Parti ve Devrim Şehitlerini Anma Haftası vesilesiyle Proletarya Partisi şehitlerinin ailelerinden evlatlarını anlatmalarını istedik. “Şehit Aileleri Evlatlarını Anlatıyor” serimizin ilk anlatımında 2020 yılında Dersim’de ölümsüzleşen Proletarya Partisi üyesi Ali Kemal Yılmaz yer alıyor. Okurlarımızın ilgisine sunuyoruz…
“Her Şeyiyle Onur Duyuyorum”
17 yaşında anne oldum. Kemal bana aşırı düşkündü. Babasını da çok sever, sayardı; ama eve gelsin ben evde olmayayım “Ben evde olmak istemiyorum sen olmayınca” derdi. Her şeyimizi birlikte yapardık. Bana iş yaptırmazdı evde olduğu zaman, “Sen kendini çok eziyorsun, çok tüketiyorsun.” derdi.
Arkadaşlarını, yoldaşlarını çok sever çok değer verirdi. Ortaokul son sınıfta başlamıştı mücadeleye. Eve geç gelirdi. “Çok bekletiyorsun beni, çok yoruyorsun” derdim “Anne birilerinin uğraşması lazım, yoksa boş bırakırsan herkes ezilir, birilerinin bir yerden tutunması lazım” der, hep beni ikna ederdi. Beni her konuda çok çabuk kandırırdı zaten. Dayanamazdım onun hiçbir şeyine. Çok temiz yürekli bir çocuktu. Ortaokulda, lisede bütün öğretmenleri okula gittiğimde onun saygısından bahsederdi, çok memnun olduklarını söylerlerdi. Çok ders çalışmazdı ama çok başarılıydı. Toplantıya gider gelirdim sarılırdım, boynunu öperdim, gurur duyardım onunla. Onunla diyaloğum aşırı farklıydı; hiç anne-oğul değil, sanki ikimiz bir elmanın iki yarısı gibiydik. Kapıdan içeri girince illa sarılırdı, kemiklerimi kıracak gibi. Babası “Bir gün kadını sakat bırakacaksın” derdi. Çok seviyordum onu. Evde de mahallede de çok uyumlu bir çocuktu. Bu binada herkes onu çok severdi, görüşlerinden, duruşundan. Zaten liseyi bitirdi ayrıldık. 4 yıl Dicle Üniversitesinde kaldı. Çok zaman geçiremedik yavrumla.
Çok espriliydi. Akşam biz otururduk babasıyla, evde olduğu zaman bir bakardık çayı getirirdi. Babasına, bana çok takılırdı. Kız kardeşini çok severdi. Hatta bir anısını anlatayım: Bir gün içeride boğuşuyorlar kız kardeşiyle, şakalaşıyorlar. Seslendi, “Anne bir çiviyle çekiç getir” dedi. Ben de sandım ki bir şey çakacak, aldım getirdim. Kız kardeşini duvara koymuş “Anne bunu çivileyelim, gelip gidip bakarız” dedi. Çok şakacıydı. “Evimizin küçük güneşi” diye severdi kardeşini, hiç adını söylemezdi.
Liseden sonra çok bir arada kalamadık. Yaz tatillerinde gelirdi. Geldiğinde de hep “İşlerim var” der, işleriyle ilgilenirdi. Bir bakardım arkadaşlarını toplamış getirmiş. “Anne” derdi, “eğer ben olmadan arkadaşlarım gelirse kesinlikle bir yavan ekmek de olsa çay yap koy, belki çocukların harçlığı olmayabilir, belki karınları açtır kimseyi aç gönderme.”
Anlamıştım gideceğini de bu kadar erken gideceğini tahmin etmiyordum. Dış kapıya gitti geldi yine boynuma sarıldı. Biz de o gün hazırlanıyorduk bir yere gitmek için. Beni öptü gitti, sonra geri geldi gene öptü, sarıldı. “Gene bir şeyler düşünüyorsun” dedim. “Yok ya, seni öpmeye hiç doyamıyorum anne farklı bir insansın” dedi. Çok uğraşırdı benimle. Doyamadım hiçbir şeyine. Çok fedakârdı. Ben bir yere gitsem hoşuma giden bir şey olsa alırdım, çok severdim giyinip kuşanmasını. Okula gider gelirdi, onda hiçbirisi yok. “Oğlum ben para vereyim sen al, ben biriktiriyorum” derdim. “Anne” derdi, “bir benim giymemle olmuyor, sen giyiyorsun arkadaşının yok, olur mu öyle? Siz bana alıyorsunuz ama onların alanları yoktur.” Valizi bile getirmezdi. Bomboştu valizi. Dağıtırdı. Evde bir şey görse alır götürürdü. “Bu arkadaşlara lazım olur” derdi. Paylaşımcıydı, arkadaşları ile her şeyi paylaşmayı seviyordu. Onun yanında hiç üzülmeyeceksin, suratın asık olmayacak. Seni neşelendirene kadar uğraşırdı. Sarma yemeyi çok severdi. Amerikan salatasını çok severdi, her geldiğinde yapardım. O gelmeden her şeyi hazırlardım. Boynuma sarılıp “Sultan’ım yine döktürmüşsün” diyordu. Amerikan salatası denmesine kızardı. “İnsanların yemeğine sahip çıkmışlar anne, Rus salatası de şuna” derdi. Çok espriliydi, girdiği her ortama neşe saçardı.
Buraya taşındığımızda karşımızdaki bina gecekonduydu. Doğulu bir aile oturuyordu, küçük kızları vardı. Yağmur yağmış, sokaklar çamur içinde. Küçük kız sürüne sürüne çıkmış çamurun içine girmiş, annesi de pazara gitmiş kimse yok evde. Baktım kucağına almış getirmiş çocuğu “Anne şuna banyo yaptırsana nolursun” dedi. “Oğlum Doğulu insanlar, kızarlar kız çocuğunu niye başkası banyo yaptırsın, kızarlar” dedim. “Anne kızarlarsa ben müdahale ederim. Bu çocuk yağmurda çamurda bu halde mi duracak ailesi gelene kadar” dedi. Aldım çocuğu, banyo yaptırdım. Çocuğu giydim, battaniyeye sardım, kız uyudu. Bekliyorum bekliyorum annesi gelmiyor. Kemal geldi, yüzünü açtı “Ya anne, çocuk çirkin değil bakımsızmış, ne kadar güzel bir çocuk oldu” dedi. Sonra annesi geldi, “Benim yanımda geleceksin, ya kadın bize kızarsa ben ne cevap vereceğim?” dedim. Beraber gittik. “Abla bir daha kapıyı açık bırakma, çocuk sürüne sürüne çamurun içine gitmiş araba da vurabilir başka bir şey de olabilir. Ben kucağımda götürdüm anneme banyo falan yaptırdım yanlış anlamayın, çocuğu tertemiz size teslim ediyorum, hep de böyle görmek istiyorum” dedi kadına. Kadın da bize teşekkür etti. Çocuklara hiç dayanamazdı, kıyamazdı. Üniversitede de öyle bir olay yaşamış. Üstteki kadın merdivenlerde çocuğunu dövüyormuş ders çalışmadığı için. “Niye dövüyorsun çocuğu” demiş. “Ders çalışmıyor, karnesi zayıf gelecek.” demiş. “Sen bırak onu, 4’ten sonra bana gönder ben ona ders çalıştırayım. O akıllı bir çocuk, tembel değil siz dövünce onun aklı gidiyor” demiş, annesinin elinden almış çocuğu her gün ders veriyormuş. Bir gün babası demiş ki “Bu çocuğun dersleri de düzeldi, davranışları da düzeldi, çağır bakalım bu kimmiş, neymiş?” Meğer Kemal’in üniversite hocasıymış babası. Kemal’e “Sarı” diyorlarmış üniversitede. “Sarı sen burada ne arıyorsun?” demiş. Demiş “Hocam ben burada oturuyorum.” Hocası “Ee, bu benim oğlum” demiş, “Ben eğitemedim bunu, sen mi eğittin?” Çocuğun ondan sonra davranışları düzelmiş, kadın Kemal’e her gün içli köfte yapıyormuş, yemek yapıyormuş. “Anne bana sarma gönderme daha” dedi. “Niye?” dedim. “Ben burada bir ablanın çocuğuna ders veriyorum o da bana sarma, içli köfte getiriyor. Ben şirketi kurmuşum, sen hiç merak etme” dedi. Ben her 15 günde bir götürüp Diyarbakır otobüsüne bir koli veriyordum. “Anne yeter yeter, yorulmadın mı?” derdi şoförler bana. Bir evin eşyası kadar eşya göndermiştim ona otobüsle. Kızıyor, “Gönderme yeter biz evde durmuyoruz yiyemiyoruz” diyordu. “Yok göndereyim” diyordum, o ben yorulmayayım diye öyle yapıyordu.
Onun hep günleri dışarı geçerdi. En çok ayağı kırıldığında vakit geçirmişizdir. O zaman da gelen giden çok oluyordu, bana üzülüyordu. “Yine seni yordum” diyordu. “Getir işte ben de oturduğum yerde yapayım sana yardımcı olayım, ütüyü getir ben oturduğum yerde yapayım” diyordu. Bana çok destek olurdu. “Yorma kendini bu kadar” derdi. Ütü yapacağımı biliyorsa eğer sabah kalkardım her şeyi ütülemiş, koltukların üzerine sermiş gitmiş olurdu. Cam sileceksem gelirdi. “Bir gün aşağı düşüp başıma bela olacaksın” der, çıkar camları silerdi. “Karşıdan sana bakıyorlar, gülüyorlar” derdim mahsus ki silmesin. “Onlar kendi hallerine gülsünler. Bu evde ben de yaşıyorum tabii ki ben de yapacağım” derdi. Her şeyime yardımcı olurdu.
Onun boş anı hiç yoktu. Bir şeyi istiyorsa inatla sarılırdı ona, mutlaka yapardı. Bir ortamda bir şey varsa mutlaka ikna ederdi, ikna yeteneği çok güçlüydü. Lisede bir gün babasının arkadaşları gelmiş içki içmişlerdi. Şişeyi oraya koydum bir baktım şişe kayboldu. Arıyorum arıyorum bulamıyorum. Bir baktım şişeyi yıkıyor. “Ne yapacaksın onu” dedim. “Yağ dolduracağım” dedi. “Niye” dedim. “Arkadaşların evde yağı bitmiş, biraz yağ götüreyim” dedi. “Oğlum bakkaldan ben alayım sen onu götür” dedim. “Böylesi daha güzel, evden çalmış da getirmiş gibi oluyorsun ya” dedi. Evde fazla bir şey var desem “Anne bunu arkadaşların evine götüreyim, yok çocukların bir şeysi” derdi. Hiç dayanamazdı arkadaşlarına, hiç. Babası “İhtiyaçları varsa çocukların söyle, niye böyle şişeye dolduruyorsun” dediğin de “Baba böyle daha zevkli oluyor” derdi, “arkadaşlara diyorum ki evden çaldım getirdim, gülüyorlar.” Çok paylaşımcıydı. Evde fazla bir şey olsa “Anne bunu götüreyim” derdi, “zaten çok ne yapacaksın bu kadarını?” Ortaokulda Tohum’a çok gidiyordu. Beni arıyordu “anne ben geliyorum ama sen çok hazırlık yap, yalnız gelmiyorum” diyordu. Ben de kalkıyordum her ne seviyorsa her şeyi hazırlıyordum. Geliyordu tek başına. Topluyordu hepsini Tohum’a götürüyordu. Hiç kıyamazdım ona. Harçlığını hep babası verirdi, ben gizli gizli yapardım. Biriktirirdim, üstünde olsun derdim. “Anne çok oldu bu defa” derdi. “Olsun oğlum üstünde olsun, bu dar gün paran olsun zorda kalmayınca bitirme” derdim. “Ohooo derdi, cebe girdikten sonra zaten biter anne bir ben mi yaşıyorum” derdi. İlla yurtta kalma, ev tut demiştim üniversitede. Yurtlar kötü, seni yorarlar diyordum. “Anne senin kafan rahat olsun bende onlara ezilecek hal var mı?” derdi. Yine de ev tutmuştuk. Sonra 3 arkadaşını daha yanına almıştı. Geldi bir gün babasına sarıldı “Sen bir öğrenci okutmuyorsun baba, sen dört öğrenci okutuyorsun. Senin gönderdiğinle ben arkadaşlarımı da barındırıyorum yanımda” dedi. Ne zaman bilet alsam yanına gitmek için ertesi gün çıkıp geliyordu. Bir gün “Neden istemiyorsun, sen beni sevmiyorsun, niye beni istemiyorsun?” dedim. “Ben seni çok seviyorum ama şimdi sen geleceksin, orası öğrenci evi buraya döndükten sonra yok oğlumun osu yok yok busu yok diye üzüleceksin. Sırf o yüzden seni götürmüyorum yoksa başka bir nedeni yok” derdi. Hasta olsam ne yapacağını bilemezdi. O çok çok farklıydı. Babası “Siz beraber büyüdünüz ya o yüzden böylesiniz” derdi. Her insanın bir sınavı olur, bu da benim sınavım oldu. Kötü değil ama. Her şeyiyle onur duyuyorum çocuğumun. Her şeyiyle gurur duyuyorum. O yanlış hiçbir şey yapmadı. Sistem yanlış. Tek bir gün beni üzmedi. Ben bazen çok uğraşıyordum, diyordum ki küseyim ki biraz benden uzak dursun diyordum ama dayanamazdım onun hiçbir şeyine. Hiç parada pulda gözü yoktu, hiç. Babası zaten hiç kıyamazdı, bir dediğini iki etmezdi. Babası zaten her zaman çocuklarına danışarak karar alırdı. Ali Kemal daha ilkokula gidiyordu, üçümüz oturduk. Babası “Ben bir dükkân açacağım, sizin de fikrinizi almak istiyorum” dedi. Okula gitmiş, öğretmenine demiş ki “Bugün ben akşam aile toplantısına katıldım” demiş. Öğretmen “Hayırdır Ali Kemal, ne aile toplantısı?” demiş. “Bugün babam bir dükkân alma kararı verdi benim de fikrimi aldı, çok hoşuma gitti” demiş. Öyle sevinirdi ki. Ne bizimle bir tartışması olmuştur ne de bizi bir üzmüş, kırmıştır ne de bize bir yanlışı olmuştur. Büyük adam gibi davranırdı.
Biz onun mücadeleye katılmasını normal karşıladık. Hep diyorduk, öbür şeylere katılacağına orada daha iyi insanlarla olur. Kendi kararıydı, hep saygı duyduk. Biz hiç çocuğumuza bir gün baskı yapmadık. Zaten akıllı bir çocuktu. Neyin ne olacağına kendisi karar veriyordu, biz de saygı duyuyorduk.