Dünya çapında emperyalistlerin kısa ve orta vadeli politikalarında değişim yaşandığına dair tartışmalar yoğunlaşıyor. Trump’ın ikinci başkanlık dönemi ile birlikte bu tartışmalar hız kazandı. Bu tartışmalara kaynağı, belki de ilham kaynağı, Trump’ın iktidara gelir gelmez hızlı biçimde hayata geçirmeye çalıştığı politikalardır. Bu politikalar, Trump’ın bir önceki döneminde kısmen hayata geçirmeye çalıştığı ve seçim döneminde sıklıkla dile getirdiği başlıklardan oluşmakta. Bugün, yeni dönem ile birlikte bu politikaların kapsamlı ve hızlı bir biçimde hayata geçirildiğini görüyoruz. Dünya gündeminde önemli bir yer tutan Rus emperyalizminin Ukrayna işgali ve Filistin’de devam eden Siyonist İsrail işgalin ve soykırım derecesindeki saldırıların akıbeti için Trump-Putin ilişkisinden çıkacak sonuçlar beklenmektedir. Putin ve Trump arasında bir uzlaşma sürecinin başladığı tespiti günümüzün tartışmaya açık konularından biridir. Bu uzlaşma emperyalist güçler arasındaki güç mücadelesinin ekonomik krizle derinleştiği görüşüyle çelişiktir. O halde uzlaşma denen şey aslında daha kapsamlı ve boyutlu rekabetin bir parçası olarak da değerlendirilmeli, tartışılmalıdır. Netanyahu’nun tüm girişimlerinde ve hamlelerinde bu içeriği görmek mümkündür. Bu nedenle bu üç lider özgülünde bugün emperyalistler arasında uzlaşmanın değil sürtüşmenin esas olduğu fikri somutlaştırılabilirdir.
YENİ YÖNETİMDE PERVASIZ İSİMLER
Rusya ile anlaşmanın mümkün olduğunu uzun süredir iddia eden Trump’ın ABD başkanı olmasıyla birlikte, bir süredir askıda olan ABD-Rusya görüşmeleri yeniden başladı. Gerici söylemlerle halk üzerindeki baskıyı artırmayı hedefleyen Trump’ın karakterinin Putin’in bilindik imajı ile uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Trump, toplumsal baskıyı artıracak ve yalnızca ülke içerisinde değil, dünya çapında emperyalist talanı derinleştirecek politikaların altyapısını oluşturmaya başlamışken bu ikili arasındaki “karakter uyumundan” hareketle veya bir ölçüde, örneğin taviz vererek işgalin sonlandırılması düzeyinde hamlelerle esas olanın uzlaşma olacağını varsaymak aşırı iyimser bir yorum gibi görünmektedir. ABD Trump ile birlikte tehditlerle çevresine korku salarken, Elon Musk ve J.D. Vance gibi unsurlarla pervasızca devletlerin iç işlerine karışırken, içeride dahi sopayla pozlar verirken beklenti aksi olmalıdır.
Trump’ta somutlaşan politikaları ve yönelimi “Önce Amerika” sloganı çatısı altında toplayan yeni yönetim attığı adımlar ile birlikte bu yönelimin ne biçimde devam edeceğine dair ipuçları veriyor. Dayanılan temel, ABD emperyalizminin başat konumunu daha kuvvetli ve pervasız biçimde kullanması oluşturuyor. Özellikle ekonomik alandaki planlar ve belirlenmiş politikalar hem emperyalist rekabeti kızıştıracak hem de ağır ekonomik sarsıntılara yol açacak sonuçlar doğuracak niteliktedir. Her ne kadar “Önce Amerika” sloganı ile ABD’nin içe kapanacağı yorumları yapılsa da esasta bu politika ABD emperyalizminin dünya sahnesini daha fazla baskı ve gerilim ile tahakküm altına alma girişimlerinin önünü açacak bir biçimde inşa edilmektedir. Bu açıdan ekonomik, askerî ve siyasî birçok sosyal ayağı bulunan bu politikalar dünya halklarının geleceğinin karartılmasını içermektedir.
Bu yönelim içerisinde ekonomik savaşımın alacağı yeni biçim, emperyalistler arası çelişkileri derinleştirecek bir yerde durmaktadır.
ABD emperyalizmi özellikle Çin sosyal emperyalizminin rekabet gücünü kırmak veya geriletmek üzere birçok adım atmaya hazırlanmaktadır. Genel olarak odaklanma şu an için her ne kadar Çin’den ithalata yönelik gümrük vergileri, kimi kısıtlamalar ve yaptırımlar üzerine olsa da henüz turpun büyüğü heybede durmaktadır. ABD yönetimi, ekonomik savaşımı çok yönlü kurgulamaktadır. Uluslararası kurumlar üzerindeki baskının artırılmasının ve fonların kesilmesinin yanı sıra Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) ABD için hiçbir anlam ifade etmediğine yönelik beyanlar, Uluslararası Ceza Mahkemesine yönelik yaptırım kararı gibi adımlar ile uluslararası emperyalist rekabette aracı olma rolü edinmiş kurumların işlevsizleştirilerek veya baskı altında tutularak rakiplerle “aracısız” bir biçimde karşı karşıya gelmek arayışındalar, bir anlamda sınırlandırmaları kaldırmak amacındalar. Trump’ın geçmişte Dünya Ticaret Örgütünden çekilme tehditleri savurduğu bilinmektedir. Bu kurumun ABD çıkarlarına karşı olduğunu iddia ederken ekonomik savaşımın sınırlamalardan arındırılmış ve açık rekabet koşullarında gerçekleştirilmesini istiyor ve avantajlı pozisyonunu da bu yolla sürdürmeyi planlıyordu. Elbette her istem veya tehdit karşılık bulmamaktadır veya söylemler yalnızca baskı oluşturmak içindir. Ancak özellikle Çin’in pazar alanlarındaki tahakkümüne ciddi bir darbe vurulması hedefi oldukça açık bir durumdayken bu tehditlerin bir zorunluluk haline gelebileceği de görülmektedir. Böyle bir zorunluluğun oluşmaması durumunda ABD’nin keyfi bir biçimde bu adımları atması mümkün olamayacaktır. Çünkü özellikle DTÖ gibi kurumların işlevsiz kalması, yalnızca Çin’i etkilemeyecektir; Çin en ağır etkilere maruz kalacak olsa da Avrupa ülkeleri ve ABD’nin kendisi de bu etkilerden nasibini alacak, emperyalizme bağımlı ülkelerde ise yıkıcı sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bugün Trump yönetimine özgü olan şey bu tehditlerin uzun yıllar sonra yeniden dile getirilmeye başlanması ve politik yönelimin esaslı bir parçası haline gelmesidir.
DOLARIN HÜKMÜ SÜRÜYOR
Bu yönelimin en önemli yanlarından biri, “rezerv para biriminin patronu” olma gücünün daha hoyratça kullanılabilmesidir. Dolar bugün için uluslararası ticaretin en önemli aracıdır. Ülkelerin merkez bankaları, birikimlerini dolar üzerinden sağlarlar, ticaret büyük oranda dolar üzerinden sağlanır ve üretimin en temel ihtiyacı olan enerji kaynaklarının büyük çoğunluğu dolar üzerinden fiyatlandırılmaktadır. Örneğin, Petrol İhracatçısı Ülkeler (OPEC), tüm petrol ticaretini dolar üzerinden sağlar. Yani dolar elde bulundurulması, ticarette kullanılması zorunlu olan para birimidir. İstisnaları olsa da mal-enerji ticareti ve dolar arasında bir kolerasyon mevcuttur ve bu ilişki genellikle ters orantılı hareket eder. Devletlerin genel borç yükü, ekonomik krizin bu borç yükünün çevrilmesini ve yeniden üretilmesini her geçen gün zorlaştırması rezerv para tartışmalarını artırmaktadır. Bununla birlikte dijital paraya geçiş arayışları, kripto para piyasasının bir tehdit oluşturması ve aynı zamanda olanaklar sunması da dolarla ilgili kuşkuları artırmaktadır. Yeni ABD yönetimi bu durumun farkındadır ve kontrollü geçişin yollarını aramaktadır. Henüz başka para birimlerinin dolar ile rekabet edemeyecekleri çok açıktır. Buna karşın dünya ekonomisindeki bozulma bu sürecin dinamiği olarak değerlendirildiğinde orta ve uzun vadede eğilim rezerv para statüsünün değişmesi yönündedir.
Ayrıca pay piyasasında, özellikle kripto borsasında son yıllarda yaşanan çöküşün ardından, yeniden iyimser rüzgârlar esmeye başladı. Doları güçlendirme iddiasında olan Trump, kripto para borsasına yönelik eskiye göre daha ılımlı mesajlar vermeye başladı. Dolar açısından uzun bir süreç boyunca tehdit olarak algılanan merkezi otoriteye sahip olmayan kripto paralara yönelik bu yumuşama, aslında dolara yönelik tehdidin bir avantaja çevrilmesine dair girişimlerin olacağına işaret etmektedir. Yeni yönetim tarafından yapılan “kripto rezervinin geliştirilmesi” açıklamaları bunun adımı olarak görünmektedir. Burada esas amaç, doların yerine rezerv para birimi olabileceği gibi bir iddia ile uzun zaman dünya gündemine oturan kripto paraların, tam tersi biçimde doların rezerv para birimi konumunu güçlendirmek için kullanılmaya çalışılmaktadır. Bu güçlendirme işlemleri zaman zaman altın, döviz rezerviyle yapılmaktayken şimdi ise kripto paralar gündemdedir. Kripto paralar, sanal dolar gibi değil, sanal altın gibi algılanmalıdır. Dolar basma yetkisi ABD’nin elindedir, ihtiyaca göre basılması dışında herhangi bir sınırlaması yoktur. Yani sınırsız dolar basma kabiliyeti mevcuttur. Ancak altın gibi kripto paraların da arzı sınırlıdır, destek rolü oynamaları daha olası bir senaryodur. ABD emperyalizmi, kripto para üzerinden de bir stratejik rezerv oluşturma çalışmalarına başlamıştır.
Her ne kadar çekişmenin sert yönünün ABD-Çin eksenine kaydığı düşünülse de Rusya ile de yumuşama eğilimleri görünse de gerilim devam etmektedir. Trump tarafından Putin ile uyumlu çalışılabileceğine yönelik sinyaller ilk etapta sınırlı temaslar ile başlamış olsa da Ukrayna üzerindeki talancı politikalarını kabul ettirebildiği ölçüde ilişkiler de yeni bir biçim alacaktır.
EMPERYALİSTLER ARASI REKABETİN YENİ SONUÇLARI
Son yıllarda Çin ticaret hacminde gelişim ivmesinin kaybedilmesinin yanı sıra ABD, bu gerilemeyi besleyecek şekilde adımlar atmaya çalışmaktadır. Özellikle Trump tarafından fosil yakıtlar dahil olmak üzere olası enerji arzının karşılanmasına yönelik atılan adımlar, ABD’nin üretim gücünün artırılması olarak görülmelidir. Ayrıca ek gümrük tarifeleri ile dış ticaret koşulları zorlaştırılırken doların değerinin düşürülmesi de gündemdedir. Bu olgular, esasta iç üretimi teşvik edecek girişimler olurken rekabet halinde olunan diğer ülkelerin ticaret hacmi ise düşürülmeye çalışılmaktadır. Fed tarafından faiz düşürme politikaları Trump yönetiminin beklentilerine uygun gerçekleşirse bu durum kredilenme olanaklarının artmasına ve dolayısı ile yatırımlarda artışa da yol açacaktır.
Ukrayna gibi savaş alanlarında dahi Trump ile birlikte, yine ABD iç üretimini artırmanın olanakları sağlanmaya çalışılmaktadır. Ukrayna’dan yıllık 500 milyar dolarlık olduğu iddia edilen lityum, terbiyum, titanyum, skandiyum, itriyum, tulyum, lutesyum gibi nadir madenleri talep eden ABD’ye ilk etapta “sömürgecilik” eleştirileri ile ret veren Ukrayna, önümüzdeki hafta bu kararlarını yeniden gözden geçirecek biçimde çalışacaklarını duyurdu. Zelenski’nin anlaşmayı reddetmesi ile Trump tarafından tehditler savurulmuş ve ardından Ukrayna parlamentosu bu kararı yeniden değerlendireceklerini duyurmuştu. Lityum pazarlığının kendisi de yine Çin-ABD rekabetinin ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştır. Bugün pillerden elektrik-elektroniğe kadar oldukça önemli alanlarda kullanım bulan lityum ihtiyacının dünya çapında artarak devam etmesi beklenmektedir. Özellikle elektrikli araçların yaygınlaşması lityum ihtiyacının katlanmasına yol açıyor. Çin lityum rezervinde lider konumda olmakla birlikte, ABD de Ukrayna’ya dayatılan anlaşmalardan görüldüğü gibi bu kaynakları ele geçirerek Çin’in avantajını yıkmaya çalışıyor. Lityum gibi minerallerin, petrol ile eşdeğer kaynaklar olarak rol alabileceği öngörülürken bu alanda kimin hâkimiyet sağlayacağı ise aynı zamanda uluslararası ticaretteki hâkimiyet dengelerini belirleyecek bir yerde durmaktadır. ABD’nin yeni dönem politikalarının bir diğer ayağı budur. Uluslararası petrol ticaretinde kullanılacak para birimlerinin çeşitlendirilmesi girişimleri gibi etmenler, ABD’nin petrol üretimini artırmaya ve diğer enerji kaynakları üzerinde hâkimiyetini derinleştirmeye olan ihtiyacını artırmaktadır. Suudi Arabistan’ın ABD ile var olan petrol ticaretinin dolar ile yapılmasına yönelik anlaşmanın süresinin doluyor olması ve yeni anlaşmanın olup olmayacağına dair belirsizlikler ABD’nin girişimlerini hızlandırmasına yol açıyor. Doların rezerv para birimi haline gelmesindeki en önemli etmenlerden biri olan petrol satışlarının dolarla gerçekleşmesi doların hâkimiyetini sarsacak derecede önemli bir yerde durmaya devam ediyor. Elbette, Suudi Arabistan’ın hangi para birimi üzerinden petrol ticareti gerçekleştireceği Suudi Arabistan’ın petrol piyasasını belirleme gücü ile yakından ilgilidir. Yakın zamanda Çin ile yapılan anlaşmada doların yerini başka para birimleri aldı. Bu yönde buna benzer adımlar atıldığı bir gerçektir. Bununla birlikte dijital paraya geçiş için de atılan adımlar ve özellikle tartışmalar söz konusu. ABD’nin bunlara karşı önlemler alması, rezerv paranın dolar olmasının avantajlarını başka yollardan elde tutmak üzere hamleler gerçekleştirmesi kaçınılmazdır. Bugünkü birçok gelişmenin bununla bağlantılı olduğunu belirtmek gerekir.
İÇERİDE ÜRETİM TEŞVİKİ
Trump dönemi politikalarının bir diğer yönü, yatırımcıların güvenli limanlardan çıkmasının sağlanmasıdır. Bilindiği gibi son yıllarda ekonomik belirsizlikler altında yatırımcılar temkinli alanlarda yatırımlarını yoğunlaştırmıştı. Bu durum, çeşitli finans kurumlarından, teknoloji şirketlerine kadar geniş bir alanı etkilemiş, Fed tarafından parasal daralma politikası izlenmesi ile birlikte ağır finans krizi riskleri ortaya çıkmış, bu sebeple de ABD para politikasında değişikliğe gitmişti. Trump tarafından faizlerin düşürülmesinin önerilmesi özellikle iç tüketimin canlandırılmasını ve teknoloji, kripto para gibi alanlarda hareketliliğin sağlanarak piyasayı daha geniş bir yelpazeye yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Böylece iç tüketim desteklenerek GSYH artırılacak ve resesyon riski atlatılarak ekonomik büyüme sağlanacaktır. Kripto para ve teknoloji alanındaki yatırımların yoğunlaşması, riskli yatırım alanları olarak, sermayenin hızlı biçimde yön ve yer değiştirmesine olanak tanımaktadır. Pay piyasası, küçük yatırımların bir nevi geri ödemesiz kredi biçiminde birikim sağlanması yolu ile daha büyük iştigallere dönüşmesine olanak sağlar. Üretimi artırma hedefinde olan ABD’nin böylece pay piyasasını bu biçimde yönlendirecek şekilde adımlar atması beklenmektedir.
Trump yönetiminin aldığı yön, en ağır etkilerini ezilen halklar üzerinde gösterecektir. Sert ve kuralsız emperyalist çekişme, daha ağır sömürü koşullarını ve daha boyutlu emperyalist talanın gerçekleşmesi anlamına da gelecektir. Ayrıca sorun yalnızca bağımlı ülkeler ile ilgili değildir, emperyalist ülkelerde de işçi ve emekçilerin üzerindeki baskı ve sömürü artırılmaktadır. Üretimi artırma politikası her ne kadar istihdam artışı anlamına gelse de emek gücünün değeri düşürülmeye ve böylece maliyet kalemi kısılmaya da çalışılmaktadır. Trump ve Avrupa ülkelerinde var olan “aşırı sağ” rüzgârı da kaynağını, sistemin bu ihtiyacından almaktadır. Gerici sistem politikalarını uygulayabilmek için popülist söylemler ile öne çıkan, baskı ve saldırıların yoğunlaştırılmasının önünü açan ve sömürünün katmerlendirilmesi için en uygun politikalar ile sahneye çıkan, Trump ve Putin gibi gericilere ihtiyaç duymaktadır.
Halkların ihtiyacı ise devrim mücadelesini zafere taşımaktır. Dünyanın geleceği emperyalistler ve uşakları tarafından daha fazla karartılmaya çalışılmaktadır. Bu saldırılar karşısında örgütlenmek ve mücadeleyi büyütmekten başka bir seçenek mevcut değildir.