olsun Emniyet görevlileri bizi İzmir’e kadar takip etmiş. Karaburun Bilim Kongresi’ne katılmamız da iddianameye girmiştir. Kamuya açık bu kongrenin içeriği iddianameye yansıtılmış ve olayları Türkiye’ye yayma isteği olarak yazılmıştır.
“Fransız bir gazeteciyle yaptığımız röportaj da iddianameye girmiştir. Bu röportaj Gezi eylemleri sırasındaydı. Oda başkanı olmam nedeniyle sıklıkla yaptığım röportajlardan biridir.
“Dayanışma bileşenleri içinde yer alan forumların Taksim Dayanışma tarafından yönlendirmeyle oluştuğu söylenemez. Forumlar kendiliğinden parklarda oluşan gruplardır. Bunların bir araya gelmesi talimatla olmamıştır.
“Gezi’de tanışan insanlar park boşaltıldıktan sonra kendi semtlerindeki parklarda bir araya gelmişlerdir.
“İnsanların forumlarda güncel konuları görüşmeleri suç olmadığı gibi suçu öven veya teşvik eden yanları da yoktur. İddianamede bahsettiği gibi forumların koordinasyonu ile Osman Kavala ile ne yüz yüze ne de telefonla görüştüm.
“Bir ilişki ağı gösterilmeye çalışılsa da somut bir delil yoktur bununla ilgili. Bu bir suçlama olmasa da katılmak mümkün değildir. Sosyal medya paylaşımlarıma geldiğimizde ise bu paylaşımlar suç niteliği taşımamaktadır. Atmış olduğum tweetler ifade özgürlüğü kapsamında.
“İddianamede Foto-Film Şube Müdürlüğü tarafından Hatay’daki bir eylemde çekilen görüntülerde Ahmet İnsel ve benim olduğum söylenmiştir. Görüntülerde havai fişekler de vardır. Bizi tanıyanlar böyle bir eylem içerisine girmeyeceğimizi bilir.
‘GEZİ ANTİEMPERYALİSTTİR, BARIŞMA, KUCAKLAŞMADIR’
“İddianamenin ne kadar özensiz ve ciddiyetsiz olduğunu, Gezi Parkını korumaya çalıştığımızı anlatmaya çalıştım. Bu iddianame Geziyi anlatmamaktadır. Gezi anti-emperyalisttir. Gezi, temsil eksikliği hissedenlerin tepkisidir. Gezi barışma, kucaklaşmadır.”
MİNE ÖZERDEN: GEZİ, TOPLUMSAL VE ONURLU BİR HAREKETTİR
Anadolu Kültür Vakfı’nda mali koordinatör olarak görev yapan Mine Özerden’in savunmasından satır başları:
“Davanın sevindirici yanı cinsiyet eşitliğini yakalamış olmasıdır. 8 kadın, 8 erkek sanık var. Bir de heyette kadın üye var.
“Taksim birkaç rantçının değil, emekçinin, gencin, marjinalin, kedinin, kuşun meydanı.
“Osman Kavala’nın bunca zamandır tutuklu olması ülke ve sivil toplum için kayıptır.
“Biz de hak temelli çalışan Taksim Dayanışması’nın paydaşlarından biriydik. Yayalaştırma projesine karşı gönüllü bir hak savunucusu olarak yapabileceğim her işe koşmaya başladım. ‘Daha iyi bir Taksim, daha iyi bir proje, daha iyi bir gelecek istiyoruz’ diye yola çıktık. ‘Otoriter bir anlayışla tepeden bir proje istemiyoruz’ diye devam ettik.
“Rant uğruna şehir betona dönmesin diye sürdürdük mücadelemizi. Taksim’in her kesimden insanın ifade alanı olmaya devam etmesi için çalıştım. Taksim birkaç rantçının değil, en çok emekçinin taraftarın, çocuğun, gencin, marjinalin, kedinin köpeğin, kuşun meydanı. Her kesimden insanın birbirine değmese de yaşayabildiği bir mekân Taksim. Bu nedenle topçu kışlasının yapılmasını elbette istemiyorduk.
