Şu sevdanın ılık yeli yüreklerimize dalalı beri dillendirdiğimiz umut türküsünün coşkusuyla Zile Hapishanesinden size merhaba diyebilmek ne güzel.
Yoldaş, iyiden, güzelden, doğrudan ve bilimsel olandan yana oluşumuzdan beri yaşamımızda nice badireler atlattık, nice bedeller ödedik. İşte bu yüce değerlerin sıcaklığıyla bu kez Zile’den sesleneyim dedim size. Bugün burada oluşumuzun ilk haftasını doldurduk.
(…)
Güneşe uzanan bu uzun yolda yürüyenler olarak sizlerle şimdiden güneşin sıcaklığını hissediyor olmamızın gururunu yaşadık. Emperyalistlerin kanlı elleriyle başlatmış olduğu bu haksız savaşın ortasında yoksul Orta Doğu halkları içinde esen umut rüzgarımız tavizsiz esmeye devam ederken hiçbir kimse bu yaşananlara sessiz kalamaz. Bunca talanın bunca vahşetin ortasında insan olma onurunu layıkıyla taşıyor olmak elbette çok anlamlı. Ancak gerek dünyada gerekse ülkemizde döndürülen bu emperyalist oyunu boşa çıkarmak için yarınlarımız bugünlerimizden daha dirençli daha umutlu olmak zorunda. İnsanlık tarihi boyunca hiçbir leke sürdürmediğimiz bu onurlu yaşam artık daha büyük sorumluluklar yüklüyor omuzlarımıza. Daha dün ABD’nin pervasızca akıttığı Vietnam halkının kanı henüz kurumamışken, kan gölüne çevrilmek istenilen Afganistan’da yaşanılan acıları, atılan bombaları bugün içerde ve dışarda hissetmek ve hissettirmek olmazsa olmazdır. Yaşamını bir nebze olsun uzatabilmenin çırpınışlarıyla pervasızca saldıran emperyalistler akıttıkları kanda boğulacaklardır.
Değerli Yoldaş Erol, bulunduğumuz koşullarda TV yok, sadece Evrensel gazetesini takip edebiliyoruz, bir de Kanal 7’nin haberlerini, ölüm oruçlarıyla ilgili son gelişmelerden çok da haberimiz olmuyor.
Yakın bir zamanda Ulucanlara sevkimizin çıkmasını bekliyoruz. Nasıl ve neden tutuklandığımızı uzunca anlatmaya gerek yok. Sen de biliyorsun ülkemizde muhalif olmayı bırak, sıradan vatandaş olmanın bile bedeli hapishaneler olabiliyor. Tutuklanmamızı gerektirecek tek şey Kızıldere köyünden yaşlı, okuma-yazması olmayan bir anayla babaya imzalattırılan daha doğrusu parmak bastırılan aslı olmayan ifadeler ve buna ilaveten çerez bahaneler. Size gönderdik mi hatırlamıyorum ama bir ara tutsaklara göndermek için çektiğimiz manzara fotoğraflarından elimizde kalanlar tutanaklara “istihbarat amaçlı çekilen fotoğraflar” olarak geçti. Derya’nın gözaltına alındığımız esnada İstanbul’da oluşu da yerinde oldu, yoksa o da tutuklanırdı. En azından büroyu açık tutmamız daha kolay olur Derya’nın dışarıda oluşuyla. Malatya ve Turhal büro bu koşullarda biraz zorlanacak ama eminiz ki bir müddette olsa boşluğumuzu doldurur arkadaşlar.
Ne kadar tutuklu kalırız bilmiyorum ama yine de özleyeceğiz buraları. Şöyle gözümü kapatınca aklıma son Kızıldere ziyaretimiz geliyor. Sana biraz anlatayım. Tokat’tan Almus arabasına binince ilk yol ayrımında gözümüze ilişen ilk köy tabelası Çöreğibüyük. Adı hafızalarımıza yeniden yazılan zorla koruculaştırılan köy. O dolambaçlı yolda ilerlerken Bakımlı köyünün evleriyle tanışıyor gözlerimiz, sonra Kavaklık ve Gevrek’ten geçerken (tabelalarından) aklımıza İlhan Emrah geliyor, onun köyü ya hep onu ve oradan olanları anıyoruz. Sonra Almus Barajı o masmavi görüntüsüyle bütünlüyor manzarayı ve Almus’ta oluyoruz. Hani Dersim’e hiç gitmedim ama girince kendimi Dersim’de hissetmiştim ilk gittiğimde. Köy arabaları göbekten kalkar. Köylerimizi bilirsin ulaşım hep sorun olur. Günde tek araba olur. Eğer gidecek olursan bir gün mecburi ikamet edersin köyde. En güzeli de bu arabasızlığın vesile olduğu tatlı misafirlik.
Biliyor musun gazetemizin buralara ulaşımı için büronun geç kaldığını düşünüyoruz. Onca baskıya rağmen kendimizi tanıtmakta hiç zorluk çekmiyorduk. “İşçi-Köylü Gazetesindeniz” dediğimizde doğan sohbetler yanağımıza gülücükleri oturtuveriyordu. Gazetemizin adını ilk defa duyan bir amcanın gazeteyi eline alıp şivesiyle sarf ettiği şu sözler hiç çıkmıyor aklımdan: (Heceleyerek) “İşçi-Köylü, haa eyiceymiş, kiminise eyiceymiş valla, kaç para gızım?”
Bir keresinde Turhal’da su verilmeyen bir mahallede röportaj yapmak için gittiğimizde de şunları yaşamıştık: Mahalleliyi tanımıyoruz, kendimizi tanıttık. “İşçi-Köylü Gazetesinin Turhal muhabirleriyiz, buraya büromuzu yeni açtık, gazetemiz halktan haklıdan yana devrimci bir gazetedir”
Sorunlarını duyduğumuzu dile getirdikten sonra amcanın biri başından şapkasını çıkartıp seslendi karşıki evlere “Hasan, Memet, Sadık gelin gelin gazatacılar geldi.” Biz birbirimize bakıp gülümsüyoruz. Birileri geliyor, yanlarından haftalardır banyo yapamadığı belli olan saçı başı dağınık bir kız çocuğu, ayakları çıplak, bakıyor bize şaşkınlıkla. Flaşlı makinamızı kamera zannediyorlar. Daha ses kayıt cihazını çalıştırmadan dökülüyor dillerinden sıkıntıları. “Neden” diyorlar, “Biz vatandaş değil miyiz, insan değil miyiz?” Sonra sohbetten röportaja geçiyoruz, hani egemenlerin ve tanışıklıkların kayıt yaparken kilit vuruyorlar kelimelere. “Söylesen dert, söylemesen dert” diyerek beşte birini dillendiriyorlar.
Kayıt cihazını kapatır kapatmaz kelimelere vurulan kilit çözülüveriyor. Bölgede esen, estirilmeye çalışılan bu karanlık havanın endişesiydi kelimelere pranga vurdurtan. Biliyor musun bazen o kadar özgün tabirler kullanıyorlar ki mesela bir keresinde yaşadıklarını şöyle ifade etmişti bir amca “Biz kurbağa; vermişler bizi yılanın ağzına, vırak, vırak, gözlerimiz patlıyor, canımız çıktı çıkacak”
(…)
Yoldaş, mektubumun sonuna doğru geldim, Ulucanlara ne zaman gideriz bilemiyorum ama oraya gider gitmez de yazarım.
Yoldaş, geçen mektuplarımda bahsettiğim o meşhur fotoğrafındaki direnç yüklü fotoğrafında seni anımsamaya devam edeceğiz. Umudun yiğit evlatlarına çilekeş Tokat’ın Zile’sinden esen rüzgârlara kattığımız selamımızla esiyoruz hücrenize, hoşça kalın.
“Daima Umut İçin Çarpsın Yüreğimiz”
Sefagül Kesgin
*Bu mektup 16.10.2001 tarihinde Proletarya Partisi üyesi Sefagül Kesgin tarafından Proletarya Partisi üyesi Erol Volkan İldem’e yazılmıştır. İkisi de o dönem tutsaktırlar. Kesgin 2011 yılında Dersim’de kış üslenim kampının çökmesi sonucu; İldem ise 2020 yılında Dersim’de TC’nin yoğun bombardımanı sonucu ölümsüzleşmişti. Mektup’ta “(…)” olarak belirtilen yerler, isim geçtiği için yayımlanmamıştır.