Türkiye’de burjuva siyaset sahnesi durulmuyor; durulacağa da pek benzemiyor. Ekonomik krizle iç içe geçmiş yönetme krizi, erke egemen olma kavgasının gölgesinde her geçen gün daha da şiddetlenerek sürüyor. Son haftalarda yaşanan baş döndürücü gelişmeler burjuva siyasetin -iktidar ve muhalefeti ile- içinde bulunduğu krizi anlamak için fazlasıyla veri sunuyor.
ABD seçimlerinin sonuçlanmasının ardından bölgedeki devletler/güçler yeni seçilen deli saçması sözleri ile ABD demokrasisinin haylaz çocuğu kategorisine yükselen Trump’ın gözüne girip yeni süreçte bölgede etkin bir rol oynamak için heyecanla sipere koşturdular. 12 yıl süren Suriye savaşı birkaç günde sonlandı. Esad soluğu Rusya’da aldı. Colani’nin sırtına geçirilen takım elbise ile HTŞ bir anda modernize edildi. Emperyalist güçler ve onların bölgedeki uzantısı yerel iş birlikçiler Colani’nin elindeki kanı temizlemek için sıraya girdiler. Colani de yüzüne iliştirdiği gülücüklerle efendilerine duyduğu minneti sergilemekten çekinmedi. Her şeyden haberi varmış pozları kesen Türk egemenleri ise tabii ki daha fazla efor sarf etmek zorunda kalacak.
İsrail ise bölgedeki pozisyonunu güçlendirerek etkinliğini artırdı. İşte böyle bir tablonun gölgesinde Türk hâkim sınıfları adeta her yeri dökülmüş ülkeyi yönetme kabiliyetini bir şekilde sergilemekle meşgul. Dahası Orta Doğu’da oyun kurucu pozları kesmekle!
Ekonomik tabloya dair siyasî iktidarın rakamlarla oynayıp belirsiz geleceği işaret etmekten başka bir seçeneği de programı da yok. Ekonomi mottosu ise sabır! Tabii bu yalnızca geniş yoksul kitleler için geçerli. Enflasyon tahminleri daha ilk aydan revize edildi. Kısacası ekonomik tablo pek iç açıcı değil! Dahası umut da vadetmiyor. Muhalefet ise iktidarı erken seçime zorlamanın yollarını arıyor. “Büyük bir sürprizim var” deyip heybesinden kırmızı kart çıkaran Özgür Özel siyasî iktidarı köşeye sıkıştırmak bir yana parti içindeki adaylık tartışmasını yönetmekten uzak performansı ile AKP’nin değil ama kendi geleceğinin sınırını çiziyor.
Gündemin öne çıkan başlıklarından biri teğmenlerin ihraç edilmesiydi. Hatırlanacaktır mezuniyet töreninde kılıçlarını kınlarından çıkarıp subay yemini ettikten sonra “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” naraları atmalarının akabinde tartışmalar alevlenmişti. Siyasî iktidar teğmenlerin bu eylemi planlı gerçekleştirdiğini iddia etmiş, dahası kendilerine dönük darbe tehdidi olarak imlemişti. Muhalefet ise teğmenlerin kınlarından çıkardığı kılıçların yarattığı heyecanla safları sıklaştırmanın telaşına düşmüş, teğmenleri büyük bir heyecanla sahiplenmişti.
Teğmenler hadisesi hâkim sınıflar arası çatışmayı sembolize eden bir vakıa olarak hafızalara kazındı. Cumhur İttifakı ilgili olaydan hareketle çokça nasiplendiği “Eski Türkiye” yaygarasına sarılıp darbe heyulasını hortlatma kaygısı güderek olaydan mağduriyet devşirmeye çalıştı. Diğer taraftan muhalefet ise iktidarın ilgili olaydan hareketle Mustafa Kemal’den huylandığını dahası ona düşmanca yaklaştığını iddia ederek gücünü konsolide edip safları sıklaştırma çabasına girdi. Nihayetinde teğmenler ihraç edildi. Teğmenlerin çıkışının öylesine, hasbelkader verilmiş bir refleks olmadığı ama iktidarın da iddia ettiği gibi dolaysızca darbe hedefiyle de sergilenmediği aşikârdır. Bununla birlikte erke egemen olma kavgasının bu kez ordu üzerinden sahnelenmesi muhalefet için cesaretlendirici. AKP için ise ordu üzerinde istediği otoriteyi tam olarak sağlayamadığını göstermesi açısından önemli bir yerde duruyor. Siyasî iktidar da klik savaşlarının gölgesinde teğmenlerin soruşturulmasını bu bağlamda ele alıp sonuçlandırdı.
Aynı günlerde salyalı ağzıyla Türk olmayan herkese hakaretler yağdıran Ümit Özdağ, şoven söylemlerinden değil ama cumhurbaşkanına hakaretten dolayı tutuklandı. Tüm göçmenleri sınır dışı etme fantezisi ile göçmen düşmanlığını körükleyen bu aşağılık karakter muhtemelen Silivri’den “kahraman” olarak çıkmanın hesaplarını yapıyordur.
Erdoğan, Beşiktaş Belediye Başkanı Akpolat’ın tutuklanmasının ardından “turpun büyükleri heybede” ifadelerini kullanmıştı. Erdoğan’ın sözleri haliyle tartışma yaratmış; İmamoğlu, Erdoğan’ın sözlerini üstüne alınarak bir basın toplantısı gerçekleştirmiş ve “turpun büyüğü” diye imlediği ismi ifşa etmişti. İmamoğlu’nun heybesinde Satılmış Büyükcanayakın ismi çıkmıştı. Üstlendiği rol ile adı arasında ironik bir ilişki edebiyatçıları kıskandıracak türden olabilir. Ama ayak oyunlarında devletin üstlendiği rol bağlamında ibretlik bir örnek olarak orta yerde duruyor diyebiliriz. Sorun sadece bilirkişinin rapor hazırlaması değil. Muhalefetle ilgili dosyalara hep aynı kişinin atanması, raporların hep aleyhte olması, üstüne raporlardan hareketle yargının hemen harekete geçmesi ve iktidarın beklentilerini karşılayacak şekilde sonuçlanması tabir uygun düşecekse tezgâhın kurgulanmasında yalnızca siyasetin değil devletin de rolünü ele vermesi bakımından anlamlıdır. Bilirkişi Satılmış’ın muhasebe yeterlilik belgesinin olmadığı ise birkaç gün sonra ortaya çıkacaktı.
Bilirkişi satılmışın hangi soruşturmada nasıl bir rol aldığı bir yana siyasî iktidar devlet olanaklarını sonuna kadar ama pervasızca kullanmakta sakınca görmüyor. Rol biçtiği karakterler üzerinden siyaseti dizayn ediyor. Yerel yönetimlere dönük soruşturmaları tek bir kişi üzerinden hem de ironi yaparcasına Satılmış adında bir karakter üzerinden yürütürken muhalefete dönük hukuksal süreci de belirli savcılar üzerinden işletiyor. İmamoğlu’nun açıklamalarının ardından Satılmış ile iletişime geçip haber yapan gazeteciler apar topar gözaltına alındı, bir gazeteci tutuklandı. İronik olan ise iktidarın iğrenç kalemi Yeni Şafak gazetesi aynı gün Satılmış ile röportaj yapacaktı. Adalet Bakanı ise tüm bu yaşananlar karşısında yargı bağımsızlığından dem vuracaktı.
Siyasî iktidar açısında yargı alanının önemli bir işlevi olduğu aşikâr. Hâkim sınıflar içindeki klik savaşımında siyasî iktidar gücünü önemli ölçüde bu aracı kullanarak konsolide ediyor. Kendisine karşı her türlü itirazı yargıyı kullanarak susturmakla kalmıyor egemenlik ilişkisinde de bu alandan hareketle güç devşiriyor. Yargıya konu olan iddiaların son günlerde Erdoğan tarafından dillendirilmesi tesadüfi bir durum olmadığını açıkça gösteriyor. Nasıl sonuçlanacağı ise doğrudan ilgili kliklerin nasıl konumlanacakları ile belirlenecektir.
Yargı görevlileri üzerinde de benzer bir tahakküm ilişkisi kurduğu bir sır değil. Kritik dosyalara bakan yargı görevlileri hakkında bir tehdit unsuru olarak elinde dosyalar tutmakta sakınca görmüyor.
Cumhur İttifakı yargıyı yalnızca siyaseti dizayn etmek, egemenlik ilişkilerinin düzenlenmesinin bir aparatı olarak değil, geniş kitleleri baskı altına alıp göz dağı vermek için -ki yargı bir sopaya dönüştüğünde esas olarak bu amaçla kullanılır- pervasızca kullanmaktadır. Bu bağlamda her türlü yazılı kuralı hiçe saymakta tereddüt etmez. Geniş kitleler için ifadesini bulan hukuksuzluk devletin karakteri ile dolaysızca ilişkilidir. Hukuk sadece toplumsal ilişkilerin ifadesi değil aynı anlama gelmek üzere egemenlik ilişkilerinin de düzenlenmesidir.
Ayşe Barım’ın menajerlik şirketine dönük tartışmalar hatırlanacaktır. Muhtemel ilgili alandaki rant paylaşımına dahil olmak isteyen iktidar destekli asalak kesimler yargıya görev biçtiler. Rant paylaşımının doğrudan parçası olan yargı da hızlıca harekete geçip soruşturmayı Gezi süreci ile ilişkilendirip soruşturmanın siyasî zeminini de yaratarak ilgili alandaki ranta kayıtsız kalamayacağını dahası hem oyunculara hem de topluma göz dağı vererek devletin kendisine dönük hiçbir şeyi unutmadığını hatırlatmış oldu.
Toparlayacak olursak; hâkim sınıflar arasındaki egemenlik kavgası geniş kitlelerin enerjisinden beslenerek kendini motive ediyor. Kendi çıkarlarını geniş kitlelerin kaygısına dönüştürerek egemenlik ilişkisini tesis ediyor. Siyasî iktidar sürdürülebilir istikrarsızlık sarmalını yönetme kabiliyetini yitirdikçe pervasızlaşıyor. Hak arama mücadelesine dönük tahammülsüz; yargıyı dolaysızca kendi aparatı daha doğrusu sopası haline dönüştüren; muhalefeti hâlâ dizayn edebilme kabiliyetine sahip; devlet olanaklarını kendisini destekleyen kliklerin iştahını kabartan asalak kesimlere pervasızca sunan ve daha fazlasını yapan bir iktidar söz konusu. Cumhur İttifakı devlet olanaklarını iktidarı elinde bulundurmak için sonuna kadar kullanmaktan çekinmiyor. Bununla birlikte onun tahammülsüzlüğü, oluşturmaya çalıştığı izlenimin aksine, her şeye muktedir olmasından değil, aksine zayıflığının semptomu, beslediği çürümüşlüğün dışa vurumu olarak okunmalıdır.