Son zamanlarda hem hükümet hem de diğer faşist partiler tarafından sunulan “Yargı Reformu Paketi” hakkında Avukat Ercan Kanar gazetemize konuştu. Kabul edilen 39 maddeden hiç birinin reform niteliği taşımadığını söyleyen Ercan Kanar’ın gazetemize verdiği demeç şu şekilde:
‘‘YARGI REFORMU PAKETLERİ’ OYALAMADIR’
Şimdi önce reform kavramının anlamından başlayalım kısaca. Reform; yenileme, düzeltme, ıslahat anlamında kullanılır. 15. yüzyılın ikinci yarısıyla 17. yüzyıl arasında Hıristiyan dünyasında, reform hareketleri olarak literatüre girdi. Katolik kilisesine karşı; kilisenin yolsuzluğuna karşı; halk üzerindeki baskısına karşı dinde reform olarak başladı. Protestanlık da böyle çıktı ortaya. Şimdi yenileme, düzeltme, bozuk olan bir şey var ki o düzeltilecek. Dolayısıyla baktığımızda bu paketin de daha önceki paketler gibi asla bir yenileme, düzeltme olmadığını yani bu paketler için reform kelimesinin kullanılmaması gerekir. Bu paketler bir kandırmacadır, oyalamadır.
‘SAĞIR SULTAN BİLE BİLİYOR Kİ TÜRKİYE’DE DOĞRU DÜRÜST BİR YARGI YOK’
Neden gündeme geldi? Daha önce de birçok paket çıktı 2002’den sonra 2010’da 2015’te ama bu paketlerin hiç birisi yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını kısmen de olsa gündeme getiremedi. En başta sistem bozuk. Alınan hukuk kültürü zayıf ve en önemlisi de şu anda rejim açısından cumhuriyet tarihinin en kötü dönemi yaşanıyor, yani bir tiranlık var şuanda. Yasama yürütme yargının tamamen bir tek kişiye bağlı olduğu, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde, hakim ve savcılar kurulu üyelerinin seçiminde tamamen bir kişinin esasen belirleyici olduğu bir dönem yaşanıyor. Bu paketin gelmesinin iki nedeni var: Bundan 9-10 ay önce Avrupa’da 10’un üzerinde baro ve insan hakları kurumları, BM İnsan Hakları Komitesi’ne Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsız olmadığını ayrıca avukatların büyük baskı altında bulunduğunu belirten bir rapor verdiler. Bu rapor üzerine mecliste soru önergesi verildi. Adalet Bakanı da şu anda 140 civarında avukatın tutuklu olduğunu söyledi. Bizlerin de içerisinde olduğu 1500’e yakın avukat da sanık durumunda. Avrupa ülkelerinin gözünü boyamak için bu paket gündeme geldi. Esas nedenlerden biri de şu tabi; artık sağır sultan bile biliyor ki Türkiye’de doğru dürüst bir yargı yok. Bundan bir ay önce Anayasa Mahkemesi başkan vekili yargıya güvenin kalmadığını itiraf etti. Yani o bile itiraf etti. Yani artık yargı bağımsız ve tarafsız demeye Cumhurbaşkanı’ndan en kıdemsiz yürütmede bulunanlara kadar kimsenin yüzü yok.
’38 MADDE OYALAMA, KANDIRMACA’
39 maddelik birinci yargı paketinde de işe yarayacak sadece bir madde var, 38 madde oyalama, kandırmaca, cilalama. Mesela avukatlara yeşil pasaport verilmesiyle ilgili madde; Metin Feyzioğlu gibi avukatlar hukukunu ayaklar altına alan bir barolar birliği başkanı yeşil pasaportu bir zafer gibi ayakta alkışlıyor. Orada hakkında dava olanlar alamayacaklar diye bir madde eklediler zaten. OHAL’de pasaportu alınanlara pasaport verilecek ama o da yine İçişleri Bakanlığı’nın çıkaracağı yönetmeliklere bağlı, yani İçişleri karar verecek. Mahkemede beraat etmiş olsa bile mahkeme kararı geçerli olmuyor, İçişleri Bakanlığı’nın kararı geçerli olacak.
‘KELİME OYUNU YAPMAKTIR BU!’
Bunun dışında propaganda suçlarında yine bir kelime oyunu var. ‘Haber verme niteliğinde olan ve eleştiri sınırını aşmayan düşünce açıklamaları suç olamaz’ diyor. Bu zaten böyle! Bu zaten böyle! Yani sayısız AİHM kararı hatta Anayasa Mahkemesi kararlarında bile bu belirtilir. Şimdi şiddet içermeyen bir düşünce ne kadar sarsıcı olursa olsun suç olmaması gerekir. Yani AİHM kararlarında da öyle. Mesela bu “oyalama” yerine şöyle bir düzeltme yapsalardı; “Şiddeti teşvik ve telkin etmeyen tüm düşünceler özgürdür suç olamaz”, böyle bir düzenleme yapsalardı o biraz işe yarayabilirdi.
Dava açılmasıyla ilgili yine bir oyalamaca var. 2005’te yürürlüğe giren 2004 ceza yasasında işte sübut yönünde mutlak suretle etki edecek delil yoksa hakimin iddianameyi iadesi var. Şimdi bu ‘mutlak suretle ispata etki edecek’ cümlesinin yerine “doğrudan delil” cümlesini koydular. Zaten aynı şey bu, yani “mutlak surete etki edecek delil” ile “doğrudan etki edecek delil”, kelime oyunu yapmaktır bu!
‘SAVCI, YARGIÇ POZİSYONUNA GELDİ’
Basit yargılama geldi. Bu üst sınırı 2 yıl olan yargılamalarda sanıksız yargılama olacak. Yani sanık ve avukat katılmayacak, iddianameye karşı yargıç 15 gün içerisinde yazılı savunma isteyecek sanıktan. Dolayısıyla ne sanık, ne avukat, ne savcı o şeye katılmayacak; basit yargılama. Şimdi bu basit yargılama Türkiye gibi ülkelerde olumsuz rol oynar, neden? Çünkü bu Anglosakson yargılamasında vardır. Seri yargılama ve basit yargılama. Anglosakson’da da sistem sağlam olduğu için orada lehe işler yani jüri sistemi vardır, hakim sadece hakem gibidir, duruşmayı savcıyla avukat yürütür, savcıyla avukat birbiriyle tartışarak idare ederler. Oralarda basit yargılama ve seri yargılama olumlu rol oynar ama Kara Avrupa sisteminde yani bizim sistemimizde, halkın yargıyı denetlemesi yok, jüri sistemi yok; avukatın rolü çok zayıf. Bu nedenle bu adil yargılama hakkına ve doğrudan doğruya da adil yargılama ilkesine aykırı. Yine seri muhakeme de uzlaşmayı getiriyor. Eğer sanık kabul ederse savcı cezayı belirleyecek. Yani savcıya çok geniş yetki veriyor bu paket. Savcı cezayı belirleyecek, mahkemeden o ceza verilmesini isteyecek ve mahkeme de cezayı verecek. Tabi burada sanığın kabul etme şartı var. Bu da Türkiye’de faydalı bir uygulama değil yani bunların amacı cezaevlerini biraz boşaltmak ve dava yükünü azaltmak. Savcıya verilen tehlikeli bir yetki daha var; üst sınırı 3 yıl ve altı suçlarda dava açılmasını 5 yıl erteleyebilecek, örgütlü suçlar hariç. Yani savcı aynı zamanda yargıç oluyor. Aslında 2004’te hazırlanan 2005’te yürürlüğe giren yasada da savcıya hakimlik yetkisi biraz verilmişti. Yani savcıya delilleri de toplama görevi verilmişti, yalnızca aleyhe olanı değil. Savcı, yargıç pozisyonuna gelmiş oldu. Bu durumda davalar azalır fakat bu aşamada bir sürü mağduriyet ortaya çıkabilir. Savcının insafına göre. Savcının vereceği karar bir mahkeme kararı değil. Yani adaletin oluşması açısından olumlu bir rol oynamaz bu durum.
‘SİYASİ SUÇLARDA 2 SENEYE KADAR DAVA AÇILMADAN KALINABİLECEK’
Tutukluk süreleri getirdik diyorlar. Halbuki ihtarname açıldıktan sonraki sürelerde bir değişiklik yok. Mesela örgütlü suçlarda 5+2 yani 7 yıla kadar tutukluluk halen duruyor sınırlama getirilmedi. İddianame açılana kadar ağır cezalık olmayanlarda 6 ay süre getirdiler; ağır cezalıklarda 12 ay, örgütlü ve siyasi suçlarda 1 buçuk yıl+6 ay da uzatılabilir. Daha da uzattılar aslında yani! Tutukluluk süresini kısaltma değil de bir anlamda uzatma oldu. Siyasi suçlarda 2 seneye kadar dava açılmadan tutuklu kalınabilecek.
‘DEMAGOJİK DÜZENLEME’
İnternete erişimde de demagojik bir düzenleme yaptılar. Şimdi sadece, bir sitenin tamamı değil de hangi konu sakıncalı görülmüşse o konuya erişim engellenecek fakat o konuya erişim engellenemeyecek haldeyse yine tamamına erişim engellenecek aynı şey olacak.
‘YALNIZCA BİR MADDE OLUMLU’
Şimdi yalnızca bir madde olumlu dedim, temyiz yolu açıldı. “Hakaret, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, suç işlemeye tahrik, suçu ve suçluyu övmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama, kanunlara uymamaya tahrik, cumhurbaşkanına hakaret, devletin egemenlik aletlerini aşağılamak, Türk milletini Türkiye Cumhuriyeti devletini devletin kurum ve organlarını aşağılama, silahlı örgüt, halkı askerlikten soğutma, yine propaganda suçları, terörle mücadele kanunun 6 ve 7’nci maddesinin ikinci fıkrası, toplantı gösteri yürüyüş yasasına ihlal ve aykırılık” suçlarından Yargıtay’a başvuru yapılabilecek. Yıllar önce zaten yapılabiliyordu. İstinaf girmeden önce bunlarda da Yargıtay’a başvuruluyordu. Bu madde bile bir yenilik sayılmaz. Yine de tek olumlu madde bu, diğer 38 maddenin hiçbirisi olumlu değil, reform da değil.
‘MÜEBBETLİKLERDE DURUŞMA VERİLMİYOR’
Bütün bunlarla birlikte tüm bu “yargı reformu” gündeminde şuanda pek kamuoyunda dillendirilmeyen ama sanık hakları açısından çok önemli olan bir şeyi ekleyelim. Artık Yargıtay duruşma vermiyor. OHAL döneminde kararname ile gelmişti sonra bunu yasalaştırdılar. Dairenin vicdanına kalmış. Mesela ağırlaştırılmış müebbetlikler için duruşma istiyoruz, ne istinaf ne Yargıtay duruşma veriyor. Bu korkunç bir şey, OHAL’den önce 5-10 senenin üzerindeki başvurularda duruşma talep edildiğinde vermesi gerekiyordu Yargıtay’ın. Yargıtay artık duruşmasız kararlar veriyor. Bunun dışında çok berbat bir yasa daha var o da OHAL’den sonra yasalaştı. Duruşma savcısı mahkemenin üstünde bir pozisyona girdi yani mahkemenin verdiği tahliye kararına duruşma savcısı itiraz edebiliyordu. Bu eskiden yoktu yani OHAL’den önce yoktu. Duruşma savcısı mahkeme başkanından daha önemli bir pozisyona girmiş oldu. Bu tür anti demokratik hükümlerin ortadan kalkması gerekiyor, çıkartılması gerekiyor. Tabii ki daha söylenecek çok şey var yani demokratikleşme açısından…