Mor-Kızıl Kolektif, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair bir açıklama yayımladı. Dünyada ve Avrupa’da yükselen zorba hükümetlerin kadın düşmanı politikalarına ve savaş çığırtkanlığına karşı tüm kadınları 8 Mart’ta alanlara çağırdı.
“8 Mart Emperyalizme ve Her Türden Gericiliğe, Baskılara, Sömürüye Karşı Mücadele Çağrısıdır!” başlıklı açıklamanın tamamı şöyle:
“Emperyalist sistemde krizler kaçınılmazdır ve krizle başa çıkma yöntemleri; savaş, ölüm, yoksulluk, açlık ve doğanın katliamı demektir. Emperyalistler krizin faturasını da her dönemde olduğu gibi işçi emekçilerin sırtına yüklemeye çalışmaktadır. Kadınlar bu durumdan ilk ve en ağır şekilde etkilenen kesimdir. Güvencesiz, mevsimlik, yarı zamanlı, taşeron işlerde emeği daha fazla sömürülen, kriz bahanesiyle ilk işten çıkarılan kadınlardır. Emekçi kadın ve erkekler arasındaki gelir farkının yüzdesi giderek artmakta, emek sömürüsü katmerleşerek devam etmektedir. Erkek egemen bu düzende ev işlerinin bütün sorumluluğu da kadınların üzerine yıkılmaktadır.
“İşçi-emekçi kadınların can bedeli kazandıkları haklar Avrupa’nın ‘demokratik’ ülkelerindeki gittikçe sağcılaşan, ırkçılaşan hükümetler tarafından gasbedilmekte, sistemin önemli bileşeni olan erkek egemen anlayış ile kadına yönelik şiddeti yaşamın her alanında meşrulaştırarak, kadınlara yönelik saldırıları devletlerin, polisi, askeri, hukuk sistemi, eğitim sistemi, kültürel yapılanması vb. diğer kurumlarıyla organize edilmektedir. Kurumsallaşan ırkçılık kendini insanlık dışı göçmen politikalarında ve çıkarılan gerici göçmen yasalarında göstermektedir. Suçlu gibi toplama kamplarında yaşamaya mahkûm edilen mülteci kadınlar, göç yollarında yaşadıkları travmaların yanında, geldikleri ülkelerde sürekli sınır dışı edilme tehdidine maruz kalmaktadırlar ve birçoğu da savaş ve çatışmaların içine geri gönderilmektedir.
“Emperyalist saldırganlığın en acımasız boyutu hiç şüphesiz emperyalist savaşlar ve bölgesel çatışmalardır. Emperyalistler arası mücadele büyüdükçe savaş tamtamları daha güçlü çalmaktadır. Filistin’de, Kürdistan’ın her parçasında, Suriye’de, Ukrayna’da ve tüm Afrika’da emperyalistler ve bölge gerici devletlerinin rekabeti yıkım, ölüm, yerinden edinme gibi sonuçlar doğurmaktadır. Vahşi savaş ve çatışma ortamlarında sağ kalmayı başaran ama ülkelerinde yaşama şansı kalmayan halkın ve özelde kadınların akıbeti ise göç yollarına düşmek, mülteciliğe mecbur kalmak, derin bir güvencesizlik ve gelecek belirsizliği içinde yaşamaktır. Bugün Gazze’de ABD ve İsrail açık şekilde tehcir ile soykırımı savunma noktasındadır. Rojava’da faşist TC yine benzer hesaplar için uğraşmaktadır. Emperyalist çelişkiler ve savaş olasılığı arttıkça şovenizm tırmanmakta, dünya da şovenist-faşist eğilim güç kazanmaktadır. İşçi ve emekçiler şovenizmle zehirlenirken, ‘kutsal aile’ söylemleri artmaktadır. ABD başkanı Trump kadın düşmanı söylemleri kadının aile içindeki ezilmişliğini kutsayarak yapmakta, kürtaj hakkına saldırmakta, homofobik yaklaşımları kemikleştirmektedir. Bu yaklaşımı dünya genelinde hâkim kılma mücadelesi sürdürmektedir.
“Emperyalizmin uşağı olan yarı sömürge ülkelerde egemen sınıflar emperyalist yönelimlerin parçalarıdır. Emperyalist saldırganlığın Orta Doğu ayağındaki en kirli maşalarından biri tartışmasız olarak faşist TC’dir ve emperyalistler faşist hükümet aracılığıyla erkek egemen anlayışın en vahşi ve en saldırgan biçimiyle kendini yeniden üretmesini öngörürler. Erkek egemen anlayış, kadın düşmanı politikalar, kadına yönelik her türlü şiddet devlet ve ideolojik aygıtlarıyla güvence altına alınır, bunun bilançosu da her gün gerçekleşen kadın cinayetleri ve katillerin hukuk sistemi tarafından korunmasıdır. Türk egemenleri kadın düşmanı söylemleri büyütmekte, kadının aile içindeki kölelik statüsünü güçlendirmek için çaba harcamaktadır. Bu yüzden 2025’i ‘Aile Yılı’ ilan etmiştir. Onlar için aile erkek egemenliğin daha da gericileşerek sürdürülmesidir. Emperyalistler kendi ülkelerinde insan haklarından, kadın haklarından bahsederken destekledikleri gerici faşist hükümetler aracılığıyla, sömürgeleştirdikleri ülkelerde kadınlara uygulanan bu vahşeti destekleyerek iki yüzlü karakterlerini ortaya koymaktadırlar.
“İşçi ve emekçi kadınlar, emperyalizmin vahşi sömürüyle palazlandığı 1800’lü yıllar boyunca insanca yaşam koşulları için büyük bedeller ödeyerek yıllarca mücadele ettiler. Bu mücadelenin en önemli sembolü 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günüdür.
“8 Mart 1857’de gösterdiğinde New York’ta bir tekstil fabrikasında çalışan çoğu kadın 40 bin işçi, çalışma saatlerinin azaltılması, ücretlerin iyileştirilmesi istemiyle greve başladı. Patronların kapı uşağı polis, işçilere saldırdı, binlerce işçi fabrikaya kilitlendi. Bu sırada çıkarılan yangında içeride kilitli kalan çoğu kadın 129 işçi yanarak ölümsüzleşti. Clara Zetkin’in önerisi ile bu katliamın tarihi olan 8 Mart, 1910 yılında Kopenhag’da toplanan Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Uluslararası Kadınlar Günü olarak kabul edilmiştir. Böylece 8 Mart, sınıf mücadelesi tarihindeki onurlu yerini almıştır. Kadının özgürlük mücadelesi, işçi sınıfı mücadelesi ile birlikte gelişmiş, devrim iddiasıyla tarih boyunca ilmek ilmek örülmüştür.
“8 Mart 1857’de direnen kadınların bedenleriyle yaktıkları meşale kesintisiz şekilde bugün yürütülen kadın özgürlüğü mücadelesinin en ön saflarına taşınmıştır. Bu nedenle 8 Mart ne salt “kadınlar günü’’dür, ne de kapitalizmin tüketim kültürünün aracıdır.
“8 Mart;
- Emperyalist haksız savaşlara karşı mücadele çağrısıdır.
- İşçi-emekçi kadınların yaşadıkları katmerli sömürüye ve ezilmişliğe karşı başkaldırı çağrısıdır.
- Sömürünün arttığı, kölelik yasalarının dayatıldığı bu süreçte devrimci kadın örgütlenmesini ve mücadelesini büyütme çağrısıdır.
- Ataerkil kültürün, dinsel gericiliğin tüm dayatmalarına, her türden ayrımcılığa karşı mücadele çağrısıdır.
- Komünist, devrimci ve ilerici kadınlara yönelik zindanda, gözaltlarında, sokakta uygulanan devlet şiddetine karşı örgütlenme çağrısıdır.
- Kadının gerçek kurtuluşunun tarihin çöplüğüne gömme iddiasıyla emperyalizme karşı savaş çağrısıdır.
“Biz MOR-KIZIL KOLEKTİF olarak, mücadele günü olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde alanlarda, sokaklarda olacağız. Sloganlarımız, türkülerimiz dünyanın dört bir yanında, sokaklarda, alanlarda, fabrikalarda, zindanlarda, dağlarda direnen, savaşan kadınlara ulaşacak. Tüm ezilen, işçi ve emekçi kadınları bu bilinci ve cüreti kuşanmaya, “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olan 8 Mart’ta sokakları, alanları zapt etmeye, haklı ve meşru öfkemiz ile örgütlemeye, mücadelemizi büyütmeye çağırıyoruz.
“Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
Sınıfsal, Cinsel, Ulusal Sömürüye Son!
8 Mart’ın Kızıl Şiarı ile Alanlara, Örgütlenmeye ve Mücadeleye!”
(AVRUPA)