“Kolluk kuvvetlerine orantısız güç uygulaması için verilen talimatlar neticesinde 9 kişi can verdi, yüzlerce kişi yaralandı. Şiddetsizliği savunan meşru müdafamız bile suç kabul edildi. Çantasında biber gazına karşı sağlık malzemeleri taşıyanlar bile gözaltına alındı.
“Taksim Dayanışması’nın hiyerarşik bir yapısı yoktur. Mali harcamaları toplantılardaki çay-kahve için bir kutuya atılan bahşişler ve web sitesi için 5-6 kişinin verdiği 100’er liradan ibarettir.
“Gezi, toplumsal ve onurlu bir harekettir. Tapeler algı yaratmak için kullanılmıştır. Mesela Yiğit Ekmekçi ile Gezi’den aylar sonra yaptığım görüşmenin Gezi ile ilgisi olmadığı halde, Yiğit bana sırf ‘kaos yönetiyorsun’ dediği için iddianameye konulmuştur. İddianamede yer alan tüm görüşmeler hukuka aykırı şekilde elde edilmiştir.
“Şahsıma atfedilen somut dayanaktan yoksun ve asılsız kurguyu kabul etmiyorum. Hiçbir suç işlemedim. Beraatimi talep ediyorum.”
YİĞİT EMEKÇİ’NİN SAVUNMASINA GEÇİLDİ
Duruşmada son olarak Yiğit Ekmekçi’nin savunması alındı. Emekçi’nin savunmasından öne çıkanlar şöyle:
“35 yıllık iş insanıyım ve sivil toplumda çalışıyorum. Bugüne kadar insan haklarına saygılı, huzurlu ve mutlu bir ülke için çalıştım. Gezi sürecini yakından takip ettim. Eylemler sırasında yaşanan şiddet olaylarını kınıyorum. İddianamedeki 16 kişiden 11’ini tanımıyorum. Barışçıl bir protestodaki orantısız şiddetin haksız olduğunu düşünüyorum. Ne Gezi’yi finanse ettim ne de bir toplantısına katıldım ki toplantıya katılmak elbette suç değil. Hiçbir suçu içermeyen şahsıma yönelik tüm suçlamaları reddediyorum.
“Haberleşme özgürlüğüm kapsamında dostlarım ve mesai arkadaşlarımla yaptığım ve hiçbir suç unsuru bulundurmayan telefon konuşmalarının hukuksuz dinlenmesine bağlı olarak, değil 312, Türk Ceza Kanunu’nun herhangi bir maddesine dayalı olarak yargılanmayı büyük bir zul olarak görüyor ve beraatımı talep ediyorum.”
BAYRAKTAR: GEZİ HÜKÜMETİ DEVİRMEYE ÇALIŞSAYDI, ERDOĞAN AFRİKA ZİYARETİNE ÇIKAR MIYDI?
Yiğit Emekçi’nin devamında Osman Kavala’nın avukatı Kazım Bayraktar’ın “Eğer Gezi olayları gerçekten hükümeti devirmeye elverişli olsaydı; dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Kuzey Afrika’da seyahate çıkar mıydı?” sözleri duruşmayı izleyenler tarafından alkışlandı.
Bayraktar’ın savunmasından öne çıkanlar şöyle:
“İddia makamı Gezi olaylarında meydana gelen 198 adet eylemin şiddetsiz olduğunu söylüyor. Peki o zaman suçlandığımız cebir ve şiddeti nerden çıkartıyor anlamak mümkün değil. 660 sayfalık iddianamede 312. maddeyi ihlal eden bir olay, eylem, fiil yoktur. Olmayan bir şeyi nasıl suç olarak ortaya koyarız? İddia makamının iddia ettiği gibi ‘hazırlık aşamasını geçtiği, icra hareketi’ olması için cebir ve şiddetin hareketlerle ortaya çıkmış olması gerekir.
“Eğer 21. yüzyıldaki bir ceza yargılamasından bahsediyorsak sebebi ortaya koymak zorundayız, delilleri ortaya koymak zorundayız. Bu iddianamede bir plan yok, şiddeti meydana getirecek bir belge yok. Olmayan bir şeyi nasıl suç olarak ortaya koyarız?
“Herhangi bir hareketin bir icra hareketi olarak -lütfen derslerden hatırlayın- kronolojik bir sıralama olmalı. Kronolojik yakınlık nerede? Olmayan şeyden nasıl suça gideriz?
“Bu iddianameyi başından sonuna kadar okuyun. Silah, dinamit, silahlı topluluk, manevra gibi tabirler var mı yok mu bakın, olmadığını göreceksiniz. O zaman nasıl 312. maddeden suçlama yaparsınız?
“Biri Silivri meydanında bu hükümeti devireceğim derse yargılanmaz, akıl hastanesine yollanır.
“Gezi olaylarıyla mı Türkiye’de hükümet yıkılacak. Düşünürseniz bu fobi olur. İnsanlar rahat konuşamazsa, parklarda diledikleri gibi gezemez, gösteri yapamazsa hakları gece gündüz ihlal ediliyor demektir.
“Eğer Gezi olayları hükümeti düşürmeye elverişli olsaydı, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bizzat parka gelip, parktakilerle konuşup ‘mesaj alınmıştır’ der miydi? Cebir olan ortamda bu olur muydu? ‘Eğer Gezi olayları gerçekten hükümeti devirmeye elverişli olsaydı; dönemin başbakanı Erdoğan Kuzey Afrika’da seyahate çıkar mıydı?’
“İçimizde düşünce özgürlüğüne emek vermiş üstatlarımız var. Sınırlılıktan sınırsızlığa geçilmiştir. Lütfen kavramları soyut olarak ele almayın
‘DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRSIZ OLUP TOPLANMA SINIRLI OLMAZ’
“Düşünce özgürlüğü sınırsızsa, Türkiye’de dernek kurmak özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü düşünce özgürlüğünün devamıdır. Düşünce özgürlüğü sınırsız olup toplanma sınırlı olmaz.
“Gezi olayları Mayısın ikinci yarısnda başlamış, Haziran sonunda sona ermiştir. Haziran 2013’de, bugün Haziran 2019. 6 yıldır Türkiye Bakanlar Kurulunun yönetimi altında bulunuyor.
“Hükümet ortadan kalkmadı. Görevini yapamaz hale gelmedi. O halde biz tarihe karışan bir olayı 7 yıl sonra yargılıyoruz. 7 yıl sonra 7 yıl önce işlenmiş bir fiilden yargılanmaya kalkmak teknik hukuk açısından farzedilen suçu yargılamak demektir.
‘KAVALA 16 AY BOYUNCA İDDİANAMENİN YAZILMASINI BEKLEDİ’
“Müvekkilim Kavala 18 Ekim 2017’de gözaltına alındı. İddianamede var. Ama iddianamede olmayan şey 16 ay iddianamenin yazılmasını bekledi. 16 ay boyunca ‘benim suçum nedir’ diye parmaklıklar ardında bekledi.
“Bu kişilerin adil yargılanma, belgelere ulaşma, masumiyet hakkını ihlal eden bir durumdur. 1 yıl 4 ay boyunca müdafiileri olarak 20 defa müracat ettik ama taleplerimiz reddedildi.
’20 AY SONRA MAHKEMEYE ÇIKABİLDİK, BU AİHM VE AİHS İHLALİDİR’
“Sonra nihayet 4 ay sonra huzurunuz çıkabildik. Yani Kavala gözaLtına alındıktan 20 ay sonra AİHM’in son kararı çıktı. Türkiye’deki örgütlerden biriyle ilglii olarak bize çok benzeyen bir olay var. İlgili olayla ilgili şahıs 15 ay iddianamenin yazılmasını beklemiş. Biz 16 ay bekledik. İlgili kararda AİHM’de ilgili kişiler 18 ay sonra mahkemeye çıkabilmişler, biz 20 ay sonra çıkabildik. Bu AİHM ve AİHS’i ihlaldir.
“İddianame Osman Kavala tutuklandıktan 16 ay sonra yazılmıştır. Kavala 16 ay boyunca dört duvar arasında ‘benim suçum nedir?’ diye beklemiştir. Bu durum, insanın adil yargılanma hakkını ihlal etmiştir. Osman Kavala’nın tahliyesine karar verilmesini saygıyla arz ve talep ediyorum.
KAZAN: 12 MART, 12 EYLÜL İDDİANAMELERİNİ GÖRDÜM, HİÇBİRİ GEZİ İDDİANAMESİ KADAR UÇUK DEĞİLDİ
Müvekkili Yiğit Aksakoğlu’nu savunan Avukat Turgut Kazan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
“Müvekkilim Aksakoğlu’na yöneltilen en büyük suçlama ‘şiddetsiz eylemler düzenlemektir’. Sivil itaatsizlik eylemlerini TCK 312’den yargılamak hukuk katliamıdır.
“Bunca yıllık avukatım, 12 Mart, 12 Eylül iddianamelerini gördüm. Hepsi hukuka aykırıydı, ama hiçbiri bu kadar uçuk değildi.
“Bu iddianame akla ziyan bir yaklaşımdır. Büyük bir ayıptır. Hükümeti devirmek için hangi cebir ve şiddet eylemlerinin yapıldığı söylenmiyor. Çeşitli illerde yaşanan cam, çerçeve kırma olayları cebire delil gösterilmiş.
“İddianamede ‘Erdoğan’ı ve hükümetini yıpratmak’ gibi bir suç var. Bu nasıl bir suç? Demokraside bu suç olabilir mi? Bu ne biçim demokrasi! Bu suçsa ben de Erdoğan’ı yıpratmak istiyorum!
“Kanıtlar arasında müvekkilim elinde kocaman bir paket tuvalet kağıdı ile ofisine girdiği bir fotoğraf var. Savcılık bunu örgütsel faaliyet olarak ele almış.
“16 kişi aleyhinde hazırlanan iddianamede sanıklar ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsle’ suçlanıyor ve ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanıyor.
“Dosyada hükümeti erken seçime zorlamak gibi bir suç tanımı yapılıyor. Hükümeti erken seçime zorlamayı amaçlayan bir hareket nasıl oluyor da cebirle hükümeti devirmek istiyor? ‘Taksim’i Yayalaştırma Projesi’nin iptali için mahkemeye itirazda bulunmuşlar. Yahu söyleyin! Darbe yapmak isteyen insanlar, mahkemeye itirazda mı bulunur? Ya mahkeme iptali kabul etse? Nasıl darbe yapacak bu insanlar?
ARA KARAR BEKLENİYOR
Savcı, “Bir kısım sanıkların yasak delil olarak dinleme kayıtlarının dosyadan çıkarılması talebinin reddine, hakkında yakalama kararı bulunan sanıkların hakkındaki yakalama kararlarının infazının beklenmesine, Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’nun hakkındaki mevcut delil durumu gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verilmesini” talep etti.
Duruşmaya ara karar için ara verildi. Aradan sonra taleplere ilişkin karar açıklanacak.Gezi Parkı davasının ilk duruşmasına Silivri’de İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesince ikinci gününde devam ediliyor. Davada tutuklu olan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu’yla birlikte 16 kişi için “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor.
Savunmaların yapılmasının ardından savcı tahliye ve yurt dışına çıkış yasaklarının kaldırılması taleplerini reddetti. Hakkında yakalama kararı olanlar için de yakalama kararının devamını istedi. Mahkeme ara karar için 25 dakika ara verdi.
Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti Aksakoğlu’nu tahliye ederken, Kavala’nın tutukluluğuna devam kararı verdi.