Trump’ın 2. başkanlık dönemine dair söylemleri arasında yer alan Grönland ve Kanada üzerindeki tartışmalı açıklamaları yankı uyandırmaya devam ediyor. Grönland, Danimarka’ya ait özerk bir bölge. Trump ise Grönland’ın “ABD’ye ait” olduğunun iddia ediyor ve Kanada için ekonomik baskıyı planlıyor. Ayrıca Grönland’a “gerekirse” askerî müdahalede bulunacağını belirtiyor. Trump’ın bu sözleri yalnızca bireysel bir liderin iddialı dış politika hedefleri olarak değil aynı zamanda emperyalist ABD’nin sömürgeciliği olarak karşımıza çıkıyor. Trump, Grönland’ın ABD topraklarına katılması gerektiği yönündeki açıklamalarını ilk kez 2019 yılında yapmış ve bunu “büyük bir gayrimenkul anlaşması” olarak tanımlamıştı. Benzer açıklamalar 1946’da ABD Başkanı Harry Truman tarafından da gündeme getirilmiş, Grönland için Danimarka’ya 100 milyon dolarlık bir teklif yapılmıştı. Yani bu tarihi arka plan Trump’ın yeniden ortaya koyduğu taleplerin tesadüf olmadığını ve ABD’nin Grönland üzerindeki ilgisinin sistematik bir niteliğe sahip olduğunu göstermektedir.
TARİHÎ VE STRATEJİK BAĞLAM
Grönland yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük adasıdır ancak topraklarının yüzde 80’i buzlarla kaplıdır ve nüfusu yalnızca 56 bin kişiden oluşmaktadır. Nüfusun çoğunluğu yerli İnuit halkında oluşmaktadır. 1979 yılında Danimarka’dan özerklik kazanan Grönland, iç işlerinde bağımsız yönetim hakkına sahipken dış işleri hâlâ Danimarka hükümeti tarafından yürütülmektedir. Grönland halkı hem Danimarka hem de Avrupa Birliği vatandaşlığına sahiptir ve Kopenhag’daki Danimarka Parlamentosu’nda temsil edilmektedir. Grönland’ın stratejik önemi yalnızca coğrafi konumundan değil aynı zamanda sahip olduğu zengin doğal kaynaklardan ve Kuzey Kutbu’ndaki deniz ulaşım yollarına yakınlığından kaynaklanmaktadır. Bu durum adayı tarih boyunca aç gözlü egemenlerin ilgisine açık bir hale getirmiştir. Özellikle buzulların erimesiyle birlikte nadir toprak elementleri, petrol ve doğal gaz yatakları gibi yeraltı kaynaklarının açığa çıkması Grönland’ı jeopolitik bir mücadele sahasına dönüştürmüştür. Grönland yalnızca jeopolitik bir merkez ile de sınırlı değil aynı zamanda pazar alanı ve ekolojik denge açısından da kritik bir bölgedir. Özellikle son dönemde teknolojik araçlarda kullanılan nadir mineraller önemini artırmaktadır. Dünya Bankası’na göre bu tür minerallerin işlenmesi 2050 yılına kadar 5 kat artacaktır. Ek olarak Grönland, iklim değişikliğinin en çarpıcı etkilerinin gözlemlendiği yerlerden biri. Adadaki buzullar dünyanın geri kalanına kıyasla dört kat daha hızlı erimekte ve bu durum deniz seviyesinin yükselmesine neden olmaktadır. 1992 yılından bu yana her yıl 182 milyar ton buz kaybeden Grönland 2019’da bu miktarı 489 milyar tona çıkarmıştır. Eğer bu süreç devam ederse de deniz seviyesinin 7,5 metre yükselmesi ve dünya genelinde kıyı bölgelerinin yeniden şekillenmesi beklenmektedir.
Grönland’ın sahip olduğu ekolojik önemin yanı sıra ısınan Kuzey Kutbu’nun yeni deniz ticaret rotalarına açılması, bölgenin ticaret açısından da değerini artırmaktadır. Çin ve Rusya’nın bu rotalara olan ilgisi, ABD’nin Grönland üzerindeki stratejik hesaplarını daha da keskinleştirmektedir. Rusya cephesini biraz daha açacak olursak Rusya, Arktik Bölgesi’nde en uzun kıyı şeridine sahip ülkedir. Bölgedeki zengin petrol ve doğal gaz rezervleri, Rusya’nın enerji stratejisinde kritik bir yer tutmaktadır. Bunun yanında iklim değişikliğiyle eriyen buzullar Rusya’nın Arktik kıyılarını çevreleyen Kuzey Denizi Rotası’nı daha erişilebilir hale getirmiş ve bu rotanın küresel ticaret açısından önemini artırmıştır. Arktik Bölgesi’ndeki stratejik gerilimler de bu nedenle giderek yükselmektedir. NATO üyesi olmayan tek Arktik devleti olan Rusya, eriyen buzulların bölgedeki sınırlarını zayıf bir noktaya dönüştürdüğünün farkındadır. Bu durumu dengelemek amacıyla Sovyet döneminden kalma 50’den fazla askeri karakolu yeniden aktif hale getirmiş, radar sistemlerini modernize etmiş ve Kuzey Filosu’nu güçlendirmiştir. Bu hassas ortamda ABD’nin bölgede daha fazla toprak edinme girişimleri özellikle NATO üyeleriyle ilişkili olsa bile Rusya tarafından bir provokasyon olarak değerlendirilebilir. Rus yetkililer Grönland’ın ABD stratejik bombardıman uçaklarına ev sahipliği yapma olasılığı konusunda da endişelidir. Grönland aynı zamanda ABD’nin dünyanın en kuzeyindeki askerî tesisi olan Pituffik Uzay Üssü’ne ev sahipliği yapmaktadır. Bu üs hem nükleer hem de konvansiyonel savunma açısından kritik bir öneme sahiptir ve Rusya’nın Kuzey Kutbu üzerinden gerçekleştirebileceği olası saldırılara karşı erken uyarı mekanizması sunmaktadır. Diğer yandan Çin gibi büyük ticaret güçleri için büyük bir cazibe merkezi haline gelerek Avrupa ile Asya arasında, özellikle yaz aylarında kullanılabilir bir kısayol sunmaktadır. Bu nedenle Rusya, önümüzdeki 10 yıl içinde bu rotaya 30 milyar dolarlık yatırım yapma taahhüdünde bulunmuştur. Öte yandan Trump’ın son dönemde Grönland ve Panama başta olmak üzere bazı kritik rotalar üzerinde hak iddia etmesini “Çin’e bir mesaj” olarak yorumlayanlar da bulunmaktadır.
GÜÇ DENGELERİ
Grönland’da bağımsızlık talepleri son yıllarda güçlenmiştir. 2009 yılında Danimarka ile yapılan bir anlaşmaya göre Grönland halkı referandum yoluyla bağımsızlık ilan etme hakkına sahiptir ancak bu sürecin ekonomik ve siyasi zorlukları, bağımsızlık hareketinin önünde önemli bir engel olarak durmaktadır. Ada sakinleri Trump’ın açıklaması ve oğlu Donald Trump Jr’ın Ada’yı ziyaretiyle ikiye ayrılmış durumda. Ada halkıyla yapılan röportajlardan göründüğü kadarıyla çok ciddi oranda Grönlandlı uzun yıllardır sömürge oldukları için bağımsız bir ülke olmak istiyorlar. Özellikle Danimarka tarafından uzun yıllar ayrımcılığa uğradıkları, gerekli yatırımların yapılmadığı ve kültürlerini yok saydıklarıyla ilgili açıklama sayısı çok fazla. Ama diğer taraftan da adadaki zorlu yaşam koşulları ve işsizlik göz önünde bulundurulduğunda gençlerin büyük bir kısmı ABD’ye dahil olma fikrine sıcak bakıyor. “Make Greenland Great Again” sloganı Elon Musk’ın da desteğiyle sanal medyada büyük ses getirdi. Bu sebeple eğer Ada’da ABD’ye katılma ile ilgili bir referandum yapılırsa sonucun ne çıkacağını tahmin edemiyoruz. Çünkü Grönland üzerindeki tartışmalar yalnızca bir bölgenin statüsüyle sınırlı değildir; bu durum emperyalist tekellerin ekonomik ve jeopolitik çıkarlarının bir yansımasıdır. Trump’ın açıklamaları da ABD’nin Kuzey Kutbu üzerindeki stratejik hedeflerini açıkça ortaya koymaktadır ancak bu hedefler de bağımsızlık haklarına yönelik ciddi tehditler barındırmaktadır. NATO’nun Grönland’da üsleri ve çok sayıda askerleri olduğu göz önüne alındığında, ABD’nin kontrolü ele alması zor olmayacaktır ancak Grönland’ın geleceği yalnızca ABD ve Danimarka arasında değil aynı zamanda halkların bağımsızlık mücadelesi ile egemenlerin stratejik hesapları arasında şekillenecektir. Bu süreç Grönland halkı için yalnızca bir bağımsızlık arayışı değil aynı zamanda ekonomik ve ekolojik sürdürülebilirlik mücadelesidir.