Onun Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu saflarındaki yoldaşlık ilişkisinin bende bıraktığı izlenimler derinliklidir. Bilgiye, öğrenmeye büyük ilgisi vardı Hülya’nın. Tabii kadın konusunda ayrı bir bilgisi vardı. Bilgi yoksunluğunu duyumsuyordu. Marksist eserleri ve diğer araştırma-inceleme kitaplarını okurdu. Kadın duyarlılığını ve bilincini geliştirmek için ayrı okumalar yapardı. Sanırım bu konuda Muzaffer Oruçoğlu’nun etkisi vardı! Okuduğu bir kitabı, bir makaleyi yoldaşlarıyla tartışıyor, farklı görüşler öğreniyordu.
Tartışmalarda kaba, sert, hırçın değildi. Yumuşacık bir tonla yavaş yavaş konuşmasını sürdürür, sesini fazla yükseltmezdi. Kürsüde değil ama yoldaşları arasında rahatça konuşur, işçilerin sorunlarını anlatır, özellikle kadın işçilerin evde, işte karşılaştıkları sorunları sıralar, kurtuluş yolunun kadın-erkek birlikte mücadeleden geçtiğini söyler; Rosa’da, Clara’dan alıntılar yaparak pekiştirirdi söylediklerini.
Bir yürüyüşte polis saldırısına uğramıştık. Görevli bir yoldaş kadınların kortejin iç kesimlerine geçmelerini söylemişti. Hülya, beklenmedik bir şekilde “Yoldaş biz kendimizi savunmasını biliriz!” diyerek karşı çıkmıştı. O gün bunu tepkisel bir refleks olarak algılamıştım. Yıllar sonra Karadeniz dağlarında Ayfer Celep yoldaşın benzer tavrıyla karşılaşınca bunun korumacı anlayışa karşı bir tavır olduğunu anladım.
Sade, gösterişten uzak giyinirdi. Geniş alnını çevreleyen dalgalı siyah saçları omuzlarına dökülüyordu. İri siyah gözleri sevgi doluydu. Gelecek umudu taşıyan, samimi ve içten davranan bir yapıya sahipti. İşe dört elle sarılmayı, kendini işine vermeyi bilirdi.
Telefonda kızımdan “Hülya’yı kaybettik” haberini alınca suskun kaldım, hücreye döndüm, otuz beş yıl öncesini düşündüm, bende derin izler bıraktığını anladım.
İsmail Yılmaz, Kandıra 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesi