Trump’ın Gazze hakkındaki son açıklamaları gerçekten şoke ediciydi. İlk olarak, ABD’nin Gazze’yi “sahiplenme” ve oradaki Filistinlileri “temizleme” planını açıkladı; Gazze’yi Orta Doğu’nun “Riviera”sına dönüştürmeyi hedefliyordu. Ardından Ürdün ve Mısır’a, yıllık yardımlarının kesilmemesi için iki milyon Gazzeli mülteciyi almaları gerektiği bildirildi. “Bunu yapacaklar, tamam mı?” diye ısrar etti.
Son olarak, Trump Gazze’de tutulan tüm İsrailli esirlerin, kendisinin belirlediği keyfî bir tarihe kadar, 15 Şubat Cumartesi günü öğle vakti, serbest bırakılmasını emretti; aksi takdirde “her şey kontrolden çıkacak” diyordu.
Bundan bir ay kadar önce Trump, İsrail-Hamas ateşkesinin sağlanmasında ekibinin oynadığı rolle övünüyordu. Ancak daha sonra anlaşma ona göre yeterince iyi değildi ve ABD’nin anlaşmanın şartlarına müdahale etme hakkı vardı sadece serbest bırakılacak esirlerin tarih, zaman ve sayıları konusunda değil, tüm nihai hedeflerle ilgili müdahale hakkına sahipti.
Trump’ın yağmacı emlak uygulamalarını “büyük oyun” jeostratejisiyle birleştirme girişimlerine çoğu durumda komik denebilir. Ancak akbaba kapitalizmini soykırım ve etnik temizliğe uyarlamanın komik bir yanı yok.
GAZZE’YE BAKIŞ
Nihayetinde Trump’ın, tüm şatafatına rağmen hiçbir zaman başarılı bir burjuva olmadığı unutulmamalıdır. Kariyerine başladığında babasından bir milyon dolarlık bir destek aldı ancak yine de bir TV “yıldızı” olmadan önce 6 kez iflasını ilan etti. Ayrıca ırkçılık konusunda da ün kazanmış ve kendisi için çalışan yüzlerce kişiyi maaşlarından mahrum bırakmakla suçlanmıştır.
Bu açıdan bakıldığında, “devlet adamı” figürü, Trump’ın “geliştirici” versiyonunun radikal ölçekte büyütülmüş hali olabilir; zorbalık ve gösterişle olan biteni gizlemeye çalışıyor.
Ama asıl mesele ne? Önce Trump’ın fikirlerinin ne olmadığını inceleyelim.
Burada Gazze’yi pahalı bir gayrimenkule dönüştürme fikrinin orijinal olmadığını belirtmekte fayda var.
Singapur ve Hong Kong, Batı’nın Gazze Şeridi’ne yönelik projeksiyonlarının yorgun fantezileri olma eğilimindeydi; Dünya Bankası ve Thomas Friedman daha önceki dönemlerde bu vizyonlara geçerlilik kazandırdı. Ancak gerçek şu ki hiçbir Batılı güç Gazze gerçeğiyle ve temsil ettiği adaletsizlikle yüzleşmek istemedi.
Bu bölge yalnızca, 1948’de Güney ve Sahil Filistin’inin etnik temizlikle karşılaştığı adaletsizliğe uluslararası iş birliğinin sürdürüldüğü bir zeminde varlığını sürdürebilmektedir; dahası, bu eylemin 77 yıl sonra hâlâ devam eden politik ve insanî yaraları göz ardı edilemez.
Bu açıdan, Trump’ın “Gazze Riviera” fikri, Gazze’deki iğrençlikten duyulan utanmaz bir suç ortaklığı ve korkaklık geleneğini sürdürmekten başka bir şey değildir. Batı, dün de bugün de Filistinlilere hiçbir şey sunmadığını kabul etmek yerine, yeni hilelerle işin içinden çıkmaya çalışmaktadır.
Gazze fantezisinin hiçbir zaman uzun süreli bir kabustan başka bir şey olmadığını da belirtmek gerekir. İsrail bu planlara aldırmaksızın bölgeyi defalarca bombalayarak “Taş Devrine” geri döndürdü ve yaşamın sürdürülemez olduğu tarih öncesi koşulları yarattı.
BATI’NIN GERİLEMESİ?
Yine de Trump’ın planlarının en az iki açıdan yeni olduğu kabul edilmelidir. Birincisi, bölgenin “şanssız” olma eğilimini aşmak için Filistinlilerin Gazze’den kitlesel olarak nakledilmesi yönündeki özür dilemeyen çağrısıdır.
İkincisi ise Trump’ın doğrudan sömürgeleştirmek istediği topraklar listesine Gazze’nin de eklenmesiyle ABD’nin fiili sahipliğini önermesidir.
Bu fikirlerin Trump’ın yeni izolasyoncu eğilimleriyle ya da sözde arzuladığı barışçı ünüyle ne kadar örtüştüğünü kimse tahmin edemez. Ancak mesele de tam olarak bu.
Trump’ın palavraları ve kabadayılıkları ideolojik ve siyasî olarak o kadar tutarsız ve deha ve ihtişam hayalleriyle o kadar renklendirilmiş ki, güç ve vizyonu yansıtmıyor -tam aksine. Geç dönem emperyalist sihirli düşüncenin kokusunu taşıyor. Aşırı derecede gözdağı ve güce dayanıyor ve Batı’nın gerilemesi ve İsrail’in sona yaklaşması bağlamında tasarlanıyor. Buna şaşırmalı mıyız?
Trump’ın yeniden seçilmesi, ABD’nin liberal siyasî ve kurumsal düzeninde köklü demokratik ve kurumsal krizlere işaret etmektedir. (…) Şimdi, Trump yönetiminin çeteler ve pek de gizlenmeyen neo-Nazilerle dolup taştığını izlerken bu distopik zombi parti otobüsünün nereye gittiğini görmek fazla şaşırtmamalı.
Elbette, “uyanmış halkı” cadı avına çıkarmak ya da devasa çıkar çatışmaları rüşvetleri kurmak amacıyla etrafını dalkavuklar ve üçkâğıtçılarla çevrelemek bir şey olsa da Titanik’te son bir yelken açılabilecek yolculukta dünyanın size katılmasını beklemek bambaşka bir şeydir.
ORTA DOĞU’DAKİ ABD POLİTİKALARI
Trump’ın sarhoş bir halde silahlanmaya başlaması Orta Doğu’da beş alarm zilinin çalmasına neden oldu. ABD Başkanı yönetimin demokrat ya da cumhuriyetçi olmasından bağımsız olarak uzun süredir ABD’nin emperyal tasarımlarına hizmet eden bir dizi geleneksel politikayı bir çırpıda terk ediyordu. ABD’nin on yıllardır Arap ve İslam dünyası sahnesinde oynadığı “dürüst arabulucu” rolü geride kaldı. Şimdi etnik temizlik için özür dilemeyen bir sadakat var ve ABD politikası açıkça Siyonist yelpazedeki en aşırı sağcı çizginin yanında yer alıyor. Eğer Trump ve İsrail gerçekten Gazze’de etnik temizliği tamamlamaya kalkışırsa ABD’nin bölgedeki tarihî politikalarının temel taşları bir gecede çökecektir. Arap ve Müslüman dünyası, elitlerinin İsrail ile barış anlaşmaları imzalamasına karşı çıkmadıklarında sonuçta ne olacağını açıkça görecektir. İhanet duygusu sonsuza kadar bastırılamaz.
1979 Camp David Anlaşması, en büyük Arap ülkesini İsrail’le angajman çemberinden çıkararak ABD’nin Orta Doğu politikasına nesiller boyu paha biçilmez bir hizmette bulunmuştur. Ayrıca Mısırlı subay sınıfını da etkili bir şekilde yozlaştırdı. Camp David ayrıca diğer Arap devletlerinin Filistinlilerin haklarını desteklemeye yönelik birleşik bir Arap pozisyonu pahasına İsrail ile kendi ikili anlaşmalarını yapmalarının yolunu açtı.
Ancak Gazze’de etnik temizlik yapılmaya kalkışılırsa tüm bu siyasî yörünge ve buna bölgesel olarak angaje olan siyasî ve ekonomik sınıflar gayrimeşru hale gelecek ve kendilerini halkları ya da orduları tarafından değiştirilmek üzere hedef alınmış bulacaklardır.
Batı’nın varlığı, çıkarları ve Batı blokunun İsrail’e, soykırımı konusunda nasıl yakın bir şekilde destek verdiği düşünüldüğünde bu eylemlerle açılacak bölgesel selden kaçmanın zor olacağı anlaşılacaktır. Bu dinamik hemen meydana gelmese de bazı önemli gelişmeler beklenenden çok daha hızlı biçimde uygun bir darbe ya da halk hareketliliğinin bir araya gelişi ile gerçekleşebilir. İşte bu yüzden, süreçte kayıtsızlaşmış Arap rejimleri hızla Trump’ın planlarına karşı ortak bir cephe oluşturmak için harekete geçti. Onlar, bölgenin mevcut sosyoekonomik ve politik düzeninin ne kadar kırılgan olduğunu o kadar biliyorlar ki bu durumu istikrarsızlaştırmak için fazla bir şey yapmaya gerek kalmaz. Gerçekten de 2010’da Tunus’un kırsal bir köyünde ruhsatsız bir meyve satıcısı ile yerel bir polis arasında yaşanan bir tartışmanın, Fas’tan Bahreyn’e kadar tüm Arap dünyasını ateşe veren bir orman yangınına dönüşeceğini kim tahmin edebilirdi? Şüphe yok ki bu ateşin küllerinde hâlâ kor var. Dahası, Gazze’deki etnik temizlik ve İsrail’in ve Batı’nın Filistin’de sürdürdüğü korkunç politikalar, Arap ve Müslüman dünyalarının kimlikleri, tarihleri, dinleri ve kültürleri ile doğrudan ilişkilidir.
Trump’ın etnik temizliği onaylaması ve Gazze’yi yeniden sömürgeleştirme planları da küresel ve tarihî boyutlarda muazzam suçlar işleme isteğine işaret ediyor. Trump bunu, küresel hesap verebilirlik sistemlerinin zayıfladığı, kişisel kırılganlık ve güvencesizliğin arttığı bir dönemde yapıyor. Trump’ın planı açık bir tehdit ve Batı’nın “Üçüncü Dünya” üzerindeki sömürgeci kıyımına ilişkin daha önceki karanlık dönemlere bir geri dönüşü simgeliyor. Bu, Batı emperyalist tarihinde sismik bir dönüş olacaktır ve Filistinlilerin bu yeni/eski dünya düzeniyle tek başlarına yüzleşmek zorunda kalmaları için hiçbir neden yoktur, özellikle de direnmemek bu güçlerin bir sonraki hedefinin sizin olmasına davetiye çıkaracağı anlamına geliyorsa.
*Bu yazı Tewfik Haddad tarafından The New Arab websitesi için “Trump’s Gaza plan may lead to uprisings across the Middle East” başlığı ile 20 Şubat’ta kaleme alınmıştır. Türkçe çevirisi Yeni Demokrasi tarafından yapılmıştır